Cumhurbaşkanı Demirel'in önceki akşam Taksim toplantısındaki sözlerini dün özetlemiştim.
O konuşmadan anlaşılıyor ki Cumhurbaşkanı bu aşamada TCK'nın 312. maddesinin kaldırılmasından yana değil. Ama o maddenin değiştirilmesi önerileri olduğu da biliniyor. Çünkü bu madde düşünceyi açıklama özgürlüğünün önünde engel teşkil ediyor. Bu konuda Basın Konseyi'nin de önerisi var.
Basın Konseyi TCK'nın 311 ve 312. maddelerinde yapılacak değişiklikle ilgili teklifi şöyle:
"TCK'nın 311 ve 312. maddelerinde değişiklik yapılması hakkında kanun taslağı.
Madde: 1
765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 311. maddesinin 1. fıkrasına, 'aleni olarak' ibaresinden sonra gelmek üzere 've doğrudan' ibaresi eklenmiştir.
ÖNCE Masonlar açıldı, sonra Taksimciler.
22 yıl sonra, salı akşamı "Taksim Toplantıları" ilk kez açık yapıldı.
NTV'den canlı yayınlandı. Konuşmaların yazılması da tabii böylece serbest oldu.
22. yılın ilk konuğu ve konuşmacısı bu toplantılara 11 kez katılan Cumhurbaşkanı Demirel'di.
Salon kalabalıktı, Cumhurbaşkanı söze "Siz ne bekliyorsunuz bilmiyorum ama ben kendi bildiğim gibi konuşacağım. Aslında kimseyi incitmeden konuşmak da o kadar kolay değil ama neyse" diye başladı, tabii arkasından, içinde başkalarını incitici de olsa dinleyicilerin soruları geldi.
İşte Cumhurbaşkanı'nın günümüzdeki sorunlara bakışını gösteren özet:
Bir süredir ekonominin alarm verdiğini, iş dünyası yüksek sesle ifade ediyordu.
Devlet İstatistik Enstitüsü'nün son verileri de bunu gösteriyor.
Anlaşılıyor ki ilk üç aylık ihracat geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 10.4, ithalat ise yüzde 30.6 azalmış.
1999 yılı Mart ayında geçen yılın aynı ayına göre ihracat yüzde 13.3, ithalat ise yüzde 34 azalarak 2 milyar 882 milyon dolara gerilemiş. Mart ayında dış ticaret açığı 735 milyon dolar olarak gerçekleşmiş.
Piyasadaki durgunluk ve üretim düşüşüne paralel olarak ithalatın da daralmasıyla ekonominin geleceğine yönelik tehlike sinyallerinin çoğaldığına dikkat çekiliyor.
Durumun kritik olduğuna Başbakan Ecevit de işaret ediyor:
Türk solu dünya solunun zamanımızdaki değişimine ayak uyduramadı.
Bizim solun sağdan pek de farkı kalmadı.
Devletçi, merkeziyetçi, gelenekçi, statükocu.
Oysa solun devrimci, değişimci, çağdaş, yenilikçi olması gerekmez miydi?
Dünya değişti, Türk solunun önde gelen temsilcisi CHP yerinde saydı.
Bazıları zannediyorlar ki, CHP'nin sorunu parti içi sorundur.
Mustafa Aysan Hoca, "devlet adamı kimdir", diye soruyor, cevabı da kendisi veriyor:
Cesurdur, dürüsttür, tarafsızdır, iyi ahlaklıdır, tutarlıdır, alçak gönüllüdür, barışçıdır, öğrenmeye açıktır, gerçekçidir, tutumludur, planlamacıdır, insan ve ulus sevgisiyle doludur.
Oysa; vasıfları tek tek saymaya ne gerek var, bizimkileri gösterip, "işte böyle olacak" demek yetmez mi!..
* * *
PROF. Aysan Türkiye'deki gerilemeyi bizdeki eksik vasıflı devlet adamlarına bağlıyor.
Doğrudur; işçi ve işveren dünyamızın, genç kuşağın dünya ile girdikleri çılgınca yarışta destekleri görülmeyen, bilakis frenlere neden olan o vasıfsızlar değil mi?
Kurulması zor oluyor, bari bozulması kolay olmasa.
Türkiye'de ortalama her yıla bir hükümet düşüyor.
Hükümetlerin kurulma süreleri de neredeyse iktidar süreleri kadar oluyor.
Bu şartlarda Türkiye'de işlerin normal seyir izlemesi mümkün değil.
Anlaşıldığı kadarıyla bugün kurulmak istenen hükümet zaten ortaklarının ikisi açısından "zoraki" bir hükümet. Özellikle de Ecevit açısından böyle olduğu anlaşılıyor.
MHP ile ilişkileri bozmak için hükümet protokolü taslağı DSP tarafından medyaya sızdırıldı.
Milliyet'in dünkü manşeti: "Buzlar kırılıyor."
Bu köşenin başlığı: "İşte bu sözler özür yerine geçer."Cumhurbaşkanı Demirel'in sözleri: "Barışmasını bilmeyen kavga etmesin."Yılmaz'ın bir cümlesi: "Geçmişe dönersek tarih bizi affetmez."Tüm bunlar ve benzerleri hükümetin bir an önce kurulması amacına yönelik sözler.18 Nisan seçimlerinden kimsenin ummadığı bir Meclis tablosu çıktı.Bu tablo, pek çok hükümet alternatifini de içinde taşıyor.Ama bu alternatifler içinde bir tanesi kamuoyu tarafından en fazla kabul gören oldu.Bunu Cumhurbaşkanı şöyle ifade ediyor:"Halk sizin kurmanızı istiyor, kavga etmeyin."Bunun pratiğe de uygun bir kompozisyon olduğu görülüyor.O da DSP + MHP + ANAP koalisyonu.Bu sonuca göre FP ve DYP'ye de muhalefet görevi düşüyor. Bu durumda parlamento dışı muhalefeti de CHP temsil edecek.Yani hükümette iki merkez sağ, bir sol parti olacak.Muhalefette iki merkez sağ, bir sol parti olacak.* * *AMA Ecevit'in aylardır sürdürdüğü uzlaşmacı tavrın bir
FP, ANAP, DYP, CHP ummadıkları oranda oy kaybetti. 18 Nisan seçimleri bunu gösterdi.
Neden kaybettiler; çözüm üretemediklerinden, güven veremediklerinden, ülkeyi değil kendilerini düşündükleri izlenimi verdiklerinden, uzlaşmacı olmadıklarından.
DSP ile MHP'ye kazandıran ne oldu?
Ecevit'in seçim öncesi çizdiği dürüst, sorumlu ve uzlaşmacı lider portresi.
MHP'nin; devamlı birliği, beraberliği savunması, uzlaşmacı görünmesi.
* * *