Önce imaj, sonra yine imaj

30 Aralık 2004

Bir kadın entelektüelin görüşü naklediliyor."...Türkiye için Osmanlı idare tarzı iyi olur... Türkiye halifeliğe dönsün, kazanır..."Ben bu sözü, dışımızdakilerin çoğunun Türkiyeye karşı oluşuna çare diye söylenmiş bir söz, bir görüş olarak algıladım.Halifeliği canlandırmanın üzerinde durmak abes ama Türkiye karşıtlığı önemli bir gerçek.Bunu, 17 Aralık zirvesi nedeniyle tüm Avrupada estirilen aleyhteki havadan ve Türkiye sevmez grupların çığlıklarından bir kez daha anladık.Herhalde Avrupadaki bu aleyhtarlık genellikle kaynağını tarihten alıyor. İstanbula sahip olan, Viyanaya varan Türkten hem korkuluyor, hem de ona karşı kin besleniyor. Bu insanların ne modern, çağdaş Türkiyeyi görmüşlükleri var, ne de daldıkları korku ve kin rüyasından uyanma arzuları. Onlar ileri Türkiyenin temsilcileri olarak ancak 1964te Avrupaya akan birinci kuşak vasıfsız işçilerimizi tüm Türkiyenin modeli olarak kabul ediyor.Zirveden sonra yapılan yabancı karikatürlere internette bakıyorum, Türk diye çizilenleri ben tanımıyorum.Peki gerçek ve çağdaş Türkiye geniş kitlelere nasıl tanıtılacak?Bu azınlığın elinden "barbar Türkler" silahı nasıl alınacak, propagandaları nasıl boşa çıkarılacak?Üstelik yalnız

Yazının Devamı

On yıl sonrayı görmek...

23 Aralık 2004

Şu unutuluyor. 26 taraflı bir pazarlıkta tüm tarafların istek ve arzularının yüzde yüz gerçekleşmesi mümkün olamaz. Pazarlık, karşılıklı fedakârlıkların yapılması, tavizlerin verilmesi demektir.17 Aralık Brüksel zirvesi sonuç bildirgesinde önemli olan, Türkiyenin kazanımlarının fedakârlıklarından ağır basmasıydı. O da sağlandı. Türkiye amacı olan müzakere tarihini aldı.Önümüzdeki 11 yılda Türkiye AB standartlarını yakalarsa bugün karşımıza engel olarak dikilen bazı konular o gün artık gündeme getirilemeyecektir.Ama bunun böyle olacağı yolunda AB üyesi ülkeler güven veriyor mu? Türkiye onların hüsnüniyetinden şüphe etmemek için görmek istediği güçlü kanıtları bulabilecek mi?* * * 17 Aralıktan önce Ankaranın ilan ettiği bazı kırmızı çizgiler zirvede yok sayıldı.Ankara, "Ön şart kabul etmeyiz", dedi ama Kopenhag kriterlerinde olmayan Kıbrıs ön şart oldu. 3 Ekim 2005e kadar BMnin önderliğinde Kıbrıs konusunda kalıcı çözüm bulunursa belki "Her işte bir hayır vardır" da denilebilir. Ama Papadopulos varken çözüm o kadar kolay mı?Çözümü sağlayabilmek, Ankaranın zafer rehavetini hemen üzerinden atıp BM nezdinde girişim önceliğini ve devamlılığını üstlenmesiyle belki mümkün olabilecektir.*

Yazının Devamı

Olmak, ya da olmamak...

16 Aralık 2004

Avrupa Parlamentosu da bu yolda Türkiyeye dün üçte iki çoğunlukla vize verdi.* * *Son günlerde ülkemizde toplumsal sinir gerginliği yaşandı. Her gün bir yeni şart, bir yeni engel, özellikle de Fransa tarafından... Avrupalı olmanın gelişmişliğine hiç de yakışmayan bir "kıvırma politikası"...Neyse ki, yaşadığımız gerilimli günlerin sonu geldi, Türkiye için Avrupa yolundaki en önemli dönemece artık saatler kaldı.* * *SON günlerdeki toplumsal gerginliği yaratanlar yalnız Avrupalılar da değildi. Geldiğimiz bu en kritik aşamada Ankarayı sırtından hançerleyen başkaları da oldu.Kürt kökenli Türkleri ne kadar temsil ettiği belli olmayan, daha doğrusu temsil etmeyen bir grup, Türkiye aleyhine "Herald Tribune ve Le Monde gazetelerine ilanlar verdi. "Türkiyedeki Kürtler ne istiyor?" başlığı, onların daha ilk cümlelerinde hadlerini aştıklarını gösteriyordu.Olay bu bölücü ilanla da kalmadı. Anayasanın "Türkiye; devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür..." maddesinin değiştirilmesi için imza kampanyası da başlatıldı.Bu gelişmeler, bazıları için "demokratikleşme" etiketi altında asıl amacın üniter devlet yapısını yıkmak olduğunu su yüzüne çıkardı. Bu yönde tam zamanında(!) ABden adeta

Yazının Devamı

17 Aralık; patlama noktası

9 Aralık 2004

Cevap sorudan daha ilginç: "Buna cevap veremem. ABye aday olmayı siz istediniz."Yukarıdaki satırlar 2000 yılına ait.Peki o günden bugüne Batıda anlayış değişikliği oldu mu?Hayır.İşte en son, yine DEstaing konuştu Türkiyeye "Hayır"ını tekrarladı.Zirve taslağının ikincisi hazırlandı, o da Türkiye için birincisinden daha çok olumsuzluklar taşıyor.* * *17 Aralıka bir hafta kaldı. Ve o günden sonra AB rüyasının gerçekleşmesi için en aşağı 11 koca yıl daha var.Ama 70 milyonun büyük çoğunluğu buna razı, çünkü AB demek Türkiyede standartların yükseltilmesi demek.Bu tek taraflı bir yarar mı?Hayır.ABnin de dünyada etkin bir yer edinebilmesi için Türkiyeye ihtiyacı var.Ama Batıda bunu gören de var, görüp görmezden gelen de.* * *TÜRKİYEyi engelleyici girişimlere karşı Ankara 17 Aralıkın arifesinde son kozunu oynuyor. Bastırıyor."Müzakereler ne zaman başlayıp ne zaman bitecek, bu konuda koşulsuz tarih verilmeli. Görüşmelerin tam üyelikle sonuçlanacağı kabul edilmeli.Güney Kıbrısı tanımak ancak müzakere tarihi verildikten sonra düşünülmeli."* * *HER şeye rağmen Türkiye 17 Aralıkta müzakere tarihi alacakmış gibi görünüyor.Ama güçlükler o gün bitmeyecek, asıl o günden sonra başlayacak.Hem 31 ana

Yazının Devamı

Sarıgülün engelli koşusu

2 Aralık 2004

Nereye kadar?Ortada bazı gerçekler var.CHP arzulanan performansı gösteremiyor. O nedenle Türkiye demokrasisi topallıyor. Sol ayağı sakat.Baykal CHP için en ideal başkan değil, ama daha iyisi de yok.Genç Sarıgül içinse henüz erken. Onun daha bilgi ve deneyim kazanması lazım. Görünen o ki Sarıgül ya tasfiye edilecek ya da her şeye rağmen genel başkanlığa gelecek.Peki bu iki zıt şıkkın ortası yok mu?Yani, Sarıgül parti içinde, potansiyel bir güç, bir lider adayı olarak yaşamını sürdüremez mi?Gelinen aşamadan sonra bu imkansız gibi görünüyor.Testiler çarpışırsa, biri kırılır.* * *BU kırılmanın işaretlerini CHPli il başkanlarının ortak açıklamalarındaki cümlelerde bulmak mümkün:"Bir ilçe belediye başkanı, ABD ziyareti sonrası, parti tüzük ve adabını yok sayarak kendince bir genel başkanlık yarışı başlattı... Bu belediye başkanının hangi kaynaklarla kampanya yürüttüğü tartışılırken yolsuzluk dosyaları da ortaya saçıldı... Hiçbir gerçek CHPli, üzerinde şaibe iddiaları varken Atatürkün koltuğuna talip olamaz..."Benzer görüş hafta sonundaki CHP Gençlik Kolları kurultayında da dile getirildi.Bu yenir yutulur olmayan sözler kimi hedef alsa yıkar. Çünkü söyleyenler sıradan kişiler değil.* *

Yazının Devamı

Görmezden gelinen sorunlar

25 Kasım 2004

Hollandalılar Müslümanlara ve tabii Türklere ait ibadethanelere, mülklere tecavüzlerde bulundu. Buna susulur mu?Din özgürlüğü, inanç hürriyeti konusunda Türkiyeyi yerli yersiz, ikide bir ikaz eden Avrupanın olayları görmezden gelmesi affedilemez.***IRAKta Türkler savaşa girmiş gibi zayiat veriyor. Bu açıdan ABDden sonra ikinci sıradayız. Öldürülen şoförlerimizin sayısı 70e varıyor.Dışişlerimizin nasihati: "Zorunlu olmadıkça Iraka seyahatten kaçının..."Oysa bu konuda prensip: "Az laf, çok iş olmalı."Ankara çare üretemiyor.Mallar Iraka sınırda teslim edilebilecekse, o yapılmalı.Suriye Iraka mal gönderimi için kullanılabilecekse Şam zorlanmalı...Veya konvoylarımızı Türk ve ABD askerleri gerektiği gibi korumalı.Uzun lafın kısası, ne yapılabiliyorsa yapılmalı, Türk şoför katliamı durdurulmalı.Hükümetler ne için vardır?***BULGARİSTANda Türkler ikinci sınıf vatandaş muamelesi görüyor.TRTde iki hafta üst üste ilginç görüntüler ve konuşmalar yayımlandı. Soydaşlarımız kan ağlıyor. İş Bulgara veriliyor. Yüksek eğitimli Türk asıllı gençlerin bile iş bulması zor. Eldeki avuçtaki, tarla, bağ, bostan satılıyor. Birçok aile İstanbula gelip çalışan annelerinin, kızlarının yolladığı parayla zar zor

Yazının Devamı

Geçmişle hesaplaşma...

18 Kasım 2004

Gökkafes derken muazzam bir yapının kurnazlıklarla, plan değişiklikleriyle, hatta idari yetki alanı oyunlarıyla yapıldığı, yasal olmadığı tartışılıyor.Bu köşeye göz atanlar bilir, yıllar önceden başlayarak hep "devri sabık" yaratma gereğinden söz ettim durdum.Kusurların üzerine "şal" örtülmemeli. Politikacılar "Sen beni görme, ben de seni görmeyeyim" çıkar paylaşımı yapmamalı. Geçmiş icraat kurcalanabilmeli. İşte bugün Gökkafes için de aynı şey gerekiyor. Dosya açılmalı haklı, haksız ne varsa, ne yapılmışsa ortaya dökülmeli. Gökkafesin yasalara uygunluğu ortaya çıkarsa, kimsenin sözü kalmaz. Ama bu ispatlanamazsa, "şeriatın kestiği parmak acımaz"...Gökkafes olayı bir milat olmalı.Özellikle İstanbul şehrini yiyen, kemiren, gelmiş geçmiş tüm hukuksuzlukların gün ışığına çıkarılması bakımından bir milat.* * * İSTANBULun bazı kamburları var.Bugün şehrin nüfusu nereden başlıyor belli değil. Çünkü İstanbulun sınırları belli değil. Önüne gelen yeni yeni mahalleler, semtler yaratıyor.Planlı, programlı bir şehirleşmede, altyapısı hazırlanmayan yerleri iskâna açmak, keyfi genişlemeye imkân sağlamak mümkün müdür?* * * SİYASET de İstanbulun kamburlarından biri. Yeşil alanların, politik

Yazının Devamı

Ya seninle, ya sana karşı

11 Kasım 2004

Artık bunun aksini düşünmek bile istemiyorum.Herhalde aralık zirvesinde müzakerelere başlamak için önümüzdeki yılın münasip bir ayı kabul edilip ilan edilecek.Diğer yüzde 50inin gerçekleşmesi, yani tam üyelik içinse Türkiyenin önünde en aşağı 11 yıl olacak. Ve esas problem herhalde o 11 yıl boyunca yaşanacak. Türkiyeyi yolundan döndürmek isteyenlere göğüs germek Ankaranın başarısının şartı haline gelecek.***TÜRKİYEyi üyelikten caydırma gayretlerinin ipuçlarını bugünden görüyoruz.Sonuçta AB, Avrupa devleti demekse, bu oluşuma uygulamada ya federasyon ya da konfederasyon denmez mi?Federasyonsa, federe devletlerden birini de Türkiye oluşturacak demektir. Öyleyse "azınlık, azınlık" diye tahrik niye?Bu ABnin müstakbel üyesi bir ülkeyi zayıflatması demektir.Yok, Brükselin kafasında federe devletleri zayıflatıp merkezin hakimiyetini daha da güçlendirme niyeti varsa, bu konuda da neden hedefte yalnız Türkiye var?***AB bugüne kadar dünya platformunda ne siyasi, ne askeri ne de ekonomik etkinlik gösterebildi.ABD rakipsiz güç olmayı sürdürüyor.AB ise Ortadoğuda yok, Balkanlarda yok, Kafkaslarda yok, Asyada yok.Öyleyse bu AB nasıl olacak da bir dünya gücü haline gelecek?Üstelik bu ABnin

Yazının Devamı