Vatandaş tepkili hükümet sakin

10 Temmuz 2003

<#comment>
<#comment>     Irak'ta Türk askerlerinin esir alınması olayının iki yönü var. Önce Ankara tarafı:
     Onur kırıcı olaylar bir süredir devam ediyordu, daha da süreceği anlaşılıyor. Çünkü Ankara "stratejik ortak" dediği, sıkıştıkça yardım istediği ve yıllardır destek aldığı ABD'ye hayal bile edemeyeceği bir oyun oynadı.
     "Türkiye, Irak operasyonunda ABD'yi desteklemezse savaş çıkmaz" diyenler ikna edilemedi. Ankara adeta Saddam'ın yanında yer aldı. Savaş Türkiye'ye rağmen başladı ve hemen de bitti.
     Tayyip Erdoğan dışındaki Ankara zirvesi ve akıl hocalarının yanıldığı, Türkiye'yi yanlış politika uygulamaya yönelttikleri çabuk anlaşıldı. Ama bu yanılgının sonu yalnız onları etkileseydi sorun yoktu. Oysa o yanılgının sonuçları tüm Türkiye'yi güç duruma soktu. Türkiye'nin kırmızı çizgileri tek tek silindi.
     Karşılıklı güven temeline dayanan Washington - Ankara ilişkileri çökme dönemine girdiği halde, ne yazık ki Ankara onarım için yeni bir politika saptamakta da geç kaldı.
     ***

Yazının Devamı

Çatlak sesler

3 Temmuz 2003

Böyle giderse AB'nin hüsnüniyetinden şüphe duyacağım. Bundan önceki hükümet AB için ne kadar istekli ve hızlı çalıştıysa, bugünkü de ondan geri kalmadı. Hatta daha arzulu, daha cesur hareket etti.Kopenhag kriterlerini yerine getirme çabasına dört elle sarıldı. "AB ülkelerinde ne varsa bizde de olmalı" dedi. 1994'ü ziyan etmeme amacıyla yapılabileceklerin azamisini hedefledi.Ama, AB'ye üyelik konusunda Türkiye'ye en yakın, en yardımcı ülkelerden biri gibi görünen, dönem başkanlığı programında da olumlu ifadeler bulunan İtalya'nın AB'den sorumlu Devlet Bakanı Rocco Buttiglione bakın ne deyiverdi."Türkiye AB'ye üye olamaz. Orada ordunun hakimiyeti var. Ordunun hakimiyetini kaldırırsanız o zaman da Türkiye İslam devleti olur..."İtalyan bakana göre, Türkiye ağzıyla kuş tutsa nafile, "ordu" ile "İslam" alternatifleri dışında çıkış noktası yok..."Saçma. Saçma değilse maksatlı.***AB'ye "Hıristiyan kulübü" gözüyle bakan zihniyet uzun süre Avrupa'ya hakim oldu. Sonra Papa, AB'nin anayasasına "topluluğun dini Hıristiyandır" maddesinin konulmasını istedi. Bunlar Türkiye'nin üyeliğine engel görüş ve önerilerdi. Bu çarpık görüşlerin en etkini Helmut Schmidt'inki oldu. 2000 yılında çıkan

Yazının Devamı

Çatlak sesler

3 Temmuz 2003

<#comment>
<#comment>     Türkiye kaçıncı uyum paketini kabul ederse etsin, olmuyor.
     Böyle giderse AB'nin hüsnüniyetinden şüphe duyacağım. Bundan önceki hükümet AB için ne kadar istekli ve hızlı çalıştıysa, bugünkü de ondan geri kalmadı. Hatta daha arzulu, daha cesur hareket etti.
     Kopenhag kriterlerini yerine getirme çabasına dört elle sarıldı. "AB ülkelerinde ne varsa bizde de olmalı" dedi. 1994'ü ziyan etmeme amacıyla yapılabileceklerin azamisini hedefledi.
     Ama, AB'ye üyelik konusunda Türkiye'ye en yakın, en yardımcı ülkelerden biri gibi görünen, dönem başkanlığı programında da olumlu ifadeler bulunan İtalya'nın AB'den sorumlu Devlet Bakanı Rocco Buttiglione bakın ne deyiverdi.
     "Türkiye AB'ye üye olamaz. Orada ordunun hakimiyeti var. Ordunun hakimiyetini kaldırırsanız o zaman da Türkiye İslam devleti olur..."
     İtalyan bakana göre, Türkiye ağzıyla kuş tutsa nafile, "ordu" ile "İslam" alternatifleri dışında çıkış noktası yok..."

Yazının Devamı

'Şal örtme' durumu son bulurken

26 Haziran 2003

Bu tabir 1950'den sonraki siyasi yaşantımızda sıkça yer aldı.Siyasi partiler iktidara gelirlerse; "geçmişi sorgulamayacağım, eski defterleri kapatacağım, önceki iktidarın haksızlıklarını, hukuksuzluklarını kurcalamayacağım" demek istediklerini böyle ifade ettiler.Yolsuzlukların üstüne sünger çekmek, veya bir dönem tedavülde olan Nihat Erim'in icadı bir tabirle "şal örtmek" gibi bir şey.Oysa gerekli olan, ahlaki olan, "devri sabık yaratmak"tır.Geçmişin hesabını herkese, her partiye, her politikacıya, her devlet ve hükümet adamına, her bürokrata gerektiği an sormaktır.Bugün bu yolda sağlam adımlar atılıyormuş gibi bir görüntü var. Namuslu insanlar bundan memnuniyet duyuyorlar. Artık "yapılan, yapanın yanına kâr kalmayacak" diye düşünüyorlar, umutlanıyorlar.***BAŞBAKAN sözlerini tuttuğu takdirde bu konuda olumlu gelişmeler yaşayabileceğiz; "Yolsuzlukların damarına girdik... Hortumlar kesilmeye başlandı... Daha rakamları açıklayacağız... Bunları duyduğunuz zaman bu ülkenin nasıl soyulduğunu anlayacaksınız..."Bunun zor olduğu da biliniyor. Çünkü mevcut düzen devamlı yolsuzluk üretiyor. Bu yolsuzluk çemberinin kırılması da pek çok kişinin işine gelmiyor. Direniyorlar. Buna rağmen TBMM

Yazının Devamı

'Şal örtme' durumu son bulurken

26 Haziran 2003

<#comment>
<#comment>     'DEVRİ sabık yaratmamak.'
     Bu tabir 1950'den sonraki siyasi yaşantımızda sıkça yer aldı.
     Siyasi partiler iktidara gelirlerse; "geçmişi sorgulamayacağım, eski defterleri kapatacağım, önceki iktidarın haksızlıklarını, hukuksuzluklarını kurcalamayacağım" demek istediklerini böyle ifade ettiler.
     Yolsuzlukların üstüne sünger çekmek, veya bir dönem tedavülde olan Nihat Erim'in icadı bir tabirle "şal örtmek" gibi bir şey.
     Oysa gerekli olan, ahlaki olan, "devri sabık yaratmak"tır.
     Geçmişin hesabını herkese, her partiye, her politikacıya, her devlet ve hükümet adamına, her bürokrata gerektiği an sormaktır.

Yazının Devamı

Cem Uzan'ın üslubu Başbakan'ın tutumu

19 Haziran 2003

Ama gerçeğin bu olmadığı çok çabuk anlaşıldı. Cumhurbaşkanı Sezer'in de onayladığı, Çukurova ve Kepez'e el konulması olayı Cem Uzan'ın gerçek kimliğini ortaya çıkardı. Cem Uzan hem politika yapıyor, hem de ticaretle iç içe yaşıyor.Uzanlar'ın ekonomik çıkarlarını korumak amacıyla siyasi parti kurdukları da artık açıkça görülüyor.Bu açıdan bakınca, ticari menfaati zedelenen Cem Uzan'ın, bir politikacıya yakışmayan saldırgan üslubunu gören vatandaşların, Genç Parti ve Uzan hakkında bundan böyle daha dikkatli olacaklarını düşürmek yanlış olmaz.Aksi halde etrafa korku salmayı hukuka tercih eden zihniyetin, imkân bulması halinde neler yapmaya kalkışacağını tasavvur bile ürkütücü olacaktır.Cem Uzan'ın nezaket sınırlarını aşan Bursa konuşmasına Tayyip Erdoğan'ın cevabı ilginçti. "Gereken ders hukukla verilecektir" diyen Erdoğan, dün yargıya başvurdu. Başbakan, bir parti liderine yakışan ağırbaşlı üslup ve tutumu nedeniyle puan toplamış oldu.***AKP seçimden önce "yolsuzluk" ve "yoksulluk"la mücadeleyi ön plana aldığını açıklamış, belki de o nedenle yüksek oy oranına ulaşmıştı.Kepez ve Çukurova ile ilgili alınan karar bu açıdan yerinde oldu.AKP, yolsuzluklarla mücadelede kararlı olduğunun

Yazının Devamı

Cem Uzan'ın üslubu Başbakan'ın tutumu

19 Haziran 2003

<#comment>
<#comment>     CEM Uzan, Genç Parti'yi kurarken ticaretten arınmış, devletle işi olmayan, şirketleriyle ilişkisini kesmiş, kendisini yalnızca siyasete adamış bir kişi izlenimi vermekteydi.
     Ama gerçeğin bu olmadığı çok çabuk anlaşıldı. Cumhurbaşkanı Sezer'in de onayladığı, Çukurova ve Kepez'e el konulması olayı Cem Uzan'ın gerçek kimliğini ortaya çıkardı. Cem Uzan hem politika yapıyor, hem de ticaretle iç içe yaşıyor.
     Uzanlar'ın ekonomik çıkarlarını korumak amacıyla siyasi parti kurdukları da artık açıkça görülüyor.
     Bu açıdan bakınca, ticari menfaati zedelenen Cem Uzan'ın, bir politikacıya yakışmayan saldırgan üslubunu gören vatandaşların, Genç Parti ve Uzan hakkında bundan böyle daha dikkatli olacaklarını düşürmek yanlış olmaz.
     Aksi halde etrafa korku salmayı hukuka tercih eden zihniyetin, imkân bulması halinde neler yapmaya kalkışacağını tasavvur bile ürkütücü olacaktır.
     Cem Uzan'ın nezaket sınırlarını aşan Bursa konuşmasına Tayyip Erdoğan'ın cevabı ilginçti. "Gereken ders hukukla verilecektir" diyen Erdoğan,

Yazının Devamı

Vergi kaçıranlar isim isim açıklansın

12 Haziran 2003

Kuyumcular, inşaatçılar, dericiler, avukatlar, doktorlar, mobilyacılar, lokantacılar, kürkçüler, inşaat malzemecileri, ihracatçılar, ithalatçılar. Belki daha başkaları da akla gelebilir.Oysa bunlardan bazılarının beyan ettikleri aylık kazançlar, memurlardan, işçilerden hatta emeklilerden de yoksul olduklarını gösteriyor!.. Bu kazançların doğruluğuna inanılsa belki bu meslek sahiplerine 'yeşil kart' vermek bile gerekecek!"Bu cümleler 2000 yılının Ekim ayında bu köşede yer aldı.Önceki gün serbest meslek sahiplerinin Gelir Vergisi'ne esas olan 2002 gelirleri açıklandı.Durum yine aynı. Yıllar geçmiş ama birçok serbest meslek sahibi yine "yeşil kartlık".Üç yıl önce de yazılan çizilen, gözlemlenen bu haksızlık abidesi durumun önlenmesi için demek ki hiç önlem alınmamış? Gelirini eksik gösterip vergi kaçıranlar vergi kaçırmaya devam etmiş, ediyor...Devlet ve organları bu haksızlığı seyrederek adeta teşvikçi oluyor.***BAKIN, bankaları soyanlar, içini boşaltanlar, paraları kendi kurdukları paravan şirketlere peşkeş çekenler için bu ülke 22 milyar dolar ödüyor.Bu yetmezmiş gibi, vergi kaçıramayan işçi, memur, emekli takımı bir de vergi kaçıran uyanık(!) vatandaşların yükünü

Yazının Devamı