Afedersiniz ama... Biz “Aykut Hoca boşver bu temcit pilavlarını, futbolu bırakan her vatandaş 250 kelimelik birikimiyle eline kalem ve mikrofon alıyor, Türkçe’yi iğfal ediyor. Asıl bunu tartışalım” desek tuhaf olmaz mı acaba?
Fakat Aykut Kocaman bize söylüyor:
“Bırakın o ne demiş, bu ne demiş. 45 dakika oyunda kalan top süresini nasıl 60 dakikaya çıkarabiliriz onu tartışalım”.
Pardon...
Biz mi arttıracağız oyundaki topun süresini?
Emret, takımı da biz çalıştıralım!
* * *
Kalabalıklarla pekçok derbi seyrettim, ama ekran başındaki Fenerbahçe seyircisini hiç bu kadar halsiz/ümitsiz görmemiştim.
Daha doğrusu “yabancı” olmuşlar takımlarına. Heyecansız. Mütevekkil. Cansız.
Evet maçı merak ediyorlar. Yine çok kalabalıklar ama gelip izlemek sanki otomatiğe bağlanmış.
Bir büyülü kavalın peşine takılmışlar.
***
Moda’da Cafe Futbolig’deyim. Fenerbahçe taraftarı yine tulum çıkarmış.Ya da öyle görünüyor. Çünkü burası Kadıköy, Galatasaraylılar tebdil-i kıyafet geliyor.
Bilen biliyor kimin ne olduğunu. O yüzden dostların birbirlerine ağır esprileri var.
Eski çamlar bardak oldu!.. Devir değişti. Hakemlerimiz takımlarımızı, takımlarımız tribünleri aştı.
Evet... Hakemler takımlardan, takımlar tribünlerden daha Avrupalı.
Gençler bile hatırlar. Temcit pilavı gibi tekrarlardık, yakınırdık, aşağılık duygusuna kapılırdık:
“Hakemlerimiz Kapıkule’nin dışında yoklar”.
Şimdi... Süper Lig’de maç yönetemiyorlar Avrupa maçları yüzünden.
Bakmayın siz emekli hakemlerin car car konuştuğuna. Onlar da farkındalar ki, konuştukları adamlar kendileri aştı. Eski “hoca”ların tek “büyük” yanları yaşları; o kadar.
***
Birinci boyut; Galatasaray... Sarı-Kırmızılılar’ın 1461 Trabzon’a elenmesinde sanki dile getirilmemiş bir “kararlılık” var!
“Bir tarafta Devler Ligi, bir tarafta Süper Lig, üstüne 6 maç da Kupa... Serseme dönüp öleceğiz sahada. Kurtulalım arkadaşlar şu Kupa’dan” dediğini -tabi ki- kimse iddia edemez Fatih Terim’in.
“Düşünüp düşünmediği” ise Allah ile kendisi arasında.
Peki futbolcular?
Fatura ilk on birde yer bulamayıp, Kupa maçında oynatılan “günah keçilerine” çıktı, ama asıl oynamayanlar ilk on birdekiler.
Demek ki, onlar da şaşı baktılar Kupa’ya.
Ve Galatasaraylılar...
Fenerbahçe “tüm deplasman yasaklarının kaldırılmasını” Federasyon’a ve Kulüpler Birliği’ne iletti!..
“Şahane” değil mi?..
Medeniyete dönüş.
Yasakçılığa kafa tutuş.
Uyanış.
Alkış...
Ama kazın ayağı öyle değil!
Sporun kanseri “tribün terörü” için atacak adımı, yapacak işi, söyleyecek sözü olan kim varsa, ya bugün harekete geçsin ya da ölene kadar sussun.
“Gücü olup da yapmıyorsa” Allah’ından bulsun!
“Yetkisi olup kullanmıyorsa” yazıklar olsun.
“Etkisi varsa ve kulağının üstüne yatıyorsa” çeksin gitsin spordan. Mezarlığa bekçi olsun.
***
Darılmaca yok. Bu iş “milli mesele” haline geldi. Hatır gönülü aşar, camiaları katlar, “benim” diyen karizma sahibini iki paralık eder kan çıktığında.
Stratejinin, siyasetin lafı olur mu millette huzur/güven bırakmayan sistematik felaket karşısında.
Zengin ve güçlü” olmak “büyük” olmaya yetmiyor!.. Hatta, kimin büyük, kimin zengin, kimin güçlü olduğu da belli değil.
Tıpkı hayat gibi.
Büyüklere şefkat gerek.
Zengin paylaştığı kadar zengin.
Yardımsever değilse, güçlünün gücü “Demokles’in kılıcından” başka ne?
Öylesine “şefkatli, paylaşımcı ve yardımseverler” var ki, malı mülkü gücü olmasa da “en büyük” onlar.
İzin verin, yaşanmış bir öykü ile kanıtlayayım!
5-5 veya 6-6 bitecek Kayserispor-Fenerbahçe maçı da futbol konuşturamayacaksa... Adı futbol değil bu oyunun, “fitnebol”!..
Futbolun “fitnebol” olmasının başka alametleri de var:
İnanmayanlar, futbola transfer olan “fitne fücur” sayısındaki artışa baksın.
(Galat-ı meşhuru “fitne bücür” dür... O da uyar)
Neyse...
Sıkı bir maç işte.