Eğri oturup doğru konuşalım. Bu memleketi yönetenler, yönetenleri denetleyenler, en önemli en hayati örgütlenmelerin başındakiler, birbirlerine/ birbirlerinin kurumlarına/ yoldaşlarına/ tarihlerine/ misyonlarına ve dahi kimyalarına/psikolojilerine neler söylüyorlar?..
Çift poşetlik laflar...
Yetenek/ niyet/ beceri/ akıl, çakıl taşı gibi harcanıyor her gün.
Şeref/ haysiyet/ namus/ haftada bir Salı Pazarı’na çıkarılıyor.
Ekstra günlerde “çölde talihsiz bedevi ile kutup ayısı ilişkisi”...
Hakemin yakasına yapışmak, sinkaflı işaretler çakmak ne ki!..
Adı üstünde “yılın” teknik direktörü!.. Yani, geçen sezonki performans ile bu sezon ilk yarısı üst üste koyulup tartılıyor...
Ve Fatih Terim tartışmasız birinci oluyor Milliyet Yılın Sporcusu Anketi’nde.
Zaten yarım asrı geride bırakıp 60’a 1 kalmış bu demokratik seçim koskoca ömründe bir kez bile şaşırmamış.
Yine tam isabet; Fatih Terim.
***
Daha ne yapsın...
Takımını şampiyon yapmış, şampiyon takımını devler liginde son düzlüğe taşımış...
Eleştiriye kıvam veren “daha iyi olsun arzusu” ise şayet... Buysa öncelikli niyet... Varsın en koyusundan, helmeli ve huysuzca sürsün gitsin eleştiri.
Hatta arsızca.
Bıktırsın...
Bugün dışında elbet!
Çünkü 1 Ocak.
***
Yeni yıl, yeni umutlar ve batıl da olsa “nasıl söylersen öyle gider” diye romantik bir kural etrafı tozpembe değilse bile nispeten aydınlatırken... Rehavet, tatil hamağında tıngır mıngır sallanırken...
Gittikçe daha çok inanmaya başladım III. Dünya Savaşı’nın futboldan çıkacağına!..
Baksanıza, alt tarafı bir futbolcu kırmızı kart gördü; milyonları peşinde sürükleyen kulüpler birbirine girdi.
Emniyet’in biber gazı stokları “full” olmasa, Kuzey Batı’da düşük yoğunluklu bir iç harp işten bile değildi.
Ya uluslararası boyut?
Portekiz neredeyse “nota” verecekti. Aynı şekilde yanıt aldı.
Büyük bir ihtimalle Portekiz Büyükelçimiz bavulunu hazırlamıştı.
Evet... Tek kelime ile “şahane” oldu Aykut Kocaman’ın görevde kalması!.. Artık yolu açık Fenerbahçe’nin.
İşler iyi giderse de açık.
Kötü giderse de!..
Şaşırmayın:
“İyi” mutlu eder. “Kötü” iyiye vesile olur.
Çünkü anlaşılacak ki, Fenerbahçe’nin günahı da sevabı da bir kişinin ellerinden öper:
Sayın Aziz Yıldırım.
Aykut Kocaman beni mahcup etti!.. Neden mi? Onun “gündelik yaşam ve iş hayatı için” mükemmel sayılabilecek dingin/filozofik tarzının futbolda “olmasa daha iyi”, Fenerbahçe’de ise “kesinlikle fuzuli” hatta “zararlı” olduğunu iddia eder dururdum.
Fenerbahçe coşku ve tutku yeriydi.
Bırakın galibiyetten sonra frene basıp, mağlubiyet ertesi kasvete kasvet katmasını, hocası her sezon en az 8-10 kere “ekstradan” manşet olmalıydı.
İki olayla benim “önyargım” ortaya çıktı.
Birincisi “Alex vakası”, ikincisi “istifa”... Resmen reytingleri patlatıp tirajları zıplattı Kocaman.
Bitmedi.
İstifasını “ortaya karışık” yapıp “sürüncemeye” mahkum ederek gündemi ipotekledi.
Aykut Kocaman istifa etmeli miydi, ettikten sonra geri dönmeli miydi?.. Bunlar ayrı ayrı tartışma konusu.
Benim anlamadığım şu:
İstifa eylemi kadar “sebebi” de önemli... Sonrasını o sebep ayarlar.
Mesela, “Eleman alınmadı” diye istifa edersiniz. İş sahibi gelir der ki “Aman alalım, işine devam et”!
“Peki” deyip dönebilirsiniz.
“Maaşım az”.
“Arttıracağız”!
Meireles, kırmızı kartı gördükten sonra Halis Özkahya’ya “Arzın Merkezine Seyahat” romanını dilsiz alfabesi ile anlatmıyordu her halde.
“Tükürük köftesi” tarifi de olmadığına göre...
Okkalı tarafından kimseyi rencide etmeyecek bir ceza alacak elbet!
* * *
Tamam da...
Her türlü “kaytarma” ve sonradan Portekiz başta cümle Avrupa’ya “reklam olma” durumundan kurtulmak için “o hareketlerin” Portekizce tercümesi yapılmalı.
Porto sokaklarından bir tercüme... Kulaktan dolma değil...