Türk Futbolu’nda bu sezona damgasını vuracak “olay” hangisidir diye sorarsanız; hiç tereddüt etmeden Ziraat Türkiye Kupası derim.
Gerçi olayın başındayız, ama damgayı vurdu, vuruyor, vuracak!..
Neden mi?
Favori yok kardeşim!
* * *
Daha ikinci kademe maçlarında, şöyle yakamızdan tutup silkelemeye, ezberlerimizi bozmaya başladı. Arpa ekip ziraata giriştik, Anadolu toprağı buğday verdi sanki.
Umarım daha çok ezber bozacak.
Para, tesis, transfer, vizyon, milyonlarca taraftar tamam da “büyük” olmak başka!..
Yürek, duygu, sevgi de olacak büyük kulüpte.
Aslında her şeyden önce... En başta.
Hangisi kurulduğunda daha fazlasına sahipti ki?
Önce yürek, duygu, sevgi vardı. Gerisi kendiliğinden geldi.
Ne zaman ki işin içine büyük paralar girdi… tesis, transfer, vizyon ve taraftar büyürken “büyük kulübü” büyük yapan unsurlar ikinci plana itildi.
O yüzden “manevi” büyüklüklerini gösteren kulüplere bir başka sıcaklık duyuyor insan.
* * *
Para, tesis, transfer, vizyon, milyonlarca taraftar tamam da “büyük” olmak başka!.. Yürek, duygu, sevgi de olacak büyük kulüpte.
Aslında her şeyden önce... En başta.
Hangisi kurulduğunda daha fazlasına sahipti ki?
Önce yürek, duygu, sevgi vardı. Gerisi kendiliğinden geldi.
Ne zaman ki işin içine büyük paralar girdi... tesis, transfer, vizyon ve taraftar büyürken “büyük kulübü” büyük yapan unsurlar ikinci plana itildi.
O yüzden “manevi” büyüklüklerini gösteren kulüplere bir başka sıcaklık duyuyor insan.
Dünya fatihi Sezar, pencerenin önünde mağrur bir heykel gibi dikilmiş, bakışları Roma’yı delip geçiyor.
Belli ki, az önce karizmatik bir laf etmiş!
Arkasında, öfkeli karısı.
“Bıktım senden” diyor koskoca Sezar’a.
“Sadece ‘geldim gördüm yendim’. Başka laf bilmez misin”?
Karikatürdeki Sezar’ın karısına döndük azizim!
İlaveten ümitsiz.
Bir yanda mağlup olurken “takdir edilen” Galatasaray, diğer yanda berabere kalırken yerden yere vurulan Fenerbahçe...
Neden?..
Geçin Manchester United ile Marsilya farkını. Birinin deplasmanda diğerinin kendi sahasında maç yapması da ayrıntı.
Sahaya bakan anlıyor.
Hocaya bakan anlıyor farkı...
Galatasaray’da “ümit” var.
Fenerbahçe “kan ağlıyor”.
Hani “tarih yazmak” diye bol keseden kullandığımız bir klişe vardır ya... İşte ondan; klişe mılişe; resmen tarih yazıyor Beşiktaş.
Borç çok, para az, taraftar “yarım ağız”...
Yakın geçmişe bakın:
Sezon başında oynayacak stat bulamadı, “Potansiyel Başkan” düzeyindeki yöneticileri filikasız suya atladı, başka geminin kaptan köşküne yerleşti. UEFA yakasına yapıştı.
Ama pas etmek yok. İkinci Dünya Savaşı’ndaki İngiliz fabrikaları gibi tepeden bomba yağarken haldır haldır çalışıyor Beşiktaş fabrikası.
Yıldız mı lazım?.. Ekiyor, dikiyor, çapalıyor, suluyor, kendi yetiştiriyor.
İnsanın bir kere tersine dönmesin işi... Muhallebi yerken kırılır dişi!..
Sayın Aziz Yıldırım da aynen bu durumda.
Özgürlüğüne kavuştuğundan beri, şans yıldızı düşük voltajdaki ampul gibi pırpırlıyor!..
Her “hamlesi” dönüp bir şeyler yontuyor kredisinden.
Ya da “normal” davranıyor, hayal kırıklığı yaratıyor.
Neden?
Şov dünyası işte... Hep çıtayı yükseltmek gerekiyor.
Tatlı kâbusumuz Süper Lig’e dalmadan, şu olimpiyatla hesaplaşmamıza girmek istiyorum. Daha doğrusu yetkili ve etkililere “hesaplaşmanın bitmeyeceğini” anlatmak.
Naçizane çözüm önermek.
Bıkmadan tekrarlamak.
Bugünü anlamak, yarına hazırlanmak için biraz geriden başlayalım:
Atina’dan ne kaldı aklımızda?
Süreyya Ayhan’ın tasfiyesi.