Estonyalı değiliz ki, “Maçın başında hakem penaltımızı vermedi, haybeden on kişi bıraktı, bizi yaktı” diyelim.
Sevindik tabi.
Hatta bazı milli futbolculardan daha çok sevindik!
Ve hatta...
Gol atandan çok!
Sahi... Neydi o Selçuk’un hali?
Hollanda maçını kaybettiren, Selçuk’un ilk 14’e bile girememesi, Burak’ın son çeyrekte alınması, maçsız Emre’nin oynaması, Hamit’in yerini yadırgaması falan değil...
Onlar alt başlık. “Fantezi” yolundaki parke taşları.
Asıl sebep “insan olmak”!..
Aslında ne kadar “masum” değil mi?
Abdullah Avcı da insan.
Ve insanlık tarihi ile başlayan “ben” duygusunun hepimiz kadar esiri.
Araştırma 11-15 yaş arasındaki çocukları kapsıyor. Ve tahmin edip korktuğumuz sonuç çıkıyor:
Dünya’nın en “kızgın” gençleri Türkiye’deymiş.
Sadece gençler mi?
Kerli ferli adamlar daha beter. Hatta nefret dolu.
Bakın, Eskişehirsporlu Ediz Bahtiyaroğlu gece vefat etmiş, sabahında televizyon kanalları “uzman” görüşü arıyor.
Çekmiş beyazları, boynunda stetoskop bir doçentimiz ekranda.
Büyük futbolcu ya... Alex, Fenerbahçe’nin kirli çamaşırlarını sosyal medya antenlerine, “yok saydığı” teknik direktörü ise Saracoğlu vestiyerine asıyor ve bir karış daha büyüyor.
(Lensleri düşmüş de alkışlayan hocayı görmemişse o başka)
Baroni şımarık çocuk gibi... “Çalışmıycam işte” tepinmesiyle Fenerbahçe antrenmanlarında “sivil itaatsizlik” eylemlerine girişiyor.
(Disiplin mi eksik kişilik mi acaba)
Dokuz yılın “dilsizi” Selçuk bile “kimseye yaranamıyorum” diye ahengi bozan arabesk türküler içinde.
(Sonunda sabır taşı da çatladı mı ne)
Bu yazı Galatasaray yönetimine!.. Mecburen ben yazıyorum, çünkü Fatih Terim’in “asıl” transfer mesajı, değerli meslektaşlarımızın gözünden -daha doğrusu kulağından- kaçtı.
Normaldir. Herkes Bursaspor maçına, galibiyete rağmen yenilen kolay gollere ve Galatasaray savunmasını kurtaracak yeni isme odaklanmıştı.
Terim de “medya pek üzerinde durmasın ama mesaj yerine ulaşsın” diye lafı biraz süsledi doğrusu.
Hatta bu sebeple bizim lehimize “fedakârlık” bile yaptı!.. Kırk yılda bir medya ile empati kurup bizlere hak verdiğini söyledi!
“Eskiden kızıyordum, ama şimdi en az suçlu basını görüyorum”
“Şimdiii... Bir İstanbullu, bir Bursalı, bir de Trabzonlu aynı uçakta” diye başlayan Karadeniz fıkrası gibi;
“Fenerbahçe, Trabzonspor, Bursaspor Avrupa’ya gidiyor. Biri diyor ki, ben paraşütsüz atlarım!..”
İnat, kıskançlık, aymazlık, acemilik ne güne duruyor.
Ve malum sonuç:
El ele, cumburlop aşağıya.
Fenerbahçe yoktan yere “Alex problemi” yaratarak, Trabzonspor “kayıp yıldızlarına” ağlayıp sızlayarak, Bursaspor -maçı geçtik- kendini bile kontrol edemeyerek Edirne civarındaki serbest düşüşü Anadolu topraklarında tamamladı.
Çuvaldızı kendimize batıralım!.. Sezonun ilk derbisinden ne çıkardık ve ne sunduk futbolseverlere?
Burak’ın “kalk gidelim” yaptığı penaltı!..
İçerde mi dışarıda mı?..
Müdahale var mı yok mu?
Burak “hırsız” mı, “uğursuz” mu?
Hakemlik zamanlarında sahaları karıştıranlar, yorumculuk devrinde derbinin üzerinden reyting ve şov peşinde koştular ve hepimizi sürüklediler.
O kadar.
Hayat hep şortla geçmiyor. İstediğin kadar topçu ol, gün geliyor takım elbiseyi giyiyorsun.
Ve yakasında utanç rozeti:
“Sahte penaltıcı”!
Kimler olmadı ki, Burak da pişman olacaktır bir gün.
Ama Galatasaray hep Galatasaray kalacaktır.
O yüzden “gündelik çıkarcılıklar yakışmaz” diyoruz büyük kulüplere.