Bir futbolcunun, hele yıldız bir futbolcunun, hele hele yıldız ve yerli bir futbolcunun en zayıf, en savunmasız, en sancılı günleri hangisidir bu memlekette?
Kulübü başarısız bir sezon geçirmiş...
Sahip olduğu toplumsal sevgi gerilemiş...
Transfer mevsimi gelip çatmış...
Ve futbolcunun kulübüyle sözleşmesi bitmemiş!
Üstelik Milli Forma dokunulmazlığı da buzdolabında...
Sırtını dayadığı cemaate rağmen Hakan Şükür bile zorlanmıştı böyle zamanlarda.
Daum’a, Fenerbahçe’deki ilk gününden beri “karşı” olan ve bu fikri her vesile ile yazan bir yorumcu olarak, kendimi onun yerine koyuyorum da... Hak vermeden edemiyorum.
Zorla gelmemişim Fenerbahçe’ye... Üç yıllık sözleşmeyi yönetim teklif etmiş, tazminatların altına onlar imza atmış.
Tamam... Şampiyonluk kaçmış. Çalışmak istemiyorlar benimle.
Böyle mi olmalı ayrılık?.. “Höt zöt”le...
Madem öyle, alın size hukuk.
Şartnameye uyarım. Kovarsınız, tazminatımı alırım.
Haksız mıyım?
Madem ki kaldı, bu saatten sonra, Fenerbahçe’nin Daum’la yaptığı “at pazarlığı” değil, Daum’un yakın geçmişteki “itirafları” ve “suçlamaları” önemlidir!
Hatta, bir tür felakettir.
Koskoca kulübün “11 Eylül’ü” gibi bir şeydir.
Hele, o suçlamalar arasındaki “senin ve ailenin can güvenliğinden emin olamayız” cümlesi, Fenerbahçe’nin temellerini titretecek ve geleceğine yeni bir yol haritası çizdirecektir; emin olun...
Daum söylememişse
Kimse “Medya uydurması” deyip geçmesin. O laflar Daum’un ağzından çıkmadıysa, neden dün pazarlık bitene kadar yalanlamadı?
Başkan söyletmediyse, Özaydınlı söylemediyse niye itiraz etmediler?
Açık söyleyeyim, Mesut Özil’in, Alman Milli Takım forması giymesi Türk Milli Takımı’nda oynamasından kat be kat yararlı olmuştur ülkemiz futbolu açısından!
En azından, “acı gerçeklerle yüzleşme şansı” doğdu.
Onu da gargaraya getirmeye çalışıyorlar, ama bırakmam.
Bir kere Mesut’un söylediği gibi Alman Milli Takımı’nı tercih etmesinden doğal bir şey olamaz. Gelsenkirchen’de doğup, futbola başlayıp, alt yaş guruplarında Almanya’yı temsil etmiş bir genç, A milli takımda koşa koşa anayurduna niye gelsin?
Nedir bu?.. Savaş durumu mu? Mesut Almanya’da deşifre olmuş Türk futbol casusu mu?
Şahane oynuyor işte. Herkes biliyor Türk asıllı olduğunu.
Muhtar Kent’e “Bırak CocaCola’yı, gel ColaTurka’nın başına geç” diyor muyuz?
Yabancı futbolcuya verilen paraların “ekonomik yıkım” veya “akıllı yatırım” olması arasında ince bir çizgi vardır.
Günün coşkusuyla görmezden gelinse de “Bağdat’ta yenilen hurmalar” misali, zamanı gelince mutlaka yüzleşilmesi gereken ve üzerinde şiddetli “hesaplaşmalar” yaşanan bir çizgi.
Futbolcunun zamana direnen “ederi”!
* * *
Çizgi incedir ama “aşmak için” Musa’nın “On Emir”inden daha katı şartların yerine gelmesi gerekir.
Örneğin, kaç yaşında Quaresma?.. 26.
Beşiktaş ile sözleşmesi bittiğinde 29... En iyi devri.
Fenerbahçe gitti, Galatasaray’ın transfer etmek için üç aydır uğraştığı Stoch’u aldı geldi!..
Nedir bu?.. Bir “transfer zaferi” mi?.. Cihan Kamer’in “dehası” mı?
Hayır.
Haldun Üstünel’in “kaçan tadı” mı neden oldu Galatasaray’ın, Stoch’u kaçırmasına?..
Hayır.
İki rakip arasındaki kalibre farkından mı?
Hayır.
Eksik olmasın Beşiktaş, teknik direktör değişimini “Agahta Christie” gerilimine çevirip içine ağır dramatik unsurlar/trajik ögeler kattığı için “Futbol Haberi Okuma Kılavuzumuz”un ilk yazısını ipotekledi ve Fenerbahçe/Galatasaray haberleri nasıl okunmalı” önerileri bugüne kaldı.
Şimdi hem haberleri hem de kılavuzumuzu açalım ve başlayalım:
Örneğin Aykut Kocaman’ın “fahri / vekil / aday adayı” veya “fasulyeden” teknik direktörlüğünde birinci ayını doldurması neden?
“Daum’un tazminatında üç-beş indirim için” demeyin sakın.
Kılavuza bakın.
* * *
Futbol Haberi Okuma Kılavuzu 7. madde “c” bendi:
Devir “kılavuz” devri!.. Artık kılavuzunuz “karga” mı olur, “tilki” mi, “bilge” mi onu bilemem.
Ama tost makinesini bile fişe takmadan önce okumanız gereken bir kılavuz varken, piyasada zihne, sınava, aşka, meşke ve dahi her şeye dair kılavuz çeşidinden geçilmezken, şu “spor haberlerini” kılavuzsuz takip ederseniz, elektrik çarpmışa dönersiniz; söylemesi benden.
Hele transfer mevsiminde...
Hele naklen yayın gelirleri katlanmışken...
Hele üç büyüklerin koskoca sezonda elleri boş, ağzı açık kalmışken...
* * *
Mesela Beşiktaş’ın teknik direktör değişimi...