Avrupa 100 metre engelli şampiyonu Nevin Yanıt, gönlümüz sultanı... Ah şu annesi olmasaydı!..
Tartan pistteki Türk Bayrağı ile gözlerimiz kan çanağına dönmüş tam da böbürlenecekken, “Teknik branşta Türk atlet olamaz lafını” cümle aleme yedirmeye niyetlenmişken, “Bakın, çalışan yapıyor” falan gibi bilgece laflar edecekken, Valide Semra Yanıt eski defterleri açmış ve “Nevin 11 yaşındayken araba lastiklerinden set kurup engelli koşu çalışırdı” demiş...
Lütfen Semra hanım... Lütfen...
Yani, Avrupalı rakipleri o yaşta “doktorlu, hocalı, tesisli” atletizm yaparken Nevin “kort bezi fırlamış, çelik telleri çıkmış, kirli, pis” araba lastiklerinden mi atlıyordu?
Evet...
Ne bekliyorsunuz; anne Semra Yanıt, iki yüz metre ötede süper bir tesis vardı da kızını yollamadı mı?
Yani, Nevin bu “müthiş” antrenmanlarına yanlış bir adımla başlasa, eski lastiklere dolanacak ayağıyla “araba mezarlıklarına” veda edecek ve bugün hafif aksak basan, yaprak sarması çatal yutturan bir ev kadını mı olacaktı?
Üç büyüklerin üçü de köfteden Avrupa takımlarından beraberliği zor kopardı!.. Ezile büzüle maçlar, melekler tarafından korunmalar, astım krizi yaşar gibi kesik ve yetersiz performanslar.
Sebep belli:
Sistem, teknik, taktik, kalite falan hep sonra... Futbolcu koşmuyorsa, Pele’li, Maradona’lı takıma beş atar bizim mahalle takımı.
Anlaşılacağı gibi, Avrupa’da yaz bizden önce bitmiş.
* * *
Peki, bu kahırlı durum futbol kamuoyunda, sokakta nasıl karşılandı?
Fenerbahçe kum torbasına çevrildi.
Beşiktaş’ın ve onun “kalfalıktan ustalığa evrilen” Başkanı’nın şu günlerde yaptığı en önemli iş nedir?
Dün Quaresma, bugün Guti, yarın Robinho mu?
Hayır... İlk iki tanesi bile müthiş bir şeydir ama Beşiktaş ve onun Başkanı’nın memlekete yaptığı asıl hizmet, bunların çok daha üzerindedir:
Kendimizle yüzleşmemizi sağladı Yıldırım Demirören!..
Gerçek yüzümüzü ortaya çıkardı.
Tabi varsa!..
Ona “yeteeer” diye bağıranlar, bugün yaltaklanıp göklere çıkardıkça, anladık ki renk aşkı “transfer aşkının” alt başlığı...
“Jet Fadıl” adıyla maruf sayın Fadıl Akgündüz, benim hayatımı kurtarmıştı!..
Evet... Ben ve zamanın Sarıyer takımı, yöneticileri, hayatımızı sayın Akgündüz’e borçluyuz.
Nasıl mı?
Siirt’in, hatta bölgenin Fadıl Bey tarafından ihya edileceğine inandığı günlerdi. Kendisiyle röportaja gitmiştim, Sarıyer takımı Siirt Jetpa ile maç için oradaydı. Terör yüzünden gece yolculuğu imkansızdı ve Siirt’in tek otelini paylaşıyorduk Sarıyer ile.
Hava karardıkça otelin önü kalabalıklaştı. Sarıyer takımına atılan laflar “taş”a döndü. Otelin tüm camları kırıldı. Hepimiz koridorlarda sonumuzu bekliyor, kendimizi savunmak için sandalyeleri kırıp sopa yapıyorduk tıpkı Sivas’taki gibi. Askeri birlik, valilik toplumsal deliliği önleyemez durumdaydı ve “Madımak” tekrarına bir adım vardı.
Son çılgınlığın eşiğindeki kabalık dalgalandı bir ara... Fadıl Bey’in otomobiline yol açmak için aralandı. Akgündüz araçtan indi, otele sırtını döndü ve ellerini kaldırıp “durun” dedi.
Durdular.
Aykut Kocaman’ın sorumluluğundaki Fenerbahçe’de, dünden bugüne değişen nedir?
Sistem mi, antrenman mı, disiplin mi?
Uçuyor mu takım?
Hayır... Üç aşağı beş yukarı aynı.
Zaten iş başındaki zat, Kocaman değil Mourinho olsa, hatta Daum kalsa, benzer bir manzara ortaya çıkacaktır.
Futbol farklı insanlar tarafından farklı yorumlanabilir ama bilinen/denenmiş futbol gerçekleri dümdüz değilse bile aynı kulvardadır.
Unutmayın, her teknik direktörün kafası çalışır. Farkı yaratan ayrıntılardır.
Çocuklar cıvıl cıvıl seksek oynarken, kızlardan biri melek gibi gülümsüyor. Çünkü babacığı yaklaşıyor. Ama o da ne!..
Peder Bey’in elinde sigara paketi...
Ufacık yaşında çevre ve sağlık bilinçlerine aşina temizlik timsali ufaklık, babasını kendi sağlığını bozmaktan ve topluma karşı bu saygısızlıktan kurtarmak için alıyor paketi, fırlatıyor.
Nereye?.. Güzelim bir meşe ağacının dibine... Çimenlerin üzerine.
Baba gururla bakıyor kızına. Utanmasa ağlayacak.
Bu yaşta bu bilinç; pes valla.
Spontane bir olay değil... Senaryosu yazılmış, yönetmeni başında, sigarayla savaşan bir derneğin tanıtım filmi bu...
Daum'un "şantajlı" ayrılışı bitmedi; bitmeyecek. Çünkü sıradan bir şantaj değildi onunki... Öyle olsa, ver parayı / al kasetleri / yak negatifleri bitsin, devamı gelmesin.
"Mal" adamın cebinde değil, beyninde.
Blöfü gördü, parayı kaptı, şimdi intikam peşinde.
Daum'da bu tıynet oldukça, Allah ona ömür verdikçe, gündemden indikçe, hatta parası bittikçe açar ağzını valla.
Kafası güzel olur, yine konuşur... Durduramazsın.
Peki Fenerbahçe nasıl göğüslüyor Daum'u?
"Çeneni kapa, yoksa biz de seni rezil ederiz"!..
ÜNLÜ FUTBOLCULAR SAHNEDE“Altyapı” edebiyatından geçilmeyen futbolun, ilk defa “tribün altyapısı”na dönük girişiminde Anadolu Çocukları’nın ayağına götürülecek “Fair Play” oyunu aynı zamanda çocukları futbol şöhretleriyle de buluşturacak. Enis Fosforoğlu’nun sahnede minik roller vereceği ünlü futbolcular, hocalar, futbol adamları, oyunun sahnelendiği kentte küçük futbolseverlere hediyeler dağıtıp onları kucaklayacak. ÖNSÖZ
“MEYVESİ” ON YIL SONRA
Quaresma’lar, Guti’ler, havada uçuşurken, Beşiktaş övülmeyi, Fenerbahçe eleştirilmeyi, Galatasaray merak edilmeyi hak ederken, meyvesi en az 10 yıl sonra yenecek “çocuklara sahneden fair play mesajı vermek” projesi, bir spor sayfasında manşet olur mu?
Olur!.. Gazetenin adı Milliyet’se olur.
Kötüyü eleştirmek kadar güzeli teşvik etmek gibi kamusal bir görevimiz de olan bizlerin, sansasyonu izlerken ciddi ve güzel işleri asla yok saymamamız, tam tersine yüceltmemiz, alkışlamamız gerekiyorsa olur.
Konu çocuksa olur...
Konu “Türkiye’deki çocuksa” akan sular da durur, transfere akan milyonlar da.