Fortis Kupası kurasından “derbi” çıkmayınca, “Üç büyükler finale mi taşınıyor” gibi bir komplo teorisi geldi saplandı kafalara.
Sadece kafalara mı; bazı sayfalara bile...
Sevgili ülkemizin yaşadığı süreç hatırlanınca, kimseye kızamıyor insan. Artık “buzağının altında öküz aramak” moda.
Lakin, “bu işte bir tezgah var” şüphesi, iması, fısıltısı ile bitmiyor olay... Fortis Kupası kurasında “hile” yapan, her şeyde yapar!..
Adreste kim var? Federasyon !
Başkan Mahmut Özgener’e sordum. “İma ve dedikodulara yanıt verecek misiniz”?
“Cevap vermek, ciddiye almak demektir” dedi.
Şimdi İtalyan olmak varmış!.. Adamların derdi/kasaveti o kadar azalmış ki, en büyük sorunları “Kaka”!..
Manchester City parayı artırdıkça, bunalıma giriyorlarmış.
Başbakan Berlusconi’nin partisi Forza İtalya’nın oyları şimdiden iki puan azalmış.
Ağlayanlar, yürüyenler, “Kaka’ma dokunma” diye pankart açanlar, Kaka’ya aradaki farkı verip kalmasını sağlamak için kampanya ile para toplayanlar mı istersiniz. Kaka’yı hüngür hüngür ağlatacak kadar sevgi gösterisinde bulunup “İtalyan işi” manevi baskı kuranlar mı?
Toplumsal bir cinnet de diyebilirsiniz buna, toplumsal dayanışma da.
Şeyh’te bu para, Milan da bu Kaka oldukça, bitmez bu dava.
Sahi, niçin bu kadar gergin İtalyanlar?..
Bugün Fenerbahçe-Galatasaray derbilerinin 100. yıldönümü...
Sabah erken saatlerde sarı-kırmızılı taraftarlar Bağdat Caddesi’nde konvoy yapıp, sarı-kırmızı karanfiller dağıttılar. Fenerbahçeliler de, Galatasaray Lisesi önünde toplanıp alkışlı/çiçekli/şiirli sevgi gösterisinde bulundular.
Aziz Yıldırım ile Adnan Polat, yanlarına takım kaptanlarını alarak Anıt Kabir’i ziyarete gittiler. Özel deftere imzadan önce, “Sana layık olmak için kardeşçe-el ele” yazdılar.
100 yıl önce 17 Ocak’ta ilk derbinin oynandığı Papazın Çayırı ve çevresi bayram yeri gibiydi erken saatlerden itibaren... Bebekten dedeye Fenerbahçeliler ve Galatasaraylılar, Cumhuriyet’ten eski bu geleneğin rekabet kısmını bir kenara bırakıp dostluğuna ve birbirlerine sarıldılar.
İnsanlar duygulanmış, ağlıyorlardı.
Akşama fener alayları.
Laf aramızda, medyanın da büyük payı var bu dostluk kutlamalarında.
İstanbul’a Formula 1 pisti yapılma kararı alındığında, oturup bir hesap yapmıştım:
Aynı parayla Doğu’ya kaç tane salon, pist, kayak tesisi yapılabilirdi acaba?
Kaç tane spor harabesi onarılıp sporun hizmetine döndürülebilirdi?
Ömür boyu çiftçilik/ırgatlık yapacak veya buluğ çağında evlenip çocuk üretim fabrikası olacak “kaç tane genç yetenek” spora dahil edilebilir ve “kaç tane olimpiyat şampiyonu” çıkarılabilirdi?
Popülist miydim, komünist mi; anlaşılamamıştı!..
* * *
Üzerime saldırılmıştı:
İki “marka”... Mehmet Demirkol yazdı, Milliyet Spor’un manşetinde yayınlandı. Kimse “ Görmedim”, “Bilmiyorum” diyemez.
Hele futbolun içindeyse... Hele Fenerbahçe’nin, Galatasaray’ın yöneticisiyse.
Ve hele, “ezeli rekabet ve ebedi dostluktan” falan bahsetmekteyse işine geldiğinde!..
Bal gibi biliyorlardır; 17 Ocak’ta Fenerbahçe-Galatasaray derbilerinin 100. yılı doldurduğunu...
Büyük mücadelenin 1909’un 17 Ocak’ında Papazın Çayırı’nda doğduğunu.
İki gün sonra en büyük derbinin yüzüncü yıldönümü olduğunu.
Bal gibi biliyorlardır.
Bu ne “sığlıktır”, bu ne “çiğliktir” Tanrı’m... Galatasaray’ın genel müdürü kulübün sahibi gibi... Hatta kulübün kamp yaptığı otelin bile!
Tek patron o... Pervasız ve keyfi... Galatasaray’ın sırtındaki kambur misali, “büyüdükçe” çirkinleştiriyor asırlık asil bedeni.
Kapıya emir veriyor:
“Tanju giremez”!..
Tanju dediğiniz beğenirsiniz beğenmezsiniz- bu ülkenin gelmiş geçmiş en ünlü üç/beş futbolcusundan biri. En büyük hizmetini Galatasaray’a vermiş. Kulübün genel kurul üyesi. Bugün kostüm değiştirmiş Telegol’e yorumcu olmuş.
Efendi gibi randevu almış Skibbe ile görüşmek için. Antalya’da kamp yapılan otele gitmiş... Kapıdaki koruma “yasak” diyor. Röportaj değil, “içeri girmek” yasak!..
Niye?..
Şampiyonluğun İstanbul dışına çıkmaması için öküzün altında “komplo” arayanlar var ya...
Yok, hakemler işi bitiriyormuş...
Yok, Federasyon büyükleri kayırıyormuş.
Yayıncı kuruluş, medya, “reyting sahibi” şampiyon istiyormuş...
Bunların hepsi devede kulak... Komplo burada. Gözünüzün önünde. Apaçık...
Üstelik nakit parayla!
Ne yaptı Beşiktaş Yusuf’u Trabzonspor’un elinden alarak?..
Bu zamanda “Spor yazarı” olmak kadar “avanta” var mı? Yargıtay onursal başsavcısının evi “Danıştay cinayeti ve Cumhuriyet bombalarının belgelerine ulaşmak için” didik didik ediliyor, generaller emekliliğini Silivri’de geçiriyor, YÖK eski başkanının kafasına basılıyor ekip otosuna sokmak için... Bizim sorumluluğumuz Alex’in imzasıyla, Delgado’nun performansıyla sınırlı!
“Artık Dünya’da 10 numara kalmadı azizim”!
Her şeyimiz “Muasır medeniyet seviyesinde” de geriye futbol kaldı sanki.
Alex’in gitmesini “önlesek” ne olur, gitmesine “neden olsak” ne olur?.. En fazla Fenerbahçe’nin oyununu bozarız.
Beşiktaş’ı çift santrfor yaptırsak ne olur, Servet’i sattırsak ne olur?
Her takıma verdiğimiz “zarar” ve sağladığımız “yarar” açısından, hakemler kadar tarafsızız.
Biz spor yazarları, mutlu azınlığız.