Chelsea kazandı, Medya galip

10 Nisan 2008

Medya ile ilişkilerini en alt düzeyde yürüten, ona tepeden bakan, güvenmeyen hatta kafa tutan Fenerbahçe’yi yarı finalin kapısından kim döndürdü biliyor musunuz?
Medya!
Daha doğrusu, Medya’daki çoğu Fenerbahçe kimlikli, sonradan olma meslektaşlar...
İyi niyetle fikrini söyleyenleri tenzih ederim, fikr-i sabit sahiplerinden bahsediyorum.  
İsterseniz somuta indirgeyelim:
Şu Kezman- Semih polemiği var ya...
Fenerbahçe’nin yumuşak karnıydı, kaşındı, tırmalandı, kanatıldı ve en sonunda bildiği ne varsa inkar ettirildi Zico’ya.

Yazının Devamı

Demokrasi korunuyor futbol paçavra

9 Nisan 2008

Bu memlekette pek çok insan beş partinin adını alt alta sayamaz ama beş-on kulübü bir çırpıda söyleyebilir...Büyük bir olasılıkla puanlarıyla!
Sivil toplum örgütlerinden bihaber vatandaş, kasabasındaki kulüp derneğine üye çıkabilir.
Evinde Türk Bayrağı olmayanlar, muhtemelen kulübüne ait forma kreasyonunun tümüne sahiptir büyük kentlerde.   
Her seçimde farklı siyasi tercihe mühür basanları, sevgili kulüplerinden ancak ölüm ayırabilir.
Bu bir eleştiri değil...
Futbolun hangi kılcal damarlarımızı zonklattığının tespitidir.
İşte tam da bu nedenle; bu memlekette yönetici olmak, devlet adamı olmak kadar önemlidir.

Yazının Devamı

Futbol çıldırdı

8 Nisan 2008

Fenerbahçe maçında hakem Hakan Sivriservi’nin çaldığı uydurma penaltı, sadece “futboldan hizmet alan-futbola hizmet verenler” tarafından değil, futbolu yönetenler tarafından da şiddetle kınandı!..
Yeni moda böyleydi. Yetki bireysel, sorumluluk anonimdi.  “Hatalı kullar” Allah’ın değil Haluk Ulusoy’undu ve “kalıntılar” kısa zamanda kazınacaktı.
Çılgınlık nöbeti tepeden inme gelirse ne olur?.. Mantık sarımsaklı yoğurtla yenir mantı yerine.
Sorarlar adama:
Beğenmediğiniz hakemler Ulusoy’unsa; Haluk Ulusoy’un misyonu Fenerbahçe’yi şampiyon yapmak mıydı?
* * *
Fenerbahçeli biri maçın ortasında Kayserisporlular’a dönüp seslendi:

Yazının Devamı

Kederlenmeyin, değerlendirin

5 Nisan 2008

Fenerbahçe’nin ezeli/ebedi ve doğal rakipleri, geçtiğimiz süreci ve yakın geleceği iki şekilde değerlendirebilir:
Birincisi, yükselen rakibe karşı kötü duygular beslemek; terazinin kefesi denklikten uzaklaşıyor diye depresyona girmek...
Ki, bu seçenek hiçbir derde deva olmayacağı gibi “gönüllü pespayelik” anlamına da gelir ve çoğunlukla lümpen-arabesk tiplerin tercihidir. 
İkincisi ise “bu güzel fırsatı” değerlendirmek!
* * *
Evet... Şu sıralar Türkiye’deki kameraların tümü, yazarların gözlüğü, teypler, objektifler Fenerbahçe’ye dönmüş, sokaktaki insan “sosyal güvenliğini teminat altına alacak yasa”dan çok “Deivid’in füzesi-Kazım’ın fulesi” ile haşır neşir durumdaysa, zor günler yaşayan rakipler adına bu bir “fırsat”tır.
“Haset” tetiklemeli “Depresyon”, nasıl insan kalitesi ile sınırlı dar bir çevrede geçerliyse durumu fırsat olarak görebilmek de her Galatasaraylı’ya, her

Yazının Devamı

Fenerbahçe hediyesi

4 Nisan 2008

Elbette az buz iş değildir Anderlecht, Inter, PSV, CSKA, Sevilla’dan sonra “para babası” Chelsea’ye “hayatta her şey para değildir” gerçeğini öğretmek.
“İmaj iyidir, ama futbol başka bir şeydir” dedirtebilmek Dünya’ya...
Az buz iş değildir ve sıra dışı maneviyat gerektirir. 
Adına inanç mı dersiniz, azim mi, istek mi, her ne haltsa; elle tutulur gözle görülür bir şey olmasa da penaltı kadar tayin edicidir futbolda.
İstatistiği yapılamaz, grafiği çizilemez ama büyük bir olasılıkla topun hızına saatte 2 kilometre daha ekler o...Bilek kaslarının koordinasyonunu milisaniye düzeyinde kısaltır. Futbolcunun sahadaki koordinatlarını kusursuz kılar. Akciğerine oylum katar. Hoca’nın zekasını, seyircinin iştahını açar.
İşte o zaman mümkündür Dünya’nın “seçmece” takımını dize getirmek. Üstelik kaza golüyle mağlup duruma düştükten sonra bile...
Adı konsa ve tartılıp ölçülse, doping listesine girmesi işten bile değildir.

Yazının Devamı

Kadıköy’den çıkış yok!

3 Nisan 2008

Fenerbahçe - Chelsea maçı sabahı... Artık her türlü spor organizasyonunda “kurt” olmuş arkadaşım ve gurur duyduğum meslektaşım Halil Özer, gazetecilik refleksiyle ulaşım planı yapıyor kendine.
Avrupa yakasında oturuyor, maç Kadıköy’de...
O saatlerde köprü falan çekilmez. Köprüden geçse, “kaldırım mütahitleri cenneti” Kadıköy’ün köstebek yuvasına dönmüş yollarında maçı kaçırır. Dönüşte kamyon trafiği cabası. 
O da ne... İstanbul Deniz İşletmeleri, Avrupa’dan Asya’ya maç seferi koymuş.
Haberin kokusunu aldığı gibi kolaylık ve kestirme konusunda da uzman olan sevgili Halil, yine on ikiden vuruyor hedefi!
Arabasını park edip Bakırköy’den deniz otobüsüne binecek, Kadıköy’den biraz yürüyecek; hoop Şükrü Saracoğlu Stadı’nda!
Avrupa Kupası maçında “Avrupa konforu”. Muhteşem değil mi? 

Yazının Devamı

Dost ‘gücünü’, düşman ‘ödevini’ hatırlatır

2 Nisan 2008

Chelsea bugün kazanırsa, Sabiha Gökçen Havalimanı’nda sevgi gösterisi yapan bir avuç Galatasaraylı’nın katkısı ne kadar olur buna?
Anayasa Mahkemesi’nin iddianameyi kabul kararına tepki için AKP’nin önüne giden ve anında karga tulumba edilen takkeli-cübbeli yeşil tespihli meczubun “ortama” katkısı kadar.
Yani negatif.
Hem dirlik düzenlik açısından negatif... Hem rakibi, hem tuttuğu taraf açısından.
Korkuları artıran, endişeleri cilalayan, geren, üzen, kızdıran tatsız bir davranış vesselam. 
Peki hiç mi faydası yok? Var tabi.... Kendi açılarından.
Beş-on tane sarı kırmızı kaşkollu adam, hapse girecek ağır suçları göze almadan nasıl bu kadar medyatik olabilirlerdi? “Zamanda yolculuk kuramı” için “Kuantum” ile “Görecelik” ölçeğinde ve sağlamlığında bir dayanak bularak mı?

Yazının Devamı

“Hayalperest” ile “Bunak”!

1 Nisan 2008

“Öyle hatıralar vardır ki, anlatırken güzelliği gider” demiş George Sand... Bu sezon Lig’in son çeyreği de “anlatırken güzelliği gidecek hatıralar listesi”ne aday.
Daha doğrusu aday idi.
Dört takım at başıydı son düzlükte...
Heyecan mı... Sonuna kadardı.
Lakin, elimizi çabuk tuttuk yine... Futbolun Recep İvedik’leri gibi Lig bitmeden façasını bozmaya başladık. Ne güzelliği kaldı ne yarış.
Kaldırıp kaldırıp yere vuruyoruz koca takımları.
Sen misin son düzlükte şampiyonluk yarışını forse eden takımın hocası, futbolcusu, yöneticisi?.. Bırakın yetenek, istek, mesai eleştirilerini; akıl ve ahlak sorgulamasına kadar geldik. Bundan ötesi, bir yerde kıstırıp bir iki tane çakmak.

Yazının Devamı