Hakem bunu hak etmedi!

21 Aralık 2003

<#comment>
<#comment>
Elazığlı Effa, ayıp etti Ali Aydın'a... Sadece sarıldı. Heyecansız, soğuk bir kucaklama... Oysa bu usta hakemimizi şapur şupur öpmesi lazımdı. Daha ne yapabilirdi Ali Aydın; 35. dakikada "aut", 92'de "ofsayt" penaltısı vermiş ve her Elazığlı tarafından kucaklanıp, öpülmeyi hak etmişti. Effa sarıldığında neden şaşırmış gibi yaptı onu anlamadım.
Galatasaray'ı seyrettiğimde ise şunu anladım ki, bu takımın ve hocasının üzerinde yoğun bir uğursuzluk bulutu vardı. "Bulutsuzluk Özlemi" şarkılarda kalmıştı artık. İşe muska, üfürük, büyü karışmış olmalıydı. Sanki futbol ilahları toparlanmasını istemiyor, Fatih Hoca'nın zaman zaman "Allah'a sığınmasını" haklı çıkaracak kötü sürprizler hazırlıyordu Galatasaray'a. Ben Galatasaraylı falan değildim ama, bu kadarı bana bile fazlaydı.
Fatih Hoca "Önümde oynayın iyi göreyim" falan mı demişti bilinmez ama, uzunca süre Abdülaziz'in yağlı güreş müsabakaları gibi oyunu şeref tribünü önüne taşıdı Galatasaray. Eski "dörtçeker" Galatasaray'ı sadece sağ arka teker yürütüyordu şimdi. 1 - 0 öne geçmişti. Karşılığında Ali Aydın'ı çaldığı penaltı düdüğü, başarılı hakem adına bir "iş kazası" olarak algılansa da sonradan ortaya çıktı

Yazının Devamı

Vıcık vıcık

18 Aralık 2003

<#comment>
<#comment> Noel tatilimde "kar"sız kalmayayım diye hafta sonu Elazığ'a rezevarsyonumu yaptıran sevgili istihbarat şefim Cem Şengül, "bu hafta canım hiç yazı yazmak istemiyor" dediğimde Ters Köşe'yi kastettiğimi anlamadı... Elazığspor - Galatasaray maçından kaytarmak istediğimi sandı.
Hayır... Haftanın olaylarına "insani" bir boyuttan bakmaya çalıştığım Ters Köşe'ye tuş basmak gelmiyordu içimden.
Çünkü insani durumlar asgari düzeyde idi...
Ayrıca Ters Köşe'nin ilgi alanına giren, "görünenin ardındaki gerçeğe ulaşmak" fikri, geçtiğimiz hafta için tam anlamıyla bir fanteziydi.
* * *
Herşey vıcık vıcık ortadaydı geçen hafta.

Yazının Devamı

Yarısı kâbus

14 Aralık 2003

<#comment>
<#comment>
Şayet cumartesi trafiğine takılıp maça ikinci yarıda yetişseniz, Fenerbahçeliliğiniz ile gurur duyarak çıkabilirdiniz Şükrü Saraçoğlu Stadı'ndan.
Seyrettiğiniz; müthiş bir hücum arzusuyla yanıp kavrulan, ayağa iyi top kullanan, Serhat'ı, Tuncay'ı Rebrov'u ile körük gibi açılıp kapanan bir Fenerbahçe olacaktı o zaman.
Ama işin bir de ilk yarısı vardı.
İşte o ilk yarıyı da seyredenler, Denizlispor gibi yükselen değer karşısında net skorla kazanılan maça sevinseler de gelecek endişelerini silip atamadılar yüreklerinden.
Fenerbahçe'nin ilk gol pozisyonu 27. dakika. İlk kombine atağı ilk yarının uzatmasındaydı ancak. Bu arada iki tane de net gol tehlikesi yaşıyordu. En iyi futbolcusu takıma adeta zorla girebilen kaleci Volkan'dı.

Yazının Devamı

Lucescu bizi anlamadı

11 Aralık 2003

<#comment>
<#comment> Beşiktaş Şampiyonlar Ligi'ne neden veda etti?
O kadar çok sebebi var ki... Ama ilk başta; UEFA öyle istedi.
UEFA, haçlı dedelerinin mantığıyla freni koyuverdi Türk takımlarına.
Diyeceksiniz ki, aynı sürgüne mahkum olan Galatasaray, Juventus maçını çatır çatır kazanırken, nereden çıktı bu paranoyak tespit ?
Diyeceksiniz ve kutuyu açtırıp kötüyü söyleteceksiniz.
Beşiktaş'ın Chelsea karşısındaki teknik, taktik, fizik, kimya, matematik zaaflarını, zaten gelecek günlerde pehlivan tefrikası gibi izleyeceksiniz. Biz bu hayal kırıklığının mantığını ve hezimetin tetikleyicisi kültürel farklılıkları irdeleyelim isterseniz.

Yazının Devamı

Sevinin ama, ümitlenmeyin

8 Aralık 2003

<#comment>
<#comment>
Nefret ettiğiniz biri varsa, ona beddua edin ve Fenerbahçe maçlarını yorumlamasını dileyin. Kalahari çölünde su arayan deve gibi boynu bükülüverir bir anda. Apışır kalır. Ikınır sıkınır ki, futbol adına söyleyecek bir iki cümlecik bulsun. Keçiboynuzunda bal süzmek çok daha az konsantrasyon gerekir inanın. Dikkat!.. Skor değil futboldan söz ediyoruz.
Fenerbahçe kötü de son haftalarda hangi takım iyi Süper Lig'de; O da ayrı mesele... İşte Ankaragücü... Rıza Hoca'ya zimmetleneli iki maç oynayan Ankaragücü'nün kifayetsiz hali, belki de Fenerbahçe'nin yorumunu yapmaktan çok daha belirleyici. Herşeyden önce mutfak boş Ankaragücü'nde, Rıza Hoca istediği kadar iyi aşçı olsun.
Fenerbahçe'de ise herşey var... İyi niyet ve gayret dışında.
Mesela Yusuf. Tesislerden dışarı adım atmıyormuş. Kimbilir bu kez hangi sebepten durmuş. Sonra Tuncay... Dünya'da enerjisini bu kadar boşuna harcayan az insan var. Her aldığı topu rakibe kaptıran Selçuk ve zavallı Hooijdonk... Dizilişte iki, kağıt üstünde üç forvetle oynayan Fenerbahçe'nin yalnız adamı idi Hollandalı.
İyi niyetten bahsettik ya; şöyle bir notum var. Dakika 25, Yusuf soldan sıfıra kadar inmiş Ankaragücü

Yazının Devamı

Biz, UEFA'nın zencileriyiz

4 Aralık 2003

<#comment>
<#comment>
UEFA'nın niyeti; ne teröristlerin ekmeğine yağ sürmek, ne Türkiye'yi terör cephesi ülke ilan etmekti aslında... Hatta, İngiliz ve İtalyan takımlarına arka çıkmayı bile planlamamış olmalı. Olay çok daha vahim ve basitti bence:
"Türk Futbolu çok olmuştu"...
Hani pamuk tarlasında kadife gibi sesi ile "Blues" söyleyen zenciler vardı ya. Beyaz Anglo - Sakson Protestan (WASP) Amerikalı, onun gece kulübünde icra - ı sanat eyleyip kendini eylemesine hoş bir fantezi olarak bakardı ya... Ne zaman ki, o zenci koleje falan gitmeye kalkıp, hukuk mukuk okumak istediğinde fena halde çizmeyi aşmış olurdu ya... İşte o hesap.
Kiracı eve talip olduğunda, mal sahibi dellenmişti işte.
UEFA denilen Avrupa organizasyonu, Avrupalı kabul edilmeyen bir ülkenin futbolu ile bu kadar içli dışlı olmayı psikolojik ve siyasi nedenlerle kabul edemiyor olmalı.

Yazının Devamı

En büyük tribün

1 Aralık 2003

<#comment>
<#comment>
Kim ne derse desin, bir derbi olarak sahadaki futbol beklenenin çok üzerindeydi. Biz ne derbiler görmüştük ki, sadece oynayanların adı büyük, kramponlar cüceydi; bu onlardan değildi. Zaten olamazdı da... Ölüyü bile oynatırdı o tribünler... Hatta dünkü gibi kağıt üstündeki favoriyi frenleyebilirdi.
Bakmayın Beşiktaş'ın gollerini duran toplardan kazanmasına, konuk takım İtalya yorgunluğu, Chelsea şaşkınlığına rağmen galibiyete gelmiş, ev sahibi Fenerbahçe kazanmaktan başka bir şey düşünmemekteydi. Daha da enteresanı, Fenerbahçe futbolla barışıktı uzunca bir küslüğün ardından...
Beşiktaş'ın niyetini takım kadrosundan bile anlayabilirdiniz aslında. Sergen ve Tümer aynı takımda... Ne olabilirdi Lucescu'nun niyeti? Galiba korkak diye diye Lucescu'yu da "dahi" yapacaklar sonunda; her neyse...
Maça gelince; İlk yarının ilk göze çarpan durumu bir kanatta İbrahim ve Ali Güneş'in kavgası, diğer kanatta Emre Aşık, Aurellio mücedelesiydi. Evet, Fatih'in gıda zehirlenmesi ile forma giyebilen Ali Güneş, zehir zemberek oyunuyla Fenerbahçe'nin sağ kanadını sinir hastası ediyor, önündeki Serhat da bundan nasipleniyordu. Daum işin karakolda bitmesini önlemek ve

Yazının Devamı

Çıkar formanı gir partine

27 Kasım 2003

<#comment>
<#comment> Bıktık senin "vatan haini" muhabbetinden be Hakan... Futbolcu musun, Milli İstihbarat Teşkilatı Vatandaşlık Masası Amiri mi?
Yoksa "vatan haini" lafını bu kadar çok kullanarak "içini boşaltmaya" mı çalışıyorsun?
Sevgili Hakan Şükür;
Futbol bir oyundur... Bu oyunu iyi ya da kötü oynayanlar olduğu gibi, içinde ahlaklı - ahlaksız, terbiyeli - terbiyesiz, art niyetli - temiz, birçok insan rol alır. En "şerefsizine" bile futbol parantezindeki eylemleri yüzünden "vatan haini" damgası vurmak günah değilse ayıp, ayıp değilse abartıdır.
Vatan hainliğinin futbolda da yeri yoktur, Eurovizyon şarkı yarışmasında da, Uluslararası izcilik şampiyonasında da.
Vatan haini, bir yandan futbolla da ilgileniyorsa o başka.

Yazının Devamı