“Marur olma padişahım senden büyük güçler var” sözcüğünün mana ve önemini hiç duymamış herhalde dünkü tarihi derbide forma giyen sarı-lacivertliler...
Berbat bir futbol sezonunun içine sıkışıp kalmış Galatasaraylı oyuncuların bu çok önemli 90 dakikaya burunlarından soluyarak çıkacaklarını cümle alem günlerdir konuşurken sadece sarı-lacivertli soyunma odası pek farkına varamamıştı anlaşılan bu hakikatın...
Andre Santos 14. dakikada çizgi üzerindeki pek kolay topla uğraşırken ve meşin yuvarlağı kornere veya taca atmanın kolaylığı ortadayken niçin ciddi olmaktan bu kadar uzaklaşıp, kıvırtıp durmaktaydı ki Kazım’ın önünde...
Orta alanda Selçuk - Cristian ikilisi başta olmak üzere tüm kalabalık müthiş bir pres harekâtını başarıyla uygulayan ve sarı-lacivertli ayakları uzun süre adeta kelepçeleyen sarı-kırmızılılıların karşısında bu kadar pas hatası yapmaya ve ikili mücadelelerde aciz kalmaktaydılar. Yoksa sonuçta sıradan bir lig oyunu değil de olayların namus mücadelesi haline getirdiği bir dinamik Galatasaray’la ayrıca da deplasmanda oynadığının bilincinden nasıl bu kadar uzaklaşabiliyordu Fenerbahçeli oyuncular “HAYRET”...
Aylardır birbirinden kopuk kalıp ligdeki cümle alem takım
Fenerbahçe ligin ikinci yarısıyla birlikte başlattığı yıldırım harekatına dün de Konyaspor galibiyetiyle devam etmekteydi.
Sarı-lacivertli ekip için Konyaspor işin özünde kolay lokmaydı doğrusu. Gerçi Konya ilk gol sonrasında bambaşka bir direnç gücüyle 90 dakika boyunca savaşmakta hiç de güçlük çekmiyordu ünlü rakibine
karşı.
Fenerbahçe başlangıçta çok sesli bir pres harekatıyla orta sahayı eline geçiriyor ve mükemmel paslaşmalarla Konya’yı mat edecek fırsatları ısrarla aramaya devam ediyordu... Dünkü oyunun önde gelen ismi Niang’dı bize göre. Uç adam olarak görev yapmanın ne demek olduğu konusunda dün çok net görüntüler yaratan Niang öne, yanlara ve orta alandan yaptığı müthiş sprinter ataklarıyla da hayat dolu bir gol adamı olabilmenin örneklerini sergiliyordu kendisini zevkle seyredenlere.
Tabii Fenerbahçe’nin önce takım halindeki birlikteliğinin çok olgunlaştığını görmeliyiz. Defans - orta alan ve gole çıkışlardaki düzen ve pas ahengi birinci sınıf notlamasına layık. Emre’nin göze batan çalışkanlığı ve üretkenliği çok sevindirici. Ancak şu sinirli havasını da atıp yalnız işine baksa, inanırız ki Emre’nin verimi kolayca ikiye katlanır...
Mehmet Topuz da artık ilk 11’in
Dünkü çok keyifli yarışmanın oynayanlar için ne denli zevk verici olduğunu ancak 19 Mayıs’ta ve aynı hava koşulları arasında defalarca top koşturmuş olanlar çok daha iyi bilirler mazi anılarına kayıp gittikçe...
Bizce dünkü pek önemli puan yarışmasının en anlamlı tarafları Gençlerbirliği’nin oyunu sahiplenmek için Fenerbahçe’den iki gol yiyene kadar yarışmada “rötarlı kalması”, sarı-lacivertlilerin ise ayaklanan Gençler’in skoru beraberliğe getirmesi anlarına kadar yarışmada “rakibini seyredercesine” duyarsız kalışlarıydı... Yani iki takım da kozlarını paylaşmak için maçın ikinci perdesini ve zeminin beyazlanmasını bekliyorlardı sanki... Öyle de oldu sonuçta... Devre arasında “bu maç kazanılmalıdır” doğrusunu soyunma odasında bir kez daha kafalarda ölçüp biçen sarı-lacivertli ekip ikinci 45’te oyunu tamamen sahipleniyor, Gençler’in acar, diri ve tempolu ayaklarını daha orta alandaki hazırlık paslarında presleyip susturuyorlardı.
Sonrası kolaydı artık Fenerbahçe’nin orturmuş kadrosu için... Ligin ikinci yarısından beri yani yedihaftadır aynı futbol diliyle paslaşan ve olumlu pozisyonları kolayca yaratabilen bilinen star isimler dün yine sahne alıyorlardı üç puan adına Ankara’da...
Spor Toto Süper Lig ve Ziraat Türkiye Kupası finallerine gidişte yolculuk kısalırken, yarışmalardaki kıyasıya geçen kazanma hırsları bazı maçların seyrini ve lezzetini ne kadar da zevkli bir hale getirmekte...
Hele yerli hocalar hakimiyetine geçen futbolumuzdaki zirve rekabetleri artık günümüzde tartışılamaz hale gelmiş bir hakikati getirip, ortaya koymuştur... Türk futbolu yabancılarla yücelemez görüşü, bizlerin federasyonculuk devrelerimizde 10 yıllarca verdiğimiz kalitesiz yabancıya HAYIR mesajlarıyla YASAK kararları, özerk kanun sonrası yine ve özellikle üç büyüklerin yönetimlerince sulandırılmıştır. Bugünkü tabloya baktığımız zaman da yerli hocalarımızın zaferleri artık inkârı imkansız belgeler haline dönüşmüştür.
Terim-Denizli ve Güneş
Geçmiş yılların tüm rekorları Fatih Terim - Mustafa Denizli ve Şenol Güneş’e aittir... Türkiyemize geçmiş yıllarda UEFA Kupası’nı kazandıran, Avrupa 3.’sü olan, A Milli formanın başındaki isim FATİH TERİM değil midir?
Milli takımların başında tarihi galibiyetlere imza atıp, ülkemizde de Galatasaray - Fenerbahçe ve Beşiktaş’ı şampiyonluk koltuklarına oturtup, kırılması çok zor bir başarıya ulaşan isim MUSTAFA DENİZLİ’dir...
Şenol Güneş,
Fenerbahçe lig yolculuğundaki yıldırım harekâtına hız kesmeden devam ediyordu kendi evindeki Kasımpaşa yarışmasında...Gerçi geçmiş haftalardaki “erken gol üretkenliği” kısır kalmış gibi görünüyordu oyunun ilk yarım saatinde... Ama futbol oyunu da buydu işte... Gol anları bazen erken zamanlarda gülümser çalışkan tarafa, bazen de inanılması zor pozisyonlar bir anda kaybolup gider seyredenlerin hayretli bakışları arasında...
Ünü tavan yapmış, pas-vuruş ve gol mimarı Alex’in enfes ve çok zarif vuruş anına kadar yukarıdaki düşünce ifadelerinin tiktakları arasında gidip geliyordu kafamız. Ancak Alex’in vuruştan önce mühendis edası bakışlarla ölçüp biçtiği “mesafe ve tam isabet tespiti” futbolu severek seyreden her birey için keyif vericiydi gerçekten...
Kasımpaşa ligin alt sıralarında yaşam savaşı veriyor bilindiği gibi... Fenerbahçe’nin karşısına fazlaca umutlanmadan çıkmış olsa da elinde var olan tüm güçleriyle savaşmaya uğraşıyorlardı anlı-şanlı rakipleriyle...
Bu arada Halis Özkahya’nın çok da doğru olarak verdiği penaltıda Volkan’ın dikkatle kullandığı ellerinde eriyince Kasımpaşa’nın puan ihtimalleri buharlaşıp gidiyordu adeta yarışmanın gündeminden...
* * *
Maçın ilk yarısı,
Maça fırtına gibi bir hücum yoğunluğu ile giren sarı-lacivertli on birin, erkenden gol bulması, derbide çok da lezzetli bir futbol gecesi yaşanacağını işaretliyordu sanki seyredenlere...
Fenerbahçe’de Alex-Niang-Dia-Mehmet Topuz-Emre beşlisinin birbiriyle harmanlanmış ve bütünleşmiş futbol düşünceleri ile vücut dilleri sarı-lacivertli on birin en önemli kozları olarak gündemdeydi dünkü gece de... Sarı-lacivertli kadronun deplasmanda ortaya koyduğu bu baskıcı tavır yarım saat boyunca dinmek bilmiyordu Kartal’ın kendi evinde.
Ancak Dia’nın direkte patlayan vuruşu sonrası, siyah-beyazlı diziliş yavaş yavaş yediği ambargolu zaman diliminin ağır baskısından çıkmaya başlıyor, gerek orta alandaki preslerdeki baskısı gerekse de yerli yerinde kullanılan pas zenginliğiyle Fenerbahçe’ye karşı tüm teknik verilerini konuşturmaya ve sarı-lacivertli kaleye tehlikeler dolu ataklarla yüklenmeye başlıyorlardı.
Bu arada sağda Ekrem’in, solda İsmail’in ortada ise Ernst ve Guti’nin olağanüstü gayretleri Beşiktaş’ın toparlanıp, karşı hücum ateşlemelerinin işaret fişekleri gibi aydınlatıyordu zevkle dolu yarışmayı. Hele Ekrem’in sol ayağıyla 90’dan ağlara yapışan topu muhteşem derbiyi silbaştan
Fenerbahçe, sevgili taraftarlarını sevimli bir galibiyet ve net bir sonuçla selamlıyordu dün geceki çok anlamlı “SEVGİLİLİLER GÜNÜ”NDE...
Üçüncü dakikada Mehmet Topuz’un enfes yan topunu anında gole çeviren Niang sonucu merakla beklenen bu yarışın kader vuruşunu imzalıyordu sanki Saracoğlu’nda...
Futbol oyununda orta sahanın önemini bilenler doğru yorumlarlar seyrettiklerini... Rakibin hücuma çıkış nefeslerini o bölgede ölçüp biçmelisiniz. Kendi gole çıkışlarınızın hazırlık pasları da orada oluşur ve gol bölgelerine servis edilir... Eğer rakibin paslaşma yüzdelerini de orta alan bölgesinde anında presleyip bozarsanız, işte o maçın kontrolü sizin elinize geçer ve üç puanlı galibiyet yolları sizin için açılır.
İşte sarı-lacivertli kadronun dün geceki oyunda görülen özel ve güzel tarafları, yukarıdaki teknik olguları Fenerbahçe adına sahiplenip, tribündeki vefakâr ve coşkulu taraftarlarına sergilemesiydi. Bu arada takımda olmayışı endişeler yaratan Emre Belözoğlu’nu hiç aratmayan orta alan kurgularındaki başrol oyuncusu Mehmet Topuz’du tabii... Artık Fenerbahçe formasını iyice sahiplenip kendisine inanan, Aykut Kocaman’ı da rahatlatan Topuz’un gelecek zamanlarda daha da gelişip,
7 Şubat günü İslam Çupi üstadın 10. vefat yıl dönümü. 10 yıllarımızı paylaştığımız bir faniyi unutmak onsuz geçen zamanda kendinizi öksüz kalmış gibi hissetmeden yaşamak inanın zor mu zor sevgili dostlar.
İslam ağabeyin kısa pantalonla bezden yaptığımız topları kovalarken Çapa sahasında tanımıştım ben... Şimdilerde Vakıf Guraba’nın bahçesi olan yer Çapa sahası idi. Şehremini - Fatih - Aksaray - Yedikule arasında kalan bütün amatör küme takımları hazırlık maçlarını burada yaparlardı. Fenerbahçeli Hilmi Kiremitçi - İsmail Kurt, Yılmaz Şen, Fuat Saner; Beşiktaşlı Bülent Esel ve Bolusporlu Tatar Rıdvan, Bekir Güre gibi daha nice isimleri İnönü Stadı’ndaki resmi maçları dışında ancak Çapa sahasında izleyebilirdiniz.
Şimdiki Vatan Caddesi’nin adı Dereboyu idi o zamanlar. Arnavut yurttaşların marul tarlaları ve gözleri bantlı dolap beygirlerinin kuyulardan su çekip, kanallara dökmelerinin dışında pek insan görüntüsüne rastlayamazdınız... İşte Çapa sahası bir nevi sayfiye yeriydi o bölgede. Pazar günleri köfteler, börekler, çaylar veya Tekel biralarıyla aileler maç seyretmeye gelirdi sahaya. İnsan sayısı milyonu dahi bulmayan o zamanın İstanbul’unda pazar günleri bayanlı, beyli 4-5 bin