Hızlı oynayan kolay kazanır

6 Aralık 2009

Fenerbahçe’yi Eskişehir’de ağırlayan Es-Es’ler net galibiyetleri yanında bütün lig takımlarına örnek olması gereken bir tribün keyfi de sunuyorlardı ağır misafirlerine...
Futbol olarak maç boyu hızlı bir oyun temposu yaratan Eskişehir çabuk düşünüyor, çabuk oynuyor ve ani ataklarla da Fenerbahçe’yi sürekli zor durumlara sokuyordu bu önemli yarışmada...
Önce Es-Es’lerin Fener’i normal bir takımmış gibi görüp özel maksatlara itibar etmeden yarışmayı kendi kazançları açısından dikkate alıp değerlendirdikleri açıkça ortadaydı. Yani, “Alex’i şöyle kilitleyelim” - “Şu ve bu oyuncuya adam markajı verelim” gibi özel taktik düşüncelerinden uzak, sadece Fenerbahçe’den daha çabuk düşünüp oynayan bir Eskişehir maksadını seyrediyorduk sahada...
Fenerbahçeli ayaklar ve bedenler neden rakibinden daha rötarlı kalıyorlardı pozisyonlarda... Çünkü Fenerbahçe orta alanda tutunamıyordu bir türlü... Cristian’ın çırpınışlarına rağmen Santos’un ve Mehmet Topuz’un top kayıpları, pas hataları, hele Selçuk’un teknik değerlerden çok uzaklarda kalan dağınık tarzı da ön planlara çıktıkça Fenerbahçe’nin oyunda hakimiyet kurması hayal olup kalıyordu tabii...

Daum’un aklı!
Orta alandaki “pas kaosu” sırıttıkça

Yazının Devamı

Kazanmak iyi ama!

3 Aralık 2009

Fenerbahçe, Twente önünde grupta lider olmanın verdiği rahatlıkla oynaması gerektiği kadarki futbol ölçekleriyle götürüyordu yarışmayı.
Yani, defansif ağırlıklı bir taktik anlayışını oyuna süren Daum, futbolcularından risk dışı bir mücadele bekliyordu... Fenerbahçeli oyuncular da işte bu anlayışın hakim olduğu bir futbol mantığıyla oynuyordu Hollanda deplasmanında...
Evet, savunma bloğunda bütün olarak başarılı olan sarı-lacivertlilerin orta alandaki ikili-üçlü mücadelelerde ve de hücuma çıkışlar adına kurgulanması gereken hazırlık pasları faslında ise çok da başarılı olamadıkları açıkça ortadaydı.
Hatta Twente’nin yenilmesine rağmen orta sahada Fenerbahçe’den çok daha göze batan bir paslaşma özellikleri içinde oldukları da açıkça kabul edilmelidir.
Fenerbahçe, önündeki Eskişehir - Ankaragücü ve Trabzon maçlarının derin puan hesapları içinde olabilir, ancak özellikle Alex’in üstüne gelen markajcılara kolayca teslim olması ve fiziksel olarak çok yavaş tempoya takılıp kalması Fenerbahçe’nin geleceği adına hayli düşündürücüdür.

Alnının akıyla
Hele 67. dakikada ve sonraları kaçırdığı müthiş rahat pozisyonlardaki gol fırsatları büyük üstada hiç yakışıyor muydu? Neyseki, defanstan

Yazının Devamı

Sorun yumağı

29 Kasım 2009

Kasımpaşalı futbolcular, Yılmaz Vural’ın taktiklerini bir bir yerine getirirken, Fenerbahçe’de Daum’un sözlerinin kıymeti harbiyesi kalmadı mı yani

Fenerbahçe’nin seyircisiz sahada ortaya koyduğu futbolla, sezon başından beri oynadığı göz alıcı maçları kıyaslamanın hiçbir manası olmayan bir gece yaşanmaktaydı Kadıköy’de.
Sarı-lacivertli takımdaki savunma organizasyonunun bu kadar kolayca açıklar verdiği bir başka Fenerbahçe yarışması hatırlamıyoruz şu son yıllarda... Orta alandaki inanılmaz dağınıklığın yanı sıra tempodaki erimeler gözle görülür biçimde ortadaydı. Alex’in, Cristian’ın, Mehmet Topuz’un, Selçuk’un, Önder’in, Lugano’nun adeta angarya bir anlayış körlenmesinin içine sıkışıp kalmaları Fenerbahçe cephesindeki inanılması zor fotoğraflar dizisi halindeydi sanki.
Semih’in, Güiza’nın ilerideki çaresizlikleri ve tanınmaz futbol kıyafetleri ise ayrı bir sorun yumağı olarak gözlere batmaktaydı gelecek yarışmalar adına.
Fenerbahçe niçin bu denli yavaş ve isteksiz bir havadaydı kendi evinde? Kasımpaşa’nın genç ve diri ayakları Yılmaz Vural’ın taktik ve öğütlerini bir bir yerine getirip sahanın her bölgesini mantıklı koşularla deparlarken, Fenerbahçe de Daum’un sözlerinin bir

Yazının Devamı

Zafer gecesi

22 Kasım 2009

Merakla beklenen derbide Beşiktaş ve Fenerbahçe’nin asırlık ünlerine layık bir futbolla süsledikleri geceden zaferle ayrılan taraf Beşiktaş oluyordu.
Ev sahibi Beşiktaş’a maçtan önce dudak büküp “Fenerbahçe daha ağır basıyor” görüşüyle beyanlarını süslediklerini sananlar doğrusu fena halde faka bastılar maçın sonunda...
Fing dün gece 22 oyuncunun en önde geleniydi bizce... Alex’in yakınlarında bu oyuncuyu adam markajı halinde sıkıştırıyor ve Alex’in topla buluşma yüzdelerini sürekli bozarak da Fenerbahçe’ye adeta “10 kişi bırakma” maharetlerini sergiliyordu.
Fenerbahçe’nin Cristian-Emre-Dos Santos-Mehmet Topuz’dan oluşan orta sahacıları dar alanlardaki kısa paslı toplarla Beşiktaşlılar’dan sıyrılmaya çalışıyorlar, Kazım’ın da üstün bir tempo yakalayarak sahayı enine ve boyuna sürekli deparlamasıyla Beşiktaş savunmasını delmeye büyük gayret gösteriyorlardı. Ancak bütün uğraşlara rağmen maçın ilk perdesi golsüz ama oyun puanı olarak Beşiktaş’ın üstünlüğüyle kapanıyordu.
Maçın ikinci 45’indeki dengeler üzerine kurulu oyun formatının aynen devam etmesini beklerken Beşiktaş’ın fizik gücü üstünlüğü bir anda sarıp sarmalıyordu yarışmanın gündemini... Fenerbahçe de Beşiktaş da adeta

Yazının Devamı

Güiza gerçeği

13 Kasım 2009

Fenerbahçe’de artık kırılma noktası haline gelen Güiza muammasının teknik detaylarını inceleyip, o oyuncunun beynindeki fiziksel durum ve son hareketlerdeki rötarlı ve de özürlü kalışının kılcal ayrıntılarını bir gözden geçirelim birlikte.
Güiza’nın ileri uçta yalnız kalıp tek santrfor ısrarından vazgeçmeyen Daum’un yanlışına da kurban gittiğini kısmen kabul edebiliriz. Ancak bu oyuncunun fizik güç ve mental kavramlarda kendini maçlara hazırlayamadığını da Fenerbahçe forması içinde görünen acı bir gerçektir.
Uzun soluklu koşuları gerektiren pozisyonlarda ne denli halsiz göründüğünü, Fenerbahçe tribünleri ve TV başındakiler net şekilde izlemektedir. Kaleciyle karşı karşıya kaldığı anlarda küçük bir çalımla hareketlenip boş kaleye gol yapmak varken hazret (!) kalecinin üstüne ve kapattığı açıya vurarak sayısız gol pozisyonlarını kolayca, berbat şekilde harcıyor.
Yan toplarda da aynı durumlar olmuyor mu? Kendi fiziksel duruşunu gelen topa göre şekillemek, yani zamanlama dediğimiz olguyu sahiplenmek gerekirken, o güzelim korner-yan ortalar-serbest vuruşlar gibi gelişen pozisyonları pisi pisine heba edip, bırakıyor. Haaa... ‘Ya attığı golleri’ derseniz. Yahu insaf, Fenerbahçe gibi

Yazının Devamı

Alnının akıyla

6 Kasım 2009

Fenerbahçe ile Steaua Bükreş çok hareketli ve oldukça da kaliteli bir futbol yarışmasını sergiliyorlardı Kadıköy’de.
Sarı-lacivertli kadronun dün sahaya sürülen 11’i, Daum’un elindeki isimlerin en doğruları ve bu yarışmaya en layık olanlarıydı doğrusu... Çakma santrfor Güiza’dan arınmış olmak, Kazım’ı o bölgeye sürerek, Fenerbahçe’nin gol kulvarlarındaki etkisini artırması dahi, Daum hocanın önemli bir yanlıştan çark etmesi olarak değerlendirilmelidir...
Ayrıca Mehmet Topuz’un ilk tertipte yer alıp, formaya kavuşması Fenerbahçe’nin hücuma çıkışlarında ne denli pozisyon tehlikeleri yaratıyordu birlikte izledik. Delikanlının top kullanma tekniği çok yüksek. Çabukluğu ve gözü pek oyun stili de Fenerbahçe’ye çok uygun. Yani takım tertibi haftanın en formda oyuncularından ve doğru isimlerinden oluştuğu zaman işler daima tıkırında gider diyoruz...
Gerçi Andre Santos’un enfes golü sonrasında Kapetanos’un araya sokulup, yaptığı dokunuş ve enayice yenen gole Bilica’nın seyirci kalışı çok da anlamsızdı, ama ne yapılabilir ki. Futbol oyunu işler iyi giderken de böylesine iş kazalarına açık bir meslektir işte.
Bilica’ya yaptığı masum kabahat çok koymuş olacak ki, bu oyuncu ikinci 45’in

Yazının Devamı

Derbinin ardından

5 Kasım 2009

Derbi öncesi olaylar - maç içinde yaşananlar - Bünyamin Gezer’in derbiyi oynatma kararına karşı takınılan inanılmaz - nasıl oynatırsın tavırları...
15 gündür spor sayfaları ve televizyonlardaki çeşitli programlarda gürültülü tartışmalar ve en sonunda da Haldun Üstünel beyfendinin 10 yıllık yenilgilerin karşısına Cim-Bom adına tehditlerle karışık bilgilendirme ve mazeret beyanları... Ayıptır, oynanıp bitmiş bir 90 dakikanın ardından bu denli laf kalabalığına niçin gerek duyuluyor ki? Yardımcı hakemin kafasına cisim atan pislik ellerin kimden yana hareket ettiğinin, o kendini bilmez dahi farkında mı dersiniz? Derbinin oynanmaması hangi tarafın işine gelirdi ki, Fenerbahçe’nin mi, Galatasaray’ın mı?
Maç öncesi olaylar geçmiş yıllarda Ali Sami Yen’de yaşananların devamı değil miydi? Böylesine elektrikli bir hava doğmasının kaçınılmaz olduğunu Galatasaray kafilesi, Kadıköy’e gelirken çok da iyi bilip, futbolcularına bu psikolojik ortamı aktaramıyor muydu? Haldun Üstünel kardeşimiz, Adnan Sezgin dostumuz, Galatasaray’ın bu yılki transferlerinde çok başarılı olabilirler. Ancak Türkiye’nin kendine özel koşullarına hâlâ şaşkın bakıp, İstanbul’a ve Türkiye’ye alışmaya çalışan Rijkaard’ın

Yazının Devamı

Güiza’yla devam mı?

2 Kasım 2009

Kayseri’de sürekli yağmurun yarattığı ağır şartlara rağmen iki takımın da üç puan için kıyasıya yarıştığı bir gece yaşanmaktaydı doğrusu.
Öyle ya Kayseri’nin genç ayakları da, tecrübeli isimleri de, pasların takibinde ve top kullanmada, gözle görülür bir ağırlığın içine sıkışıp kalmaktaydılar zaman zaman. Zaten Souleymanou’nun yediği matrak gol, kalecinin önündeki o görünmeyen su birikintisinin azizliğinden yola çıkmıyor muydu? Ancak ne olursa olsun futbolun neticede bir kış sporu olduğunu hepimiz bilmekteyiz...
Fenerbahçe de sahada tutunup maçın pas harekatını ele geçirmekte çok zorlanmaktaydı. Hele kaptan Alex’in yokluğunda sarı-lacivertli takımın adeta ‘öksüz’ kalıp, ne yapacağı konusunda maç boyunca şaşkınlaştığı bilinen bir gerçektir Fenerbahçe’de. Dün de öyleydi. Hele Kayseri, Fenerbahçe’yi orta alanın içinde karşılayıp, dengeli ve güçlü preslerle sürekli basmaya devam ettikçe, sarı-lacivertliler çok da güç durumlara düşüyordu bu önemli deplasmanda...
Tabii Emre’nin pas hatalarına rağmen yürekten oynaması ve kulvar değiştiren uzun pasları, takımına rahatlatıcı anlar yaratmaktaydı zaman zaman. Ayrıca Cangele ve Makukula ile sürekli Fenerbahçe’nin üstüne yığılan Kayseri

Yazının Devamı