Fenerbahçe, Galatasaray’la 100 yılın derbisini oynarken, sahadaki sakin ve kontrollü futboluyla sonuca gitmesini bilen tarafıydı tarihi yarışmanın.
Sarı-lacivertli 11’de önce Daum’un doğru tertip başarısını maçın vitrinine koymalıyız... Son haftaların en silik ismi Santos’un yerine Vederson’la başlaması çok yerindeydi önce. Sonrası Kazım’ı uç adamlığa almak ve Güiza’nın ne yapacağı bilinmezliğinden kaçınmak ikinci bir doğru Daum teşhisiydi sarı-lacivertli ekipte... Mehmet Topuz’a geleceğin yollarını açmak adına forma vermek de yine Daum ustanın adil kararıydı doğrusu. Bir iş başından gerçekçi olarak ele alınırsa sonuç ne kadar doğru çıkıyor, bu hakikati de dün net olarak hepimiz gördük işte...
Fenerbahçe’nin sahada tartışmasız bir tertiple yer alması, sarı-lacivertli kadronun gerçek futbolunu sergilemesi imkanını doğuruyordu ki, işte takımın dün sahada kurduğu hakimiyet ve oyun alanının her bölgesine yaydığı pres-paslaşma-yardımlaşma dengeleri gibi olumlu gösterilerin yaratıcılığını doğru 11 teşhisinden kaynaklanıyordu.
Fenerbahçe’de, Alex faktörünün neler ifade ettiğini cümle alem biliyor artık. Adam gerçek bir sihirbaz. Riske girmeden pozisyonun gereğini yapıyor. Can alıcı
Fenerbahçe - Steaua Bükreş yarışması sarı-lacivertli onbirin ilk yarıda “gol kaçırma panayırı” halinde geçiyordu.
Alex-Güiza-Semih-Deivid gibi gol yaratıcısı isimlerinden yoksun olarak sahaya çıkan sarı-lacivertli kadro Mehmet Topuz-Özer Hurmacı-Kazım gibi isimlerden sonuç alıcı ve iş bitirici bir oyun beklemekteydi...
Haksız mıydı Daum yani? Mehmet, Özer gibi yıpranmamış ve istikbal arayan ayakların dünkü oyunda ortaya koydukları vasat havanın çok üzerinde bir çıkışı beklemek hakkı değil miydi yani Daum hocanın ve coşkulu Fenerbahçe taraftarlarının?
Sol kanatta Santos ilk yarıda iki tane gollük pozisyonu hoyratça ve ciddiyetten uzak hareketlerle berbat ederken bu futbolcu son haftalar da dahil ne kadar Fenerbahçelilik’ten uzaklara düştüğünün farkında mıydı dersiniz? Cristian bir çok pozisyonda yerinde sprintlerle sokuldu Steaua kalesine... Ancak son hareketlerinde ne kadar da etkisiz ve gol düşüncelerinden uzaklarda yaşamaktaydı.
Pas mühendisliği
Yeniler için yukardaki yakınmalarımız bu futbolcuların Fenerbahçe’de acilen havaya girip as oyuncular haline gelmeleri içindir. Yoksa Mehmet’in de Özer’in de futbolcu meziyetlerini kim tartışır ki? Emre orta alanda dünkü galibiyetin
Fenerbahçe’nin 8 haftadır devam eden galibiyet fırtınaları, dün zorlu bir 90 dakika sonrasında sona erip yenilgi hüsranına dönüşüyordu Gaziantep’te.
Evet, Fenerbahçe sakat olan önemli isimlerinden yoksundu, Milli Takım’ın zorlu oyunlarından dönen futbolcuların yorgunluğu ile de hayli tedirgindi yarışmada. Ancak yine de Semih’le ilk golü yaratmış bir takım, ikinci 45’te rakibin batıcı kontrataklarında bu kadar özensiz ve kaderci olma lüksüne nasıl bürünebiliyordu?
Kazım’ın mesuliyetsiz ve gelişigüzel anlayışı ile Fenerbahçe’nin ligde ve Avrupa’daki iddia dolu amaçları hiç birbirine uyuşuyor mu Allah aşkına? Alex’in olmadığı maçlarda sarı-lacivertli takım böylesine paniğe kapılır ve strateji üretemezse lig yılının bitiminde nasıl mutlu sonla kol kola olabilir ki!
Uzun zaman attığı tek golün şemsiyesi altına sığınan Fenerbahçe, Olcan’ın direkte eriyen gol şanssızlığına rağmen, neden içinde yaşadığı tatlı rüyadan silkinip sıyrılamıyordu ki?
Daum niçin ikinci 45’te müthiş organize paslarla oynayan ve kontrataklarla kalesine sürekli inen Gaziantepli golcüleri görmezden gelerek acilen defansif takviyeleri aklından dahi geçiremiyordu? Çünkü geçmiş haftalarda, son dakikalarda gelen
Milli Takım, Bosna’nın kazandığını duyunca daha sahaya çıkmadan kaybediyordu Dünya Kupası’ndaki final umutlarını...
Olabilirdi tabii... Futbol oyunu buydu bir yerde... Çeşitli yanlışların ve de kabahatlerin iç içe girmesi sonucu işte böyle “çaresiz ve payesiz” kalabilirsiniz dünya çapındaki böylesine dev organizasyonlarda... Ancak milli oyuncuların moralsiz bir halde kalışları bir nebze kabul edilebilir de grupta “sondan ikinci” bir takıma bu kadar kolay teslim oluşlarını seyretmek zorunluluğu çok da ağrına gidiyor insanın...
Son beş maçını sürekli kaybetmiş Belçika’ya karşı bu denli “kadere rıza göstermiş” gibi oynamaya çalışmak top rakipteyken onları adeta seyredercesine yarışmada hafif ve tesirsiz kalmak, bakınız işte bu hiç yakışmıyordu dün gece Belçika’ya karşı soyunup forma giyenlere...
Defansımız arkaya adam kaçırma yetersizliğinde tel tel dökülürken orta alandaki oyuncularımızın Belçikalı ayaklar topla kalemize gelirken alenen geriye çekilip karşı sert hamlelere çıkamamaları milli oyuncularımızı dün gece adeta tanınmaz hale getiriyordu maalesef...
Hafızaları kirlettik
Tuncay - Nihat - Ayhan - Nuri - Ceyhun Eriş gibi Avrupa etiketli oyuncularımızın varlığına rağmen
Alex oynadığı ve maçları kazandırdığı sürece Daum’un, Fenerbahçe’yi 10 kişiyle oynatma lüksü devam edebilir. En azından bence bir mahsuru yok
Fenerbahçe’nin kazanma maratonu dün geceki net sonuçla 8. haftasını kutluyordu.
Gerçi ilk yarıda oynanan futbolun öyle ahım, şahım bir tarafı da pek yoktu hani. Mucize adam Alex’in maçın başlarında yarattığı sayı, sarı-lacivertli ekibi tatlı bir rehavete taşıyor, al gülüm - ver gülüm anlayışında süregelen zaman akımında, Fenerbahçe oldukça temkinli kalmaya da büyük bir özen gösteriyordu. Yani bir gol kazasına uğramaktan kaçınmaya çalışmaktaydı. Gençlerbirliği ise hem Fenerbahçe’nin, Alex ve Emre ile alevlenen hücum çıkışlarını önlemeye gayret ediyor, ani aralıklarla da kontratağa önem vererek sarı-lacivertli defansın zayıf anlarını yoklamaktaydı.
Emre’nin orta alanda yarattığı resital ölçeklerindeki sıklıkların çok yönlü olduğunu gülümseyerek izledik. Fiziksel dinamiklerini kullanma cömertliğini, temposunu selamlamak gerekir. Ayrıca ikili, üçlü pozisyon kilitlenmelerinde oluşan zorunlu çarpışmalarda hiç sinirlenmeden hemen görev bölgesine koşmasını ve ortaya koyduğu pas kalitelerindeki incelikler, Fenerbahçe orta alanında çok çarpıcı
Fenerbahçe, Moldova şampiyonu Sheriff önünde açık ve hücuma dönük anlayışla ve hayli de göz doldurucu 90 dakika sergilemekteydi.
Önce sarı-lacivertli takımın oyuncu kıymetleri ve Avrupalı değerleri açılarından bakıldığında rakibinden çok önlerde olduğunu işaretlemeliyiz. Zaten Sheriff defansının önce Fenerbahçe hücumlarını karşılamak üstüne kurduğu taktik ve savunma kalabalığı rakibin hangi korkular içinde olduğunun net görüntülerini taşıyordu.
Ancak Fenerbahçe’nin orta alandaki hazırlık paslarına sert girişlerle tavır koyan Sheriff’in genç ayakları sarı-lacivertli ekibin fark bulma planlarını doğal olarak sabote etmekteydi. Güiza’nın yokluğu ve Semih’in uç bölgelerde yaptığı tempolu ve bilinçli giriş çıkışlar özellikle de golde Alex’e yaptığı pas ikramı bilmem sayın Daum’u, geçmiş haftalarda peş peşe yaptığı “Güiza ısrarı” adına hayli düşündürdü mü?
Kazım, neden takımdan bu kadar kopuk ve kafasına göre oynama illetine takıntılıydı? Yoksa Gökhan Gönül’ün yerini doldurmaya çalışan Önder’le düşünce bütünlüğü, hücum ve defansif kapanmalardaki görev paylaşımındaki gözlere batan sorunlar mıydı Kazım’ın kafasını karıştıran...
Sheriff takımının bütünü “kağıt üstü değer olarak”
Güiza’nın ayıplar dolu gol kaçırışlarına nispet, Semih’in attığı, hayati sayı Fenerbahçe’yi Antalya’da adeta ipten aldı
Fenerbahçe, Antalya önünde geçmiş haftaların bilinen oyun formatından taviz vermeden yoluna devam etmekte kararlıydı.
Yani, hazırlık pasları Alex’te toplanacak, O’nun top dağılımından çıkacak “gol nimetleri” nasıl bir sonuçla bitecekse gol bereketi de buna göre oluşacaktı...
İyi ama olmuyor işte... Kazım’ın başına buyruk da olsa kendince uygun bulduğu hücum salvoları ortalığı biraz karıştırıyor olsa da koca Fenerbahçe’nin gol kapıları ve şampiyonluk iddiaları böylesine kısır hücumlar ve direklerin merhametinde mi yeşerip gelişecek yani?
Rakip Antalya, hiç telaşa girmeden ve kendi defansif anlayışını zorlamaya sokmadan, rahatça ve özgür karşı hücumlarla sayı bulma şanslarını kullanırken Fenerbahçe’nin hala tek santrforla ve Güiza gibi “özürlü bir adam”la yola devam etmesi sarı-lacivertli formanın içinde anlaşılabilir bir “hatada ısrar” yanlışımıdır?
Evet, “altı haftadır ben böyle kazanıyorum” diyebilir sayın Daum... Ancak şans meleklerinin de bazen canlarının sıkılıp üzerinizden himayelerini çekmesi de futbol oyununda çok görülen ve bilinen bir hakikat değil
Güiza’ya sabır göstermek konusu can sıkıcı bir hal yaratıyor Fenerbahçe’de. Daum bu oyuncuya daha ne kadar sabır gösterecek?
Rakibi önünde yorgunluk alametleriyle kol kola yarışan Fenerbahçe bu yılın formsuz Belediyespor karşısında oldukça zorlanarak kazanmaktaydı.
Oyun taktiği ve yarış formatı Alex’le özdeşleşmiş sarı-lacivertli takımda, Alex iyi bir gecedeyse mesele yok gerçeğini artık Fenerbahçeliler de iyi biliyor, bu ekibi devirmek için uğraşan rakipleri de... Dün gece Alex organizatör rolünü yine elinden geldiğince başarıyor, kendinde toplanan topları ince ve zarif hareketlerle en doğru yerlere kullanıyor, Fenerbahçe ilk yarıda gol pozisyonlarıyla adeta kucak kucağa yaşıyordu...
İyi ama Alex’in önündeki Güiza isimli sahte santrforun hali neydi öyle? Bu oyuncuya sabır göstermek konusu can sıkıcı bir hal yaratıyor Fenerbahçe’de. Vederson’un golüne kadarki Güiza saçmalıklarına daha ne kadar sabredecek Daum?
Hadi bu yanlış adamı anında çıkarıp cezalandırmayı doğru bulmuyorsunuz. Peki oyunun ikinci perdesine de bu ruhsuz adamla başlamaya mecbur musunuz sevgili hocam? Mental olarak pozisyonlarda sarı-lacivertli formanın içinde bulunduğunun farkında bile olmayan bu