Tehlikeli pazar

16 Ocak 2004

<#comment>
<#comment>
Futbol devre arası tatilini yaşarken, Fenerbahçe'deki oluşumlar ligin ikinci yarısı adına hiç iç açıcı değil... Ortega ve Alex masalları her gün ayrı bir uslüpta süslüyor spor sayfalarımızı... Yönetim özellikle Ortega konusuna verdiği ağırlığını "dolarları kurtarma operasyonu" olarak yorumlayabilir... Haklıdır da... Ama Ortega'nın gelip, Fenerbahçe'yi kurtaracağını sananlar varsa yönetimde, işte o zaman vay Fenerbahçe'nin başlayacak olan ikinci devredeki haline...
Daum'un çok sıkıntılı günler yaşayıp, içindeki birikmiş sancıları dışa vuramamanın ıstırabı içinde sıkışıp, kaldığı Antalya'dan gelen haber ve TV görüntülerinden kolayca anlaşılabilir... Doğru ve yerinde transferler konusunda bu yıl sadece Hooijdonk'ta "tam isabet" kaydeden yönetim, onun dışında hala doğru yolları yakalamış değildir... Nobre isimli genç bir adam Hooijdonk'un yanında aranan "hareketli santrfor" rolünü kolayca oynayabilecek midir, bekleyip göreceğiz... Ama ilk yarıda "kağnı arabaları" gibi yavaş yürüyen bir orta saha nasıl olup da, ilk devrenin çok ötesinde bir hız kazanacak önümüzdeki yarışmalarda çok merak etmekteyim doğrusu... Hele hele Yusuf gibi tekniği çok yüksek bir

Yazının Devamı

Gelecek Beşiktaş'ın

26 Aralık 2003

<#comment>
<#comment>
Ligde ikinci yarı için şimdiden şampiyonluk falı açmaya çalışan yazar dostlarımızdan bazıları korkarım fena halde yanılacaklar sezonun sonunda.
Şu sütunun sahibi, Galatasaray'ın liglere uzun yıllar şampiyonluk ambargosu koyup, futbola uzun seneler patronluk yapacağını daha ortalıkta hol fol yokken yazmıştı geçmişte hatırlayanlar için... Hatta her Galatasaray şampiyonluğu sonrası da, bir geçmiş yıl yazısını aynen sütununa koyarak, Sarı - Kırmızılı fırtınanın dört yıllık hegomonyasını bütün teknik verileri ve soyunma odası sihirleri ile çok önceden anlatmıştı bir bir...
Şimdi zaman Beşiktaş için müjdelerle doludur gelecek adına... Genç, bastığı yeri önceden ölçüp biçen ve oldukça dengeli bir Serdar Bilgili başkanlığı vardır Kartal'ın zirve koltuğunda... Hüsnü Güreli gibi bir "ekonomi dehası" çok önemli görevlere imza atmakta, kulübün mali dengelerini büyük bir hassasiyetle yönetmekte, en önemlisi ise basın ile münasebetlerinde yönetimdeki konumunu büyük bir tevazu ile korumakta ve kurul dengeleri hiyerarşisini ustaca gözetmekteydi... Tabii bu ikili ile birlikte diğer yöneticiler de "Her şey Beşiktaş için" idealine sarılmakta, böylece Beşiktaş Yönetim

Yazının Devamı

Hooijdonk'tan başkası yalan

22 Aralık 2003

<#comment>
<#comment>
Fenerbahçe, zorlu Malatya deplasmanının ilk yarısında, oldukça olumlu bir mücadele temposuna yayıyordu oyununu... Malatya'nın açık alanda kullandığı futbol planları, Ziya Doğan'ın da oyunu kazanmak için sahaya çıktığını açıkça ortaya koymaktaydı. Eh, iki takım da açık ve net bir oyuna soyununca, o zaman futbol da zevk veriyor tribünlere, heyecan da bir başka türlü oluşuyor...
Solda dün oynamayan Tuncay'ı, çok tenkit edenlerdeniz geçmişte. Ancak dünkü yokluğunda ve özellikle ikinci yarıda, onun yerine koşuşan Petkov'u gördükten sonra, Tuncay'ın bundan sonrasına bin kez razıyım doğrusu... Petkov'un arka boşluğunda, Mahmut da temposuz kalınca, sol kanatta büyük açıklar veriyor Fenerbahçe'nin hem hücumdaki, hem de defans anlayışındaki futbolu... Bir de Aurelio gerçeğini iyi incelemek lazım Fener orta sahasında... Bu futbolcu, hem fazla karambol bölgelere gereksiz dalıyor, hem de kaybettiği topla birlikte yere atıyor kendini... Fenerbahçe orta sahasının sıfır top kaybıyla oynayabilen bir beyine ihtiyacı var. Öyleyse Aurelio bu dağınık ve maksatsız haliyle, nasıl bir iş birliği kurabilecek ligin ikinci yarısında Fener orta alanındaki pasör grubuyla...
Van

Yazının Devamı

Yabancı kaosu

19 Aralık 2003

<#comment>
<#comment>
Futbolumuzda başı bozuk bir hava içinde yaşıyoruz sanki... Milli Takım'ın Letonya'ya boyun eğip, Portekiz yolculuğundan saf dışı kalması sonrası gerek Beşiktaş'ın, gerekse Galatasaray'ın Şampiyonlar Ligi'nden UEFA saflarına düşmeleri kimselerde moral bırakmadı anlaşılan...
Evet, Şenol Güneş'in Milli Takım direksiyonunda önemli bir kaza yaptığı muhakkak... Avucumuzun içine girmiş Portekiz ambiansını bir kuş gibi elden kaçırmak kabahati daha uzun yıllar içimizi yakacak... Kartal'ın Lucescu hatalarından kaynaklanan Chelsea maçındaki tertip hataları ve hazin yenilgi her Beşiktaşlı'nın olduğu kadar, tüm futbolseverlerin de boynunu büktü adeta... Cim - Bom'un durumu ise, daha bir başka vehamet arzetmekte... Akıl almaz transfer yanlışlarından sanki bir "yabancı çöplüğü" oluştu Galatasaray soyunma odalarında... Bırakın Sarı - Kırmızılı formanın saygın özelliklerini, Türkiye liglerinin vasat takımlarında oynamaları dahi beklenemez isimler Galatasaray forması içinde yer bulup, kolayca yarışıyorlar... Nasıl olur Fatih kardeşimiz böyle bir "yanlışlar çukuruna" düşer, ben bile çözebilmiş değilim bu sayısız "acaba'ların cevaplarını"...
* * *

Yazının Devamı

Olay ve kolay

14 Aralık 2003

<#comment>
<#comment>
Fenerbahçe, Denizli önünde bir türlü kendi kontrolüne alamıyordu ilk yarıdaki oyunu...
"Doğru yerde - doğru zamanda - doğru adam" prensibi şu futbol oyununda öylesine geçerli bir olgu ki... Ama Fenerbahçe'de bu doğru bir türlü yerli yerine oturmuyor işte... Üç - dört pastan sonra illa bir yanlış top kullanacak Fenerbahçeli futbolcu... İşte bu takıntı, Sarı - Lacivertli on bire "illet" gibi yapışıp, kalmış sanki... Anladık Denizli, liglerin dişleri en keskin takımlarından biri... Orta alanda küçük küçük toplarla rakibi kolayca uyutuyorlar, ama Fenerbahçe gibi bir ekibin oyuncusu böylesine basit pas entrikalarına neden bu kadar kolayca teslim oluyor ki ?.. Kalede Volkan'ın büyük pozisyon şansları olmasa, daha ilk yarım saatte Fenerbahçe'nin Denizli'ye teslim olması işten bile değildi...
Tuncay, Ümit, Serhat, Selçuk, Ali Güneş, Rebrov ve tabii ki Hooijdonk müthiş bir hırsla asıldılar oyuna... Bu çok da güzel bir tarafı Fenerbahçeli ayakların... Ama Denizli defansı içinde, yani gol beklenen alanlarda hiçbiri niçin yok ? Ne Hooijdonk'un çırpınmalarına yardımcı koşular var, ne de Denizli defansından savruk topları kapacak oyun zekası ile golü düşünenler...

Yazının Devamı

Ölü toplar prensi

12 Aralık 2003

<#comment>
<#comment>
"Ölü toplar prensi" Hooijdonk, sadece bu meziyetleri ile mi "prens" lakabını hak ediyor dersiniz ?.. Kesinlikle hayır. Onun komple bir futbolcu olduğu hiç tartışılamaz. Adam önce tam bir profesyonel. Çok düzgün bir özel hayatı var. Basınla ilişkileri mertçe ve gerçekçi. Kamplarda ve seyahatlerde dikkat edilirse, en centilmen hareketlerin hep önde gelen adamı...
33 yaşındaki bu oyuncunun tüm hareket ve davranışları futbolu kendine "meslek edinmiş veya edinecek bizim çocuklarımıza örnek olmalıdır" .. Yani gençlerimiz önce insan olarak, sonra da futbolcu meziyetlerini üstlenerek onun gibi olmaya çalışmalıdırlar... Ankaragücü maçında attığı goller tabii uzun süre konuşulacaktır... Hooijdonk bir gün Türkiye'den gidecek, ama onun bu özel meziyetleri hafızalardan asla silinmeyecektir... Ayrıca Ankara'da Hooijdonk'un Fenerbahçe kale çizgisi üstünden top çıkarmaya çalışmasını hiç unutmayacaktır benim yorgun gözlerim... Rakip ataklarında orta alana gelip, yaptığı presler, hazırlık paslarındaki bilinç dolu uğraşları ve karşı hücuma olan katkılarını da dikkatle incelersek, ne demeye çalıştığım çok daha kolay anlaşılır... Yani Hooijdonk, son yıllarda Türkiye'ye gelmiş

Yazının Devamı

Hooijdonk kader adamı

8 Aralık 2003

<#comment>
<#comment>
Fenerbahçe, galibiyet için bütün gücüyle uğraş verirken, Ankaragücü, oyundan puan kapmak adına büyük direnç gösteriyordu kendi seyircisi ve sahasında...
Sakatlar, cezalılar, hastalar dışında kalanlarla sahaya çıkan Fenerbahçe'de defans ve orta alanda oynayanlar çabuk pas ve tek top oyununda bayağı olumlu kompozisyonları ortaya koyup, Ankaragücü ceza sahasına sık sık iniyorlar, ancak Hooijdonk'un yakın markaja alınması, Rebrov'un çok gerilerde oynaması, Selçuk'un aylardır devam eden tutuk futboluna bir de Tuncay'ın kanat bindirmelerinde zayıf kalıp, halsiz görüntüsünün eklenmesi Fenerbahçe'nin gol pozisyonlarını üretmesi önündeki çok önemli engellerdi... Evet, Ankaragücü'ne gelirsek, yaygın bir saha parselasyonu içinde her bölgede çabuk kapanarak, Fenerbahçe'ye kafa tutuyor, hatta ilk 45'te Sarı - Lacivertliler'den fazla gol pozisyonu yakalıyor, ama Rebrov'un derin ortasına Hooijdonk'un kalkışı, vurduğu kafa ve ağlarla buluşan toptaki zerafet tam bir "Hooijdonk kalitesi" olarak renklendiriyordu yavaş giden oyunu...
* * *
İkinci yarıya önde girmenin rahatlığı Fenerbahçe'ye güven getiriyordu bu yeni 45'te... Ümit Özat sağ kulvar çıkışlarında ve

Yazının Devamı

Püf noktası

5 Aralık 2003

<#comment>
<#comment>
Fenerbahçe'de kaleci Recep'in, Beşiktaş oyunu sonrası hedef tahtası haline getirilmesi, hele hele Daum'un "Cordoba bizim kalede olsaydı" gibi insafsız bir beyanla genç kalecinin geleceğini kirletmesi, futbol oyununun takım kavramına karşı işlenmiş açık bir ihanettir bizce.
Futbol, sadece bir oyundur efendiler... Bu oyunun süregelen koca bir sezonu içerisinde, her hafta iyi futbolcuları da olur, kötü oynayanları da... Haydi basın işini yapmaktadır ve her 90 dakikada başarılı olanları da, kötü kalanları da, o günkü oyun adına işaretlemek, yorumlamak onların profesyonel işidir... Peki, Daum gibi tecrübeli bir teknik adamın, kendi oyuncusunu aşağılaması, görülmüş bir şey midir? "Size bir başlık vereyim" diye sırıtarak, karşısına aldığı medyacı arkadaşlara ettiği laflar, yenilir - yutulur bir Daum yanlışı değildir bize göre... Hocam, kalede Recep iyi değilse, bu eksikliğin kabahatlisi kimdir? Recep ve Volkan'ı çalıştıran, kalçasından sakat yardımcınız İmmel değil midir? Kalecileri her hafta hazır tutma hazırlığında, bütün teknik gerekler konusunda, İmmel'in beceriksiz kaldığı açıkça ortadadır... Peki bu hazreti, kaleci çalıştırıcısı olarak Kadıköy'e getiren Herr

Yazının Devamı