Can Dündar’ın merakla beklediğim “Mustafa” filmini, Ankara galasında izledim. Büyük zaman ve emek sarf edilerek hazırlandığı belli olan “Mustafa” değişik bir Atatürk portresi yansıtıyor. Can Dündar ve arkadaşları, Atatürk’ü insani yönleriyle anlatmak istemişler.
Can Dündar ve arkadaşlarının gün ışığına çıkardıkları yeni görüntü ve belgeler, özellikle Atatürk’ün günlükleri, takdir edilmesi gereken gazetecilik başarısı. Can Dündar’ı ve ekibinin bu başarısını kutlamak gerekiyor. Can’ın Milliyet’te başlayan dizisi bittiğinde, Atatürk’ü kendi kaleminden de tanımış olacağız.
Filmi izlediğimde, “Mustafa siyasi tartışmalar yaratacak bir film” diye düşündüm.
Kemal’i sevenler-sevmeyenler
Zaafları, zayıflıkları, hırsı, aşkları, sigarası, içkisi, dinden-imandan uzaklığı, Türkiye’den çekip gitmek isteğiyle perdeye yansıyan Mustafa’nın, Kemalistleri tatmin ve memnun edeceğini sanmıyorum. Buna karşılık, Kemal’den hazmetmeyenlerin ilgisini ve beğenisini daha fazla çekebilir.
Tahmin ediyorum ki “Mustafa” bir “Kemal” tartışması yaratacak...
Cumhuriyetin 85. yılını kutluyoruz. Her yıl olduğu gibi, benzeri tören ve açıklamalarla. Ancak şurası bir gerçek ki, cumhuriyet rahat değil. Aşağı çekiliyor, geri itiliyor. Üzerinde yükseldiği temel zayıflatılıyor. Çökmesi için büyük uğraş veriliyor.
Yakası çekiştiriliyor
Cumhuriyetin bir yakası laiklikse, diğer yakası ulusal bütünlüktür. Kabul etmek gerekir ki, bugün, cumhuriyetin iki yakası da çekiştiriliyor. Cumhuriyetin yakasına yapışmış eller onu hırpalamak için yarışıyorlar.
20. yüzyılı ayakta geçirmiş nadir ülkelerden biri olan Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesi sorgulanıyor, temel dayanakları olan laiklik ve ulus bütünlüğü, karşı hareketlerce kemiriliyor.
Yine açıkça kabul etmek gerekir ki cumhuriyet bu iki temel niteliği korumak için uzun bir süreden beri “savunma” halinde.
Genelkurmay Başkanlığı, Bakanlar Kurulu’na terör brifingi verdi. Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ da Bakanlar Kurulu toplantısına katıldı.
Başbuğ’un teklifi, Başbakan Erdoğan’ın kabulüyle gerçekleşen bu brifing, kuşkusuz çok yararlı bir yöntem. Özellikle Milli Güvenlik Kurulu üyesi olmayan bakanların bilgilendirilmesi, görüş ve önerilerini açıklama olanağı bulmaları nedeniyle isabetli bir yöntem oldu.
Org. Başbuğ, terör ve terörle mücadele konusunda kamuoyunun ve kurumların detaylı olarak bilgilendirilmelerine büyük önem veriyor. Bu yaklaşım, Başbuğ’un, terörle mücadelenin asker-sivil ayrımı yapmadan topyekûn yürütülmesi gerektiğine olan inancından kaynaklanıyor.
Brifingde, bakanlara, terör örgütü PKK’nın stratejisi, taktikleri, eylemleri hakkında detaylı bilgi sunuldu. Keza TSK’nın yürüttüğü mücadelenin seyri, elde edilen sonuçlar, şehit sayısı, etkisiz hale getirilen terörist sayısı da yıl yıl sunuldu. Kuzey Irak’taki durum, örgüte verilen dış destek ve dış politikaya ilişkin saptamalar konu edildi. Terör ve terörle mücadele arasında fark, silahlı alanlar dışında, ekonomik, sosyal ve kültürel alanda alınabilecek önlemler da masaya yatırıldı. Örgüte katılımın neden
Anayasa Mahkemesi iki önemli kararının gerekçelerini açıkladı. Türban ve AKP’nin kapatılması davalarında verdiği kararların gerekçeleri, siyasi partiler açısından bir yol haritası niteliği taşıyor.
Cumhuriyetin nitelikleri
Anayasa Mahkemesi, türbanı serbest bırakmak amacıyla yapılan 10. ve 42. madde değişikliklerini iptal eden kararında, TBMM’nin yetki alanını da çizmiş oldu.
Bu kararda, Anayasa’nın değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez maddeleriyle ilgili olarak TBMM’nin anayasa değişikliği yapamayacağına hükmetti. Cumhuriyetin niteliklerini belirleyen bu maddelerin asli kurucu iktidar tarafından belirlendiğini ve bu maddelerin TBMM’nin anayasa değişikliği yetkisi dışında kaldığını vurguladı.
Bu karar karşısında, Anayasa’nın ilk 4 maddesine yönelik doğrudan veya dolaylı değiştirme girişimlerinin yasalaşmış olsa bile hukuken geçerli olmayacağını hükme bağladı.
O halde, AKP iktidarının bu maddeleri etkileyecek anayasa değişikliğine yönelmemesi gerekiyor.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, göreve geldiği günden beri attığı adımlara bir yenisini daha ekledi. Genelkurmay Başkanlığı, pazartesi günü Bakanlar Kurulu’na terör brifingi verecek, toplantıya Org. İlker Başbuğ da katılacak.
Genelkurmay Başkanlığı zaman zaman cumhurbaşkanları ve başbakanlara terör brifingi verir. Ancak ilk kez Genelkurmay Başkanı’nın katılacağı Bakanlar Kurulu toplantısında böyle bir brifing verilecek.
Org. Başbuğ’un göreve geldiği günden bu yana terör ve terörle mücadele konusunda sivil kesimleri bilgilendirme, sivil kesimlerin görüşünü alma konusunda özel bir gayret gösterdiği biliniyor. Başbuğ’un bu çabaları takdirle karşılandı. Terörle mücadelenin sivil alanlarla birlikte yapılması gerektiği konusundaki ısrarı, hükümetin kararlarına da yansıyor.
Başbuğ’lu brifingin anlamı
Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ’un da katılacağı Bakanlar Kurulu toplantısında terör brifingi verilmesi üç açıdan önemli:
1- Bu toplantı, terörle mücadelenin topyekûn bir mücadele olduğu düşüncesinin bir yansıması olacak. Hükümetin, TSK tarafından bilgilendirilmesi, sivil siyasi otoritenin vereceği kararlarda etkili olacak. Genelkurmay Başkanı’nın Bakanlar Kurulu
Anayasa Mahkemesi’nin türbanla ilgili iptal kararı ve gerekçeleri tartışılıyor. Yüksek Mahkeme’nin gerekçeli kararı hukuki açıdan ne gibi özellikler taşıyor?
Bu kararın hukuki sonuçları neler?
Bu soruları anayasa hukukçusu ve eski YÖK Başkanı Prof. Dr. Erdoğan Teziç’e yönelttim. Teziç, kararın hukuki özelliklerini ve sonuçlarını şöyle özetledi:
İçtihat süreklilik kazandı
1- Anayasa Mahkemesi bu kararıyla daha önce oluşturduğu içtihada süreklilik kazandırdı. Yüksek Mahkeme, 1970’li yıllarda verdiği değiştirilmesi teklif edilemez maddelere ilişkin kararlarına, türban yasağıyla ilgili 1989 ve 1991 yıllarında verdiği kararlara ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına atıf yaparak içtihadına bağlı kalmıştır. İçtihat değişmemiş süreklilik kazanmıştır.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ziyareti sırasında Diyarbakır’ın kepenk kapatması, sokak gösterileri yapılması; ardından DTP Genel Başkanı Ahmet Türk’ün gündeme getirdiği talihsiz “soykırım” iddiaları neyi gösteriyor? “Diyarbakır manzaraları”ndan ne gibi sonuçlar çıkarabiliriz?
Diyarbakır mücadelesi
1- Öcalan’a İmralı’da kötü muamele yapıldığı iddiasıyla başlatılan ve Başbakan Erdoğan’ın ziyareti sırasında tırmandırılan olaylar ve kepenk kapatma eylemi, PKK ve DTP’nin yerel seçim stratejisini ortaya koyuyor. Türk’ün yaptığı konuşma da yine bu stratejinin bir parçası. PKK ve DTP, yerel seçimler öncesinde etnik milliyetçiliği körüklüyorlar. Tabanı bir arada tutmak amacıyla Öcalan faktörü, terör, şiddet, tehdit dahil her türlü aracı, “Türk-Kürt” ayrımı için kullanıyorlar. Bu etnik milliyetçilik atmosferinin yerel seçimlerde DTP’nin işine yarayacağını hesaplıyorlar. “Diyarbakır’ı istiyorum” diyen Başbakan Erdoğan ve AKP’ye, “Alamazsınız” mesajı veriyorlar.
Liderlik Öcalan’da
2- Diyarbakır manzaraları ve Türk’ün konuşması gösteriyor ki, liderlik Öcalan’da. Eylemlerin ve şiddetin gerekçesi olarak Öcalan’a yapılan kötü muamele gösteriliyor. DTP, bölge halkının Öcalan’ı liderleri
Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı, ölümünün 9. yıldönümünde çeşitli etkinliklerle anıldı. Bu etkinliklerden biri de Kışlalı’nın uzun süre öğretim üyeliği yaptığı Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde düzenlenen konferanstı. Konuşmacı olarak katıldığım konferansın konusu, “Ahmet Taner Kışlalı’nın Düşüncesi Çerçevesinde Güncel Sorunlar”dı.
Diyarbakır manzaraları
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesini ve Atatürk ilkelerini en iyi özümsemiş bir bilim adamı olarak Ahmet Taner Kışlalı’nın penceresinden, güncel sorunlara baktığımda, öne çıkan, iki gündür izlediğimiz “Diyarbakır manzaraları”ydı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan geliyor diye, Diyarbakır kepenklerini kapatmıştı. 1990’lı yılların başlarında sık gördüğümüz bir manzaraydı bu. İki gündür Diyarbakır esnafına kepenklerini kapattıran PKK ve siyasi alandaki temsilcilerinin gerekçesi, Abdullah Öcalan’a İmralı’da kötü muamele yapıldığı iddiasıydı. Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin birkaç kez yalanladıysa da DTP Genel Başkanı Ahmet Türk, kötü muamelenin yapıldığında ısrarlıydı. Bu durumu protesto etmek için de Başbakan Erdoğan’ın gezisi kepenk kapatma eylemiyle ve gösterilerle protesto edildi.
Başbakan Erdoğan, olağanüstü