İstanbul’da önceki gün gerçekleştirilen saldırılarla terör yine çirkin yüzünü gösterdi. Terör çoluk-çocuk, kadın demeden 17 masum insanımızın canını aldı.
CHP lideri Deniz Baykal, katliamın yaşandığı bölgeyi ziyaret ettikten sonra yaptığımız görüşmede, terör konusunda bıçağın artık kemiğe dayandığını vurgulayarak, şu çağrıda bulundu:
‘İspanya gibi olmalı’
“Öyle anlaşılıyor ki PKK Kuzey Irak’ta sıkıştıkça büyük şehirlerde bu tür eylemlerle varlığını göstermek istiyor. Bu vahşi bir saldırı. Amacı da doğrudan doğruya masum insanlarımızı öldürmek. Kadın, çocuk, yaşlı, genç demeden sıradan vatandaşlarımızın canını almak. Türk milleti artık bıçağın kemiğe dayandığını göstermelidir. Yapılması gereken, milletçe terörü lanetlemek ve milletçe tepki göstermektir. Toplumsal, demokratik bir tepkiyle terör tüm kesimlerce lanetlenmelidir. Tıpkı İspanya’da olduğu gibi. İspanya halkı terör saldırılarından sonra 1 milyon kişinin katıldığı
Ergenekon iddianamesi kabul edildi ve dava açılmış oldu. Türkiye’yi haftalardır meşgul eden Ergenekon iddianamesi de kamuoyuna yansıdı. İddialar vahim.
Bu iddiaların hangilerinin gerçek olduğunu mahkeme süreci ortaya çıkaracak. Şimdi sıra mahkemede.
Danıştay saldırısı
Ergenekon iddianamesinin en önemli yönlerinden biri, Danıştay saldırısı ile Ergenekon örgütlenmesi arasında bağlantı kurması. Bu bağlantı kanıtlanırsa, Türkiye’yi kaos ortamına sürüklemek amacıyla Ergenekon tarafından gerçekleştirilmiş olduğu anlaşılacak. Bunun bir diğer anlamı da, kaos amaçlı yanların kamuoyunu yanıltmak ve sorumluları yanlış adreste göstermek amacıyla izledikleri taktik olacak.
Aynı değerlendirme, Cumhuriyet gazetesine atılan el bombaları için de geçerli. Eğer bu bombalar da Ergenekon örgütlenmesi tarafından atıldıysa aynı taktik izlendi demektir.
GÖLCÜK
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’la birlikte, Oruç Reis Firkateyni ile Kalamış’tan Gölcük’e seyir halindeyiz. Denizci üniformasıyla Büyükanıt, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Metin Ataç ve Donanma Komutanı Oramiral Uğur Yiğit’in konuğu. Bu seyahat, bir bakıma Büyükanıt’ın Deniz Kuvvetleri’ne veda ziyareti mahiyetinde.
Genelkurmay Başkanı, Oruç Reis Firkateyni’ndeki sohbetimizde güncel konulara girmeye pek niyetli gözükmüyor. Bu nedenle biz henüz soru sormadan askeri konularda değerlendirme yapmayı tercih ediyor.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin karada, denizde ve havada ulaştığı yeteneğin Türkiye’yi bölgesel bir güç haline getirdiğini vurguluyor. Bu gücün caydırıcılığının ve barışa olan katkısının önemi üzerinde duruyor.
Sohbetin sonuna geldiğimizde ise meslektaşlarımızın sorusu üzerine, güncel gelişmelerle ilgili kısa ama dikkatli yanıtlar veriyor.
Bir tarafta AKP’nin kapatılma davası, diğer tarafta giderek genişleyen Ergenekon soruşturması, Türkiye’de toplumun giderek kamplaştığı görüntüsü veriyor. Bu, yabancı gözlemcilerin de paylaştığı bir değerlendirme. Son zamanlarda CHP lideri Deniz Baykal’ı ziyaret eden yabancı devlet adamlarının da dile getirdiği bir husus.
CHP lideri Deniz Baykal ise bu ayrışmanın derin olmadığını, AKP’nin son 3 yıldır izlediği politikalar nedeniyle oluşturulduğunu düşünüyor.
Baykal, bu saptamasını dünkü görüşmemizde şöyle izah etti:
Yanlış düğme
“Türkiye, 10 yıl önce hatta 5 yıl önce bölünme, ayrışma, kutuplaşma tartışması yapmıyordu. Böyle bir olay yoktu. Bugün yabancı gözlemcilerin de dile getirdiği kamplaşma görüntüsü Başbakan Erdoğan’ın yanlış düğmeye basmasından kaynaklandı. Başbakan Erdoğan ve yakın çalışma arkadaşlarının, diğer bir ifadeyle AKP liderliğinin siyaset yapma anlayışı Türkiye’yi bugünkü sıkıntılı duruma getirdi. Cumhurbaşkanlığı seçimindeki ısrar, yeni anayasa
Anayasa Mahkemesi, AKP’nin kapatılması davasında karar oturumlarına pazartesi günü başlayacak.
Türkiye’nin siyasi partiler mezarlığına dönüşmemesi, bu devirde parti kapatmanın idam cezasıyla eşanlamlı olduğu, şiddeti teşvik etmedikçe, rejim için ciddi tehlike oluşturmadıkça söylemlerin ifade özgürlüğü sayılması gerektiği gibi gerekçeler sık sık tekrarlanıyor.
Anayasa Mahkemesi’nin çok sayıda parti kapattığı bir gerçek. Bir diğer gerçek de tabela partileri bir yana bırakılırsa, kapatılan partilerin iki akımı temsil ettiği söylenebilir: Dini sembol ve değerleri ön planda tutarak siyaset yapan partiler ile etnik ayrılıkçılığa dayalı partiler.
AKP birinci akıma, DTP de ikinci akıma yakın duran partiler olarak haklarında kapatma davası açılan iki parti...
AKP dahil aynı gelenekten gelen partilerin kapatma davasıyla karşılaşmalarının temel nedeni, laiklik ilkesi ve uygulamasıyla sorunlu olmaları. İktidara geldiklerinde de uygun buldukları zamanlama içinde laiklik ilkesiyle çatışma yaratacak düzenlemelere yönelmeleri, en
22 Temmuz seçimlerinin üzerinden bir yıl geçti. Oylarını artırarak yüzde 46.6’lık bir desteğe ulaşan AKP, bu zaferinin üzerinden bir yıl bile geçmeden kapatma davasıyla karşılaştı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, partisinin dünkü grup toplantısında siyasette gelinen noktanın sorumlusu olarak yine CHP’yi gösterdi. Deniz Baykal’ı ve CHP’yi, “uzlaşmaz” politikalar izlemekle suçladı.
Kapatma davasına giden süreçte AKP’nin hiç sorumluluğu yok mu? Bu soruya “Hayır, yok” yanıtını vermek mümkün değil.
Erdoğan’ın 22 Temmuz akşamı AKP Genel Merkezi’nin balkonundan yaptığı konuşma çok takdir toplamıştı. Başbakan, seçim sonuçları nedeniyle zafer sarhoşluğuna düşmeyeceklerini, AKP’ye oy vermeyen seçmenlerin mesajını anladığını, herkesi kucaklayan, uzlaşma arayan bir siyaset tarzı takip edeceklerini ilan etmişti.
Ancak uygulama öyle olmadı.
AKP’yi kapatma davasıyla karşı karşıya bırakan ve belki de Türkiye’yi yeniden erken genel seçime götürecek bu süreci
DTP’nin 2. Olağan Kongresi’ne, daha öncekilerde olduğu gibi Abdullah Öcalan ve PKK damgasını vurdu.
Kongre bir kez daha gösterdi ki, DTP’nin liderliği Abdullah Öcalan’ın elinde. DTP, onun çizdiği politikayı uyguluyor.
Yine bir kez daha anlaşıldı ki, DTP, PKK’nın siyasi kolu, siyasi temsilcisi gibi. PKK’yı partinin silahlı gücü olarak görüyor. Ve bu güce dayanarak, bir çeşit “pazarlık” yürütmeye çalışıyor.
Türk’ün sözleri
DTP Genel Başkanlığı’na seçilen Ahmet Türk’ün şu sözleri, pazarlığın çerçevesini de ortaya koyuyor:
“Sayın Öcalan, ‘Farklı kimlik ve kültürler anayasal güvence altına alınsın, silahlar bir ayda bırakılır’ diyor. Bu, son derece önemli ve tarihi bir çağrıdır.”
Eğer Türkiye, anayasasına bir hüküm koyarak, Öcalan ve DTP’nin talep ettiği “farklı kimlikleri ve kültürleri güvence altına” alırsa, karşılığında PKK silah bırakacak...
Henüz iddianame ortaya çıkmadan, dava süreci başlamadan Ergenekon soruşturmasının üzerine “mal bulmuş mağribi” gibi atlayan çevreler, işi TSK’yla ve laik cumhuriyetle “hesaplaşma”ya çevirme çabasındalar. “Sevinçli bir telaş” içinde ilgili-ilgisiz, doğru-yanlış ne bulurlarsa TSK’ya fatura etme yarışı içinde koşturuyorlar.
Bu çaba o kadar sırıtıyor ki, gazeteci ile istihbaratçı, yazar ile savcı, haber ile mahkeme kararı birbirine karışmış durumda. Gizli olması gereken Ergenekon hazırlık soruşturması, 80 yıllık Türkiye’nin tek “kurtuluş reçetesi” gibi sunuluyor.
Laiklikle sorunu olanın umudu Ergenekon soruşturmasında. Atatürk’ün laik bir cumhuriyet kurarak hata yaptığını düşünenler, Ergenekon soruşturmasıyla, bu “dert”ten kurtulacaklar. Sadece türban özgür kalmayacak, diğer dini simgelerle birlikte din üzerinden siyaset “demokratik özgürlük” haline gelecek.
Atatürk’ün, etnik kökene dayanmayan ulus anlayışını