Yargıtay kararında, Ağca'yı serbest bırakan mahkeme kararlarındaki hatalar çok açık biçimde ifade edildi.Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in itirazları Yargıtay'ca da yerinde görüldü.Yargıtay, Ağca'nın İtalya'da Papa suikastı nedeniyle yattığı sürenin, Abdi İpekçi cinayeti nedeniyle aldığı cezadan düşürülemeyeceğini karara bağladığı gibi, düşürülen 20 yıllık sürenin de yanlış hesaplandığına hükmetti. Ayrıca, kamuoyunda Rahşan Ecevit affı diye bilinen yasadan Ağca'nın yararlanamayacağına hükmetti.Özetle, Ağca'yı serbest bırakan kararın baştan aşağı yanlış bir karar olduğu ortaya çıktı.O zaman akla şu soru geliyor:"Dokuz kıdemli yargıç böyle bir hatayı nasıl yaptı?"veya,"Bu bir hata mıydı?" Yargıtay, Mehmet Ali Ağca'yı serbest bırakan kararı oybirliğiyle bozdu. Ağca yeniden cezaevine döndü. Mehmet Ali Ağca'yı erken tahliye eden sürece baktığımızda üç ağır ceza mahkemesi ve bir başsavcılık görüyoruz.1 - Üsküdar 2. Ağır Ceza Mahkemesi,2 - Kartal 1. Ağır Ceza Mahkemesi,3 - Kartal 2. Ağır Ceza Mahkemesi,4 - Kartal Başsavcılığı.Ağır ceza mahkemelerinin başkan ve üyeleri, birinci sınıfa ayrılmış, deneyimli ve başarılı yargıçlardır. Keza, büyük il veya ilçelerde görev yapan savcılar da öyle...Üç
Cumhuriyet tarihine göz attığımızda Türkiye'nin bir "af cenneti" olduğunu görüyoruz.82 yıllık Cumhuriyet döneminde tam 49 af yasası çıkmış. Neredeyse 1.5 yılda bir af çıkarmış Cumhuriyet hükümetleri...49 yasanın 10'u genel af, 35'i kısmi genel af, 2'si şartlı salıverme, 2'si de toplu özel af niteliğinde...Genel af çıkarıldığı yıllara bakıldığında, iktidar değişikliği dönemlerine denk geldiği görülüyor. Anlaşılıyor ki, yeni iktidarlar, biraz da eski iktidarların haksız cezalar uyguladıkları düşüncesiyle aflar çıkarmışlar. Mehmet Ali Ağca nedeniyle af yasaları yeniden gündemde. Örneğin, Cumhuriyet'in ilanından sonra genel af çıkarılmış; 1946 ve 1951'de birer kez, 1960'da iki kez, 1963, 1966 ve 1974 yıllarında birer kez genel af düzenlemesi yapılmış. Bu tarihler Türk siyasi yaşamının önemli dönüm noktaları aynı zamanda. Darbelerin veya seçimlerin yeniden belirlediği iktidarların uygulamaları...Genel aflar arasında ise çoğu genel affa yakın kapsamda kısmi genel aflar çıkmış Türkiye'de...Bu tablo "afsever" hükümetlerin çokluğunu gösteriyor.Durum böyle olunca, cezanın işlevleri de zedeleniyor, hırpalanıyor kuşkusuz.Suç-ceza dengesi kayboluyor.Cezaların caydırıcılığı kalmıyor.Sonuç ise
Kuş gribinin akıbeti farklı olmayacaktır.Ancak, bu virüsün taşıdığı potansiyel tehlike gündemdeki sırasına bakılmayacak kadar önemli görünüyor. O kadar ki Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ, doğanın çok önemli bir işaret verdiğini, bunun Türk insanının yaşam kültürünü değiştirmesini gerektirecek kadar yaşamsal olduğunu söylüyor.Sağlık Bakanı, sadece hastalığın ön plana çıktığı günlerle sınırlı olarak değil, çok daha kalıcı, uzun vadeli önlemlerin alınması ve halkın da buna alışması gerektiğini savunuyor. Türkiye'de gündem çok sık değişir. Çok önemli de olsa bir konu, bir başka konuya yerini kaptırırsa unutulmaya yüz tutar. Akdağ, önlemlerin kesin sonuç vermesi ve kalıcı olması için Türkiye'de tereddüt edilmeden ev ölçeğinde beslenen yaklaşık 10 milyon tavuğun itlaf edilmesi gerektiğini vurguluyor.Akdağ, bu görüşünün gerekçesini şöyle özetliyor:"Kuş gribi virüsü göçmen kuşlardan kümes hayvanlarına bulaşıyor. Onlardan da temas eden insanlara. Kuşların göç yollarını değiştiremeyeceğimize göre bu sorun sürekli bir nitelik taşıyor. Türkiye'de virüsün insanlara bulaşmasının nedeni, kırsal kesimde, ev veya bahçe ölçeğinde kümes hayvanı beslenmesi. Elbette bunun ekonomik nedenlerini
"Bunların MHP içinde yeri olamaz."Bahçeli, bu soruyu dahi MHP'ye hakaret sayacağını, 103 siyasi partiye sorulduktan sonra en son kendisine bu sorunun sorulabileceğini de yanıtına ekledi.Soruyu soran meslektaşımızın elbette bir hakaret niyeti yoktu.Mehmet Ali Ağca ve onun gibilerin 1970-1980 döneminde kendilerini ülkücü olarak tanımlamaları; o dönemde gençliğin şiddeti, silahı politikanın "meşru" ve "olağan" aracı saymaları, sağdan da soldan da siyaset adına binlerce gencin öldürülmesi, bu soruların nedenini oluşturuyor.MHP liderinin, Ağca ve onun gibilere karşı önceki gün aldığı tutum isabetlidir. Bahçeli, bu isimlerle ve kendilerini ülkücü olarak tanımlayan veya o hareketin simgelerini kullanarak katilleri destekleyenlerle partisi arasına kalın bir duvar örmelidir. MHP lideri, bu duvarı örmeye çaba gösteriyor.Şiddete başvuranların hiçbir siyasi partide yeri olmamalı...Bahçeli, MHP'yle ilgili imajı değiştirmek için, "yeni MHP imajı" yaratmak için çalıştı. Yeni imajın yerleşmesi için kararlı davranması zorunlu. MHP lideri Devlet Bahçeli, "Mehmet Ali Ağca, MHP veya ülkücü hareket içinde yer bulabilir mi?" sorusuna sert ve net bir yanıt verdi: Bahçeli, "ülkücü gençlik" imajını
Yargıtay'a yapılan başvurunun hazırlanmasında Çiçek, hukukçu kimliğiyle de bizzat katkıda bulundu.Çiçek, Yargıtay'a başvurusu sonrasında yaptığımız görüşmede, tahliye ve itirazların reddedilmesine ilişkin kararları detaylı biçimde incelediklerini, bozulma talebini bütün gerekçeleri göz önünde bulundurarak yaptıklarını vurguladı.Çiçek'in tahliye kararının bozulmasına ilişkin talebi, öz itibarıyla Ağca'nın erken tahliye edildiği savına dayanıyor. Adalet Bakanı Cemil Çiçek, Abdi İpekçi'nin katili Mehmet Ali Ağca'nın tahliye kararına karşı, yazılı emir yolunu kullanarak Yargıtay'a başvurdu. Çiçek, tahliye kararına üç itirazda bulunuyor:1- Adalet Bakanı'nın başvurusunda tahliye kararına birinci itirazı, Ağca'nın Papa suikastı nedeniyle İtalya'da cezaevinde kaldığı sürenin, İpekçi cinayeti nedeniyle aldığı cezadan düşülmesi oluşturuyor. Adalet Bakanı, tahliye kararının bu yönüyle bozulmasını talep ediyor. Çiçek ve bakanlık uzmanları, Ağca'nın Papa için İtalya'da yattığı sürenin, İpekçi cinayeti nedeniyle aldığı cezadan düşülemeyeceği görüşündeler.2- İkinci itirazı ise Üsküdar Mahkemesi'nin yaptığı gibi bu sürenin düşülmesinin Yargıtay'ca da uygun bulunması halinde bu kez hesapta hata
Yargıtay, tahliye kararını bozmazsa, artık serbest... Ağca, serbest kalsa da vicdanlardaki mahkûmiyeti devam edecektir.Adalet Bakanı Cemil Çiçek, Ağca'nın tahliyesine ilişkin mahkeme kararını kamuoyuna okudu. Bu karara göre, Papa'ya suikast girişimi nedeniyle İtalya'da çektiği 19 yıllık hapis cezasının, Türkiye'de Abdi İpekçi'yi öldürmek ve iki ayrı gasp suçundan çekmesi gereken cezadan indirildiği anlaşılıyor.Bu indirime dayanak olarak da yeni Türk Ceza Yasası'nın 16. maddesi gösteriliyor. Yurtdışında aynı suçtan çekilen cezaların Türkiye'de aynı suçtan alınan cezadan mahsubunu öngören bu madde, Ağca dosyalarına uyuyor mu?Eski Adalet Bakanı Prof. Dr. Hikmet Sami Türk, Ağca'nın durumunun bu maddeye uymadığını, dolayısıyla Papa için çektiği 19 yıllık cezanın, İpekçi'yi öldürmek ve gasp suçları nedeniyle çekmesi gereken cezadan düşülemeyeceğini ifade ediyor. Türk, bu görüşünün gerekçesini de şöyle açıklıyor:"Yeni Türk Ceza Yasası'nın 16. maddesi mahsup için aynı suç olması koşulunu getiriyor. Papa'ya suikast ile Abdi İpekçi'yi öldürmek aynı suç değil. Bu nedenle bu madde kapsamına girmiyor. Mahsuba dayanak olarak İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nin Ağca'yı Papa suikastı nedeniyle
Adalet Bakanı da yazılı emir yoluyla konuyu Yargıtay'a götüreceğini açıkladı.Daha önce bir girişim yapılamaz mıydı?Müdahil avukat olarak Turgut Kazan'ın yaptığı itirazlar ilgili mahkemelerce reddedildi.Bu aşamadan sonra geriye Yargıtay kalıyor. Yargıtay'ı devreye sokmanın tek yolu da Adalet Bakanı'nın yazılı emir yoluna gitmesi. Çiçek, bu yolu çalıştıracak.Adalet Bakanı, Avrupa Birliği'ne (AB) uyum açısından bakanlığın devre dışı kalmasının istendiğini, buna karşın bazı davalarda yargıya müdahale etmesinin beklendiğini belirterek, bu çelişkili tutumdan duyduğu rahatsızlığı ifade ediyor.AB gerekleri olarak yapılan düzenleme sonucunda Adalet Bakanlığı'nın konumunu şöyle özetliyor:"Adalet Bakanlığı, bugünkü konumu itibariyle bir çeşit destek hizmetleri birimine dönüşmüş durumda. Biz sadece yargı teşkilatının ihtiyaçlarını karşılayan, malzemesini sağlayan bir destek kuruluşu gibi çalışıyoruz. Bunun ötesinde bir yetkimiz yok. Benim bakan olarak yapabileceğim tek şey yazılı emir yoluna gitmektir. Ağca kararıyla ilgili olarak da bu yola başvurmayı kararlaştırdık. Önümüzdeki hafta bunu yapacağız. Şu çelişkinin ortadan kalkması gerekiyor: Bir yandan Adalet Bakanı yargıyla ilgili yetki
Kardeşi Adnan Ağca, abisini evinde ağırlamak isteyen bin kişi olduğunu açıkladı. Bin "hayırsever" katili ağırlamak için davette bulunmuş.Ağca'ya bir sıcak ilgiyi gösterenlere sormak gerekiyor:Ağca'yı niye alkışlıyorsunuz? Niye destekliyorsunuz?Abdi İpekçi'yi öldürdüğü için mi?Papa'yı yaraladığı için mi?Niçin?Onu sizin gözünüzde "kahraman" yapan nedir? Katil oluşu mu?Bu soruları kendinize bir sorun bakalım, ne yanıt vereceksiniz?Mehmet Ali Ağca ve onun gibileri alkışlayıp desteklemek, önlerinde Türk bayrağı açmak milliyetçilik mi oluyor?Vatan sevgisini mi gösteriyor, bayrak sevgisini mi?Ağca'yı alkışlamak, yaptıklarını alkışlamaktır!Bunu niye yaptığınızı kendinize bir sorun. Abdi İpekçi'nin katili Mehmet Ali Ağca cezaevinden bir "kahraman" edasıyla çıktı. İpekçi'nin katili, bir grup tarafından Türk bayraklarıyla, karanfillerle, alkışlarla karşılandı. Mehmet Ali Ağca'nın Türkiye'de cezaevinde kaldığı süre tartışılıyor. Erken tahliye edildiğine dikkat çekiliyor. Sonuçta Papa'yı yaralamaktan 19 yıl, Abdi İpekçi'yi öldürmekten 5,5 yıl yatmış oldu. Bu, adalet açısından tartışma götürmeyecek bir çarpıklık. Türkiye'deki "adalet" anlayışını gösteriyor. Af mekanizmalarının adaleti ne hale