2002 seçimlerinde yüzde 10luk barajın çok altında kalarak Meclis dışına düşen ANAPın umutlarından biri Mumcuydu. Seçim sonrasında Mesut Yılmazın liderlikten çekilmesiyle gözler Mumcuya çevrilmişti. O günkü koşullarda da ANAPın liderliği için en şanslı isim olarak Erkan Mumcu görülüyordu. Ancak o, AKPye geçmeyi yeğledi. Yeniden ANAPa döndü.Mumcudan sonra AKP ve CHPden istifa edenlerin katılımıyla, ANAPın milletvekili sayısı 10a çıktı. Bu gelişme, ANAPlıları daha da umutlandırdı.Mumcu liderliğinde ANAP büyür mü? Mumcu, Başbakan Erdoğana; ANAP, AKPye alternatif olabilir mi?Kuşku yok ki, Mumcunun amacı bunu gerçekleştirmek. Dün kongrede verdiği mesajlardan da bu sonuç çıkıyordu. Kamuoyuna, "Erdoğanın alternatifi benim" dedirtmek. Başbakana ağır sözlerle yüklenmesi ve konuşmasını muhalefet mantığına oturtması bunu gösteriyordu. Bir yeni vizyona değil, günlük politikaya ve Erdoğanla polemik yaratmaya dönük bir konuşmaydı.Mumcu, ortaya bir yeni vizyon koymadı. Bir program açıklamadı. Mesajlarını daha çok AKPden şikâyetçi kesimlere yöneltti. Her kesimi kucaklayan, eski ANAPta olduğu gibi dört eğilime seslenen bir konuşma yaptı.Mumcunun temel referansı Turgut Özaldı. Ki son dönem merkez
Kabinenin dosyasına hâkim en çalışkan bakanlarından biri olarak bilinen Çiçekin üzüntüsü, yargı teşkilatının yasanın yürürlüğe girmesini istemesine karşın, erteleme kararı alınmış olması. Rahatsızlığının kaynağı ise erteleme kararının alındığı sürecin her aşamasında aktif olarak devrede olduğu halde, kararın bakanın haberi olmadan alındığı biçiminde algılanıp yansıtılmış olması. Kişisel olarak temsil ettiği yargı kurumu gibi yasanın ertelenmesine karşı olan ve bu görüşüne uygun bir duruş sergileyen Çiçek, bilgisi dışında bir kararla karşılaşmış değil.Adalet Bakanı Cemil Çiçek, Başbakan Recep Tayyip Erdoğanın erteleme kararını gerçekten televizyonda canlı yayın sırasında mı öğrendi?Çiçek, yasanın yürürlüğe girişinin erteleneceğini biliyordu. Çünkü, bu kararın alınması sürecinde, Erdoğan ve Başbakan Vekili Abdullah Gülle görüşmüştü. Yine bu süreçte Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezerle de temas ettiği izlenimi doğuyordu. Kararı televizyondan öğrenmedi. Televizyondan öğrendiği, Erdoğanın alınan kararı Fasta açıkladığıydı. Yeni Türk Ceza Yasasının yürürlüğe girişinin ertelenmesi kararının yankıları ve öncesinde yaşanan süreç, Adalet Bakanı Cemil Çiçeki hem üzdü hem rahatsız etti.
Erteleme, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından da desteklendi. Adalet Bakanı Cemil Çiçek, özellikle yargı açısından yeni sorunlar doğacağı gerekçesiyle kişisel olarak karşı olduğunu açıklasa da TBMMde erteleme önergesine destek oldu ve yasalaşmasına katkıda bulundu.Yeni Türk Ceza Yasasının, bilimsel değerde çok yoğun emeklerle hazırlandığı ve çağdaş bir anlayışla düzenlendiğini teslim etmek gerekir.Buna karşın bazı hükümlerinin, özellikle basın özgürlüğü açısından önemli ölçüde kısıtlayıcı sonuçlar doğuracağı saptandı. Bu yönüyle de yoğun bir tartışmaya neden oldu. Yeni Türk Ceza Yasasının yürürlük tarihi 1 Haziran 2005e ertelendi. Adalet Bakanı Çiçek, bu yöndeki eleştirileri karşılarken, basın kuruluşlarının taslak ve tasarı aşamalarında konuya yeterli ilgiyi göstermediklerini, itirazlarını zamanında ve yerinde dile getirmediklerini vurguladı. Meslek kuruluşları, itiraz ettikleri hususları bildirdiklerini açıkladı. Basın Konseyi Başkanı Oktay Ekşi ise bakanın serzenişine hak verir biçimde, olanaksızlıklar nedeniyle yeterli kaynak ve zamanı ayıramadıklarını, görevlendirdikleri arkadaşın da ihmalinin söz konusu olduğunu belirterek özeleştiri
Karayalçın, Baykalın, "SHPnin kimliği yaralı" yorumunu üzüntüyle karşıladığını ve kınadığını belirtti.Baykal, CHPden ayrılan milletvekillerinin SHPye katılmalarını ciddiye almadığını kaydetmiş, bu geçişlerin Hazineden para almaya dönük olduğunu söylemişti. Baykal, SHPnin DEHAP oylarından medet umduğunu, bu partiye teslim olduğunu ve böylece kimliğini yaraladığını da ifade etmişti.Baykalın dün bu köşede yer alan görüşlerine karşılık, SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın dün arayarak şu açıklamayı yaptı:"SHP olarak kendi olanaklarımız çerçevesinde AKP ile mücadele ettik. Sosyal demokrat partilerle de dostça rekabet etmeyi tercih ettik. CHPnin, DSPnin büyümesi, güçlenmesi bizi üzmez, gerilemesi de sevindirmez, dedik.Bugün (dün) çıkan yazınızda Sayın Baykalın partimiz için kullandığı ifadeleri çok büyük bir üzüntü ile okudum. Kendisini kınıyorum.Siyasi partilerin kimliğinin en önemli unsuru demokratik yapıları olmalıdır. Kurultaylarını jandarma korumasında yapan, ana gündem olarak rüşveti tartışan, karate teknikleriyle kavga eden, demokrasiyi ve hukuku ortadan kaldıran bir partinin genel başkanının SHP için kimliği yaralı ifadesini kullanması gülünçtür.SHPnin öteki sol partilerin yanı
CHP lideri Deniz Baykal, Mersinde Türk bayrağına yapılan saygısızlığa toplumun gösterdiği tepkinin, hükümet tarafından iyi analiz edilmesi gerektiğini vurguladı. Baykal, toplumun günlerce ve yaygın biçimde bayrak asarak, yürüyüş düzenleyerek gösterdiği reaksiyonun bayrak olayıyla sınırlı olmadığını savundu. CHP lideri, dünkü görüşmemizde, toplumun Türk bayrağına sahiplenen tavrının, hükümetin AB politikası ve sonuçlarına karşı gösterdiği bir tepki niteliğinde olduğunu söyledi. Baykal, bu tepkinin bayrak olayını aşan bir boyuta ulaştığını vurgulayarak, şu değerlendirmeyi yaptı:"Bayrak olayı bardağı taşıran son damla olmuştur. Hükümetin göremediği budur. Bardak zaten ağzına kadar dolmuştu. Toplumun sabrı taştı ve bu yaygın tepkiyi gösterdi. Bu tepki, Türk bayrağına sahip çıkmanın yanı sıra, hükümetin sahip çıkmadığını gördüğü ulusal değerlere ve ulusal çıkarlara da sahiplenmektir."Baykal, toplumu böyle bir tepkiye iten nedenleri ise şöyle sıraladı:"Türk toplumu, AB ilişkilerinin tahmin edilenden de daha sorunlu, daha sıkıntılı olduğunu yeni fark etmeye başladı. Toplumda bir kandırılmışlık, aldatılmışlık duygusu oluştu. Aslında bu Başbakan Erdoğanda ve hükümette de var. Erdoğanın
Denktaş, cumhurbaşkanlığından ayrılacak ama siyaseti bırakacak gibi gözükmüyor.Kendi ifadesiyle "partilerüstü" bir örgütlenme faaliyeti içinde. Kuracağı yeni dernekle Kıbrısta siyaseti yakın takibe alacağı anlaşılıyor. Denktaşın yeni hareketinin veya kuruluşunun adı "Kıbrıs Türklerinin Milli Davası".Bu kuruluş, partilerüstü bir çizgi izleyecek. KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş görevinden ayrılmaya hazırlanıyor. 17 Nisanda yapılacak seçimlerden sonra yerini yeni cumhurbaşkanına bırakacak. Denktaş yeni örgütlenmeden söz edince, birçok kişinin aklına gençlik yıllarında aktif görev yaptığı "Türk Mukavemet Teşkilatı" geliyor ama bu seferki çok farklı, o günlerle ve o teşkilatla ilgisi yok, tabii...Denktaş, dünkü görüşmemizde, "TMT"nin adı geçince gülerek karşılık veriyor:"Hiç alakası yok. Silahlı örgüt kurmuyoruz. Bu sefer sadece fikir kuruluşu oluşturacağız. TMT şartları çok farklıydı. Silahlı tarafı vardı, o zamanın şartlarında. Ayrıca TMT, Türkiye ile beraber oluşturulmuştu."Denktaşın yeni örgütünün işlevi ne olacak?KKTC Cumhurbaşkanının bu sorumuza verdiği yanıt şöyle oldu:"Bir kere partilerüstü olacak. Bilgili, Kıbrıs davasına emeği geçmiş insanları bir araya getireceğiz. Onların
Orta Asya Türk cumhuriyetleriyle ilgili olarak her zaman çok dikkatli ve hassas davranan Ankara, demokrasi ve özgürlüklere doğru, silahsız ve kansız yol aldığı sürecin desteklenmesi gerektiğini düşünüyor.Dışişleri Bakanlığının Kırgızistanla ilgili analizi şöyle:"Türkiye, demokrasinin yerleşmesine dönük, halk desteğine sahip, özgürlükçü hareketleri destekliyor. Ankaranın gözettiği, bu gelişmelerin bir anarşiye, kaosa yol açmaması, kansız ve silahsız olması, halk iradesine dayanması. Bu koşullar varsa, Ankara bu tür süreçlere destek olur. Desteklenen başkaldırı, isyan, düzensizlik, anarşi değil, demokratik yollardan özgürlüklerin genişletilmesidir."Dışişlerinin yaptığı bu analizi, Dışişleri Bakanı Abdullah Gülün de paylaştığını ve desteklediğini söyleyebiliriz. Gülün de dikkat ettiği, gelişmelerin, özgürlükler ve katılımcı demokrasiden yana olması. Dışişleri Bakanı, halk iradesine dayalı bu gelişmeleri bir "dönüşüm" olarak değerlendiriyor ve kansız olmasına dikkat edilmesi gerektiğini savunuyor. Kırgızistanda, Akayev yönetiminin halk hareketiyle devrilmesi ve muhalefetin yönetimi ele geçirmesi, Ankara açısından ne anlam ifade ediyor? Dışişleri Bakanlığının üzerinde durduğu bir nokta
Demirelin yakın dostluk geliştirdiği liderlerden biri de Kırgızistan Devlet Başkanı Askar Akayevdi.Demirel, Kırgızistandaki gelişmeleri, Akayevin devrilmesini ve akıbetini nasıl görüyor? Orta Asya Türk cumhuriyetleriyle en fazla ilgilenen lider 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demireldi. Türk cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarına kavuştukları dönemde önce Başbakan, sonra Cumhurbaşkanı olan Demirel, yıllar boyu bu ülkeler ve liderleriyle sıcak ilişkisini sürdürdü. Dışa açılmalarında, uluslararası ilişkilerinde katkıda bulundu. Liderlerle kişisel dostluklar kurdu. 9. Cumhurbaşkanı Demirel, dünkü görüşmemizde yakın dostu Akayevle ilgili olarak şu değerlendirmeyi yaptı:"Akayev, çok iyi okumuş, çok iyi yetişmiş biriydi. İyi bir entelektüeldi. İyi bir Kırgız milliyetçisiydi. Yaptığı yanlıştı. Yanlışlarından biri, aday olmayacağım diye söz verdiği halde yeniden devlet başkanı olmak istemesiydi. Diğeri, geçen seçimlerde adayları lisan sınavına (Kırgız dilinde) sokması ve o sınavla adayları elemesiydi. Bunlar yanlıştı. Akayev, Kırgızistan için çok şey yapmıştır, her şeyi yapmıştır. Her şey yetmemiştir. Her şey de bazen yetmez. Fert başına milli gelir artmamış, düşmüştür. Ayrıca Kırgızistanda ikili