Sezer doğru yaptı

17 Mart 2005

Sezer, "Suriyeye gidecek misiniz?" diye soran gazeteci arkadaşımıza, "Gideceğiz elbette" yanıtını verdi.Cumhurbaşkanının "elbette" demesi önem taşıyor. Bu, "Sezer gitsin mi, gitmesin mi?" tartışmalarını kesip attığı gibi, ABD kaynaklı ima ve mesajlara da yanıt niteliği oluşturuyor.Cumhurbaşkanı Sezer, iki sözcüklü bu yanıtıyla Türkiyenin bir "muz cumhuriyeti" olmadığını bir kez daha göstermiş oldu.Sezer, doğrusunu yaptı...Türkiye Cumhuriyetine yakışan bir tutum sergiledi.Cumhurbaşkanının kararlaştırılmış bir iade-i ziyaret kararını bir başka devletin tartışma konusu yapması zaten kabul edilebilir bir durum değildi.Cumhurbaşkanının iade-i ziyareti ayrı, bu ziyarette vereceği mesajlar, izleyeceği politika ayrı konulardır.ABDnin, Türkiyenin Suriye politikasını netleştirmesine ilişkin mesajları ayrıdır...Washington, Irak konusunda Türkiyeyi dinlemedi. Iraka müdahale etmeden önce, Ankaranın yaptığı yakın işbirliği, savaşsız çözüm, danışma mekanizması gibi yaklaşımları dikkate almadı. "Ya benden yanasın, ya düşmandan" tavrı göstererek, bildiğini okudu. Bu tutumunu Irakı işgal ettikten sonra da sürdürdü. Gerek işgal öncesi, gerek sonrası dönemde Türk-Amerikan ilişkilerine güvensizlik

Yazının Devamı

Sezerin eğilimi

16 Mart 2005

Bu olasılık güçlü olmalı ki, Sezerin ziyaretini iptal edip etmeyeceği konusu gündeme taşındı. Ancak, Çankayadan yansıyan izlenim, Cumhurbaşkanı Sezerin bu ziyareti yapma eğiliminde olduğu...Sezerin Şam ziyareti çok önceden planlanmış, iade - i ziyaret niteliğinde ve bugüne kadar da altyapısı oluşturulmuş durumda. Sezerin Suriye veya bir başka ülkeye yapacağı ziyareti, ABDnin ilişkilerine göre ayarlaması elbette söz konusu olamaz. Bu ayrı bir konu...Kaldı ki, Sezerin Suriyeye gitmesini, Türkiyenin uluslararası ortak eğilimin tam aksi istikamete yöneldiğini göstermez. Türkiyenin tutumunu Sezerin ziyaretinden çok Şamda vereceği mesajlar belirleyecektir. Bu açıdan bakıldığında Ankaranın uluslararası ortak çizgiye ters bir noktada olmadığı görülecektir.Nitekim Türkiye, Dışişleri Bakanlığının 7 Martta dünyaya duyurduğu resmi açıklamayla Suriyenin Lübnandan çekilmesini öngören 1559 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararına verdiği desteği yinelerken, Şama bu karara gecikmeksizin uyması yani askerlerini hemen çekmesi çağrısını yapmıştı. Bu açıdan ABD Büyükelçisi Eric Edelmanın Şama baskı konusunda Türkiyeyi "uluslararası camianın dışındaymış gibi gösteren" açıklamaları Ankarada tepki topluyor.

Yazının Devamı

Telefon dinleme

15 Mart 2005

Bu alanlardan biri de telefonların dinlenmesi. Güvenlik görevlilerinin tabiriyle "teknik takip."Emniyet Genel Müdürlüğü, bu konuda yeni düzenlemeyle Avrupa ülkelerini karşılaştırmış.Olaya karşılaştırmalı bakınca konu daha iyi anlaşılıyor.Emniyet Genel Müdürlüğünün saptamaları şöyle:CMKde yeni düzenlemeyle telefon dinleme süresi 6 aya indirilmiş durumda. İngilterede bu süre 2 ay ve 1er ay uzatılabiliyor. Milli güvenlik ve ülkenin ekonomik selameti ile ilgili olarak 6 aylık uzatma da mümkün. Ayrıca acil durumlarda güvenlik kuvvetlerinin 2 günlük dinleme inisiyatifi de var.Almanyada ise dinleme için verilen ilk süre 3 ay. Mekânların dinlenmesi ise 1 aylık süreyle sınırlı. Dinlemenin nedeni devam ediyorsa 3er aylık uzatmalar mümkün.Fransada dinleme süresi ise 4 ay. İdari kararla dinleme yapılıyorsa süre 4 ayla sınırlı, ancak adli kararla yapılıyorsa 12 ay.Türkiyedeki yeni düzenlemeye göre, dinleme kayıtları, yok edilmesi halinde en geç 15 gün içinde takip edilen kişiye tebliğ ediliyor. Almanya ve Fransada ise şüpheliye hiçbir şekilde dinlendiğine ilişkin bilgi verilmesi zorunluluğu yok. İngilterede bilgi verme kişinin başvurusuna bağlı. Dinlendiğinden şüphe eden kişi şikâyetçi oluyor,

Yazının Devamı

Konya izlenimleri

13 Mart 2005

Hem kentin hem de insanlarının görüntüsü eskiye göre bir hayli farklı. Gecekondusuz bu kentimizin günlük yaşamında ve tercihlerinde de değişim gözleniyor.Konya ekonomisi, küreselleşmeye ayak uydurmuş görünüyor. Bir milyar doları bulan ihracatının yüzde 54ü Avrupa Birliği ülkelerine yapılıyor. Dünyanın her yerine mal üretiyor. Dünyaca ünlü sanayi firmalarına parça satıyorlar. Yine dünyaca ünlü giyim markaları için üretim yapıyorlar.İşadamları, genellikle özkaynakla çalışmayı yeğlediklerini, borçlanmayı sevmediklerini söylüyorlar. Kredi kullanmaktan da hoşlanmıyorlar. Zorunlu kalırlarsa yurtdışından kredi almayı yeğliyorlar.Acaba bu eğilim, "faizi günah saymaktan" veya "yurt dışındaki Türk vatandaşlarının tasarruflarını faizsiz bankacılık yöntemiyle kullanmanın kolaylığından" mı kaynaklanıyor?Konya Sanayi Odası Meclis Başkanı Ahmet Şekeroğlu, bu iki sorumuza da "Hayır" diye yanıt veriyor:"Hiç ilgisi yok. Yurtdışındaki vatandaşlarımızın tasarruflarıyla ilgili bazı talihsiz gelişmeler yaşandı ama bu Konyanın iş dünyası için genel bir durum değildir. Konyalı işadamının kredi kullanmaktan hoşlanmaması, fazla temkinli olmaktan kaynaklanır. İş dünyasının geleneğinde bu var. Konya en fazla

Yazının Devamı

Ermenistanın tavrı

12 Mart 2005

Bu gelişmeler karşısında Ankara da bir karşı girişimde bulundu. CHP lideri Deniz Baykalın, TBMMnin ortak kararıyla İngiltereye başvurma, Türk ve Ermeni bilim adamlarından oluşacak ortak bir araştırma komisyonu kurulması, ilgili bütün devletlerin arşivlerini açması önerisini Başbakan Erdoğan da sahiplendi.Her kafadan bir sesin çıktığı, devletlerin veya siyasi parti ve oluşumların kendi çıkarları doğrultusunda at oynatmaya çalıştığı bu iddialarla ilgili olarak ortak bir bilim adamları kurulu tarafından bütün arşivler incelenerek tarihe ışık tutulması yerinde bir öneridir. Erdoğan ve Baykalın bu ortak tutumu Türkiyenin "tarihle yüzleşmek"ten çekinmediği gibi, gerçeği arama niyetini de ortaya koyuyor. Başka türlü gerçek nasıl açığa çıkarılabilir ki?Bugüne kadar Ermenilerin soykırım iddiaları, tek taraflı yapılmış, bilimselliği tartışmalı, tarihi olmaktan çok siyasi nitelik taşıyan çalışmalara dayandırıldı. Bu çalışmaların bilimsellikten uzak olduğu da yine başka araştırmalarla katlandı. O halde, bütün arşivlerin açılması ve uluslararası saygınlığa sahip Türk ve Ermeni bilim adamlarının ortak bir çalışmayla tarihi aydınlatmaları yerinde olur.Ancak, Türkiyenin bu yöndeki girişimleri,

Yazının Devamı

Güvenlik zirvesi

11 Mart 2005

Erdoğanın başkanlığında, Adalet Bakanı Cemil Çiçek, İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, Jandarma Genel Komutanı Org. Fevzi Türkeri ve MİT Müsteşarı Şenkal Atasagunun katılımıyla yapılan toplantıda sadece 8 yönetmeliğin yeni yasalara göre yenilenmesi kararlaştırıldı.Yeni Türk Ceza Yasası, Ceza Muhakemesi Yasası, Cezaların İnfazına İlişkin Yasa ve önümüzdeki günlerde yasalaşması beklenen Denetimli Serbestlik Yasasının hükümlerine göre yönetmelikler yenilenecek.Yasalara uygun hale getirilecek olan yönetmelikler, güvenlik ve asayişle ilgili önemli alanları düzenliyor:Arama, ifade alma, yakalama, gözaltı, bilirkişi, adli kolluk, mahkeme kalemlerinin işleyişi gibi konular yeni yönetmeliklerle düzenlenecek. Örneğin, mahkemeler araya savcılık girmeden doğrudan yazışma yapabilecek. Bu düzenlemede 1 Nisan yasalarında olduğu gibi Avrupa Birliği normları esas alınıyor.Adalet Bakanı Cemil Çiçek, bu konuda bilgi verirken şu değerlendirmeyi yaptı:"Yapılan çalışmalar bir anlamda Avrupa hukukuyla uyumlaştırma olarak görülebilir. Zaten yargımız Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin denetime açık olduğu için bu uyumlaştırma ne kadar iyi olursa o kadar az sorun çıkar ve yargı kadar hızlı ve isabetle

Yazının Devamı

Kıbrısa imza

10 Mart 2005

ABnin yaklaşımı, Kıbrıs konusunda yeniden müzakerelerin başlayabilmesi için Ankaranın zaman yitirmeden ek protokolü imzalaması gerekiyor.Türkiye, 17 Aralıkta hem yazılı, hem sözlü olarak bu koşulu kabul ettiği için imzayı atacak ama bunu en az tepkiye yol açacak şekilde yapmanın yollarını arıyor.Birinci sorun, atacağı bu imzanın Güney Kıbrısı tanımak anlamına gelmediği tezini savunmak ve buna iç kamuoyunu inandırmak. Bu amaçla, imzayı atmakla birlikte protokole imzanın tanıma anlamına gelmediğine ilişkin bir rezerv koymayı düşündü. Ancak, AB, Ankaranın bu eğilimine yeşil ışık yakmadı. Şerh kabul etmedi.Geriye Türkiyenin imzayı attıktan sonra bir deklarasyon yayımlaması kaldı. İmzayı attık ama bu, Güney Kıbrısı tanıdığımız anlamında değildir, biçiminde bir açıklama yapması yeterli olur mu? Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Türkiyenin yapacağı böyle bir açıklamanın sadece Türkiyeyi bağlayacağını, AByi ve diğer ülkeleri bağlamayacağını açıkladı.Ankaranın, imzanın tanıma sonucu doğurmayacağı yorumunu güçlendirmek için uluslararası üne sahip bazı profesörlerden görüş almayı düşündüğü de kulislere yansıdı. Örneğin, İngiliz Profesör Mendelson, görüş alınması muhtemel isimlerden biri. Ankara,

Yazının Devamı

Çiçek ve Aksu

9 Mart 2005

Beyazıt Meydanından ekranlara yansıyan görüntüler, bir gün sonra Ankarada troyka toplantısında AB heyetinin sert tepkisine de neden olunca, "sıkıntı" büyüdü. Toplantı, Dışişleri Bakanı Abdullah Gülün, "Olayı halı altına süpürmeyeceğiz, soruşturacağız, tekrarı olmayacak" türünden yaklaşımlarıyla iptal edilmeden kurtuldu.Adalet Bakanı Cemil Çiçek ise polisin aşırı güç kullanmasının yanlış olduğunu vurgulamakla birlikte, olayın bir yönüne vurgu yapıldığını, diğer yönlerine hiç bakılmadığını belirtiyor.Çiçek, dünkü görüşmemizde, "yere düşmüş birine tekme atılmasının, coplanmasının" elbette savunulacak bir yönü olmadığını vurgulamakla birlikte, olayda "provokasyon" kuşkusunun yüksek olduğunu da ifade etti. Çiçek, şu değerlendirmeyi yaptı:"Olayın bütününü görüp öyle değerlendirmek gerekir. Orada bazı polislerin bireysel olarak, hangi psikolojiyle hareket ettiği belli olmayan şekilde davranmalarına bakarak bütün polis teşkilatını itham etmemek gerekir. Biz o davranışları yapan polislere eline sağlık demedik, demeyiz de. Fakat bu olaylara veya bu polislere bakıp Türkiyede işkence, kötü muamele, şiddet politikası var denemez. Biz hükümet olarak da, insan olarak da şiddetten yana olamayız.

Yazının Devamı