Ağır borç yükünün ülkeleri nasıl zor duruma soktuğunu başta gelen örneklerinden biri de Türkiye oldu. Türkiye, bu baskı altında siyasi kararlar almaya zorlandı.Kim ne derse desin eğer Türkiye dış borç yükü ağır olmayan, ekonomisi üretken, güçlü bir yapıya sahip bir ülke olsaydı, sesi ve tavrı daha gür çıkardı.Türkiyenin savaş koşullarında nasıl zorlandığı ortaya çıkınca birçok insanın aklına "Türkiye bu borç yükünden kurtulmalı ama nasıl" sorusu geldi.Son zamanlarda bazı sivil toplum kuruluşlarının öncülüğünde çözüm önerileri geliştiriliyor. Bu borç yükünden elbette halk sorumlu değil. Buna karşın ulusal sorunlarla karşılaşıldığında nasıl katkıda bulunabileceğini düşünüyor.Bu bağlamda geliştirilen bazı düşünceler Başbakan Tayyip Erdoğana iletilmiş durumda. Başbakan Erdoğan, bu düşüncelerin, projelerin hayata geçirilip geçilemeyeceği konusunda bir çalışma yapılmasını da istemiş.Bunlardan iki tanesi düşünce olarak biraz daha olgunlaşmış görünüyor:1- Ulusal birlik bonosu çıkarmak,2- Bağış tekliflerini organize ederek bir kampanyaya dönüştürmek.Birincisi doğrudan bono ihraç ederek vatandaşa borçlanmak düşüncesi. En küçüğü 100 dolarlık olmak üzere döviz cinsinden çıkarılacak Hazine
<#comment>#comment> Ekonomik bağımlılığın, özellikle savaş koşullarında nasıl siyasi bağımlılığa dönüştüğünü Irak sorununda da görüp yaşadık.
Ağır borç yükünün ülkeleri nasıl zor duruma soktuğunu başta gelen örneklerinden biri de Türkiye oldu. Türkiye, bu baskı altında siyasi kararlar almaya zorlandı.
Kim ne derse desin eğer Türkiye dış borç yükü ağır olmayan, ekonomisi üretken, güçlü bir yapıya sahip bir ülke olsaydı, sesi ve tavrı daha gür çıkardı.
Türkiye’nin savaş koşullarında nasıl zorlandığı ortaya çıkınca birçok insanın aklına "Türkiye bu borç yükünden kurtulmalı ama nasıl" sorusu geldi.
Son zamanlarda bazı sivil toplum kuruluşlarının öncülüğünde çözüm önerileri geliştiriliyor. Bu borç yükünden elbette halk sorumlu değil. Buna karşın ulusal sorunlarla karşılaşıldığında nasıl katkıda bulunabileceğini düşünüyor.
Bu bağlamda geliştirilen bazı düşünceler Başbakan Tayyip Erdoğan’a iletilmiş durumda. Başbakan Erdoğan, bu düşüncelerin, projelerin hayata geçirilip geçilemeyeceği konusunda bir çalışma yapılmasını da
Gül, önce Kuzey Irakla ilgili durumu özetledi: "Sayın Halilzad, görüşmeleri sürdürüyor. Ankaranın görüşlerini aldı, Kuzey Iraka gitti, yeniden geldi. Görüşmeler sürecek. Durum şudur: Tutumumuz gayet açık. Hem ABDye hem de Kuzey Iraktaki gruplara bunu ilettik. Dediğimiz şu: Bir büyük göç dalgasını önleyebilecekseniz, oradaki grupların birbirine saldırması söz konusu olmayacaksa, Türkmenlerin güvenliğine dönük bir tehlike oluşmayacaksa, Musul ve Kerkük konusundaki duyarlılığımıza uygun davranılabilecekse, sorun yok. ABDye de, Kuzey Iraktaki gruplara da söylediğimiz budur. Ama bunlar sağlanamaz ve Türkiyenin kırmızı çizgiler olarak belirlediği duyarlılık konularında iş kontrolden çıkarsa, o zaman Türkiye kendi kararını kendi verir. Bunu çok iyi biliyorlar." Savaşın bu aşamasında Ankara durumu nasıl görüyor? Kuzey Irakla ilgili çalışmalar ne aşamada? Türkiyenin gönderdiği ve aldığı mesajlar nedir? ABD ile ilişkiler hangi yöne doğru gelişiyor? Bu soruların yanıtlarını alabilmek amacıyla Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gülle görüştük. Peki bu duruma karşın Halilzadın yürüttüğü görüşmelerin içeriği ve amacı nedir? - Onu şöyle izah edebiliriz: İleride Türkiyenin de
<#comment>#comment> Savaşın bu aşamasında Ankara durumu nasıl görüyor? Kuzey Irak’la ilgili çalışmalar ne aşamada? Türkiye’nin gönderdiği ve aldığı mesajlar nedir? ABD ile ilişkiler hangi yöne doğru gelişiyor? Bu soruların yanıtlarını alabilmek amacıyla Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’le görüştük.
Gül, önce Kuzey Irak’la ilgili durumu özetledi:
"Sayın Halilzad, görüşmeleri sürdürüyor. Ankara’nın görüşlerini aldı, Kuzey Irak’a gitti, yeniden geldi. Görüşmeler sürecek. Durum şudur: Tutumumuz gayet açık. Hem ABD’ye hem de Kuzey Irak’taki gruplara bunu ilettik. Dediğimiz şu: Bir büyük göç dalgasını önleyebilecekseniz, oradaki grupların birbirine saldırması söz konusu olmayacaksa, Türkmenlerin güvenliğine dönük bir tehlike oluşmayacaksa, Musul ve Kerkük konusundaki duyarlılığımıza uygun davranılabilecekse, sorun yok. ABD’ye de, Kuzey Irak’taki gruplara da söylediğimiz budur. Ama bunlar sağlanamaz ve Türkiye’nin kırmızı çizgiler olarak belirlediği duyarlılık konularında iş kontrolden çıkarsa, o zaman Türkiye kendi kararını kendi verir. Bunu çok iyi biliyorlar."
-
- Bakın bu fotoğrafta binanın bombalamadan önceki halini görüyorsunuz. Bakın şimdi de bombalandıktan sonraki hali. Dikkat ederseniz, bina kompleksi içinde sadece hedefler vurulmuş, binanın duvarlarına bile zarar verilmemiştir.General bu sözlerinden sonra neredeyse alkış bekliyor.Bekliyor ki, ABD uçaklarının bina duvarlarına karşı bile gösterdikleri bu hassasiyet takdirle karşılansın. Öyle ince ayar bombalama yaptıkları bütün dünya tarafından görülsün ve ayakta alkışlansın.ABDli generallerin seçtikleri bombalamadan önce - bombalamadan sonra, kareleri ile televizyon ekranlarına yansıyan vahşet sahneleri karşısında insan, "alay mı ediyorsunuz" demekten kendini alamıyor.Basın karşısında duvar hesapları yapan ABD generalleri, herhalde, naklen yayınlarda dünyanın içini buran çığlıkları görmüyorlar. Dicle kıyısında duvarı sağlam bırakmaya çalışan ABD, pazar yerlerine inen füzelerden haberdar değil, herhalde...Pazar yerlerinden ve morglardan ekrana yansıyan görüntülere ne "şok" ne "dehşet" demek mümkün. Düpedüz vahşet...Morg çekmecelerine çifter çifter sıralanmış çocuk ölülerine ne diyeceksiniz?"Şok" mu?"Dehşet" mi?"Iraka gelen özgürlük" mü?Beş yaşına gelmemiş çocuk cesetleriyle mi, ABD,
<#comment>#comment> Katar’da her gün basının karşısına çıkan ABD generalleri büyük bir "gururöla anlatıyorlar:
- Bakın bu fotoğrafta binanın bombalamadan önceki halini görüyorsunuz. Bakın şimdi de bombalandıktan sonraki hali. Dikkat ederseniz, bina kompleksi içinde sadece hedefler vurulmuş, binanın duvarlarına bile zarar verilmemiştir.
General bu sözlerinden sonra neredeyse alkış bekliyor.
Bekliyor ki, ABD uçaklarının bina duvarlarına karşı bile gösterdikleri bu hassasiyet takdirle karşılansın. Öyle ince ayar bombalama yaptıkları bütün dünya tarafından görülsün ve ayakta alkışlansın.
ABD’li generallerin seçtikleri bombalamadan önce - bombalamadan sonra, kareleri ile televizyon ekranlarına yansıyan vahşet sahneleri karşısında insan, "alay mı ediyorsunuz" demekten kendini alamıyor.
Basın karşısında duvar hesapları yapan ABD generalleri, herhalde, naklen yayınlarda dünyanın içini buran çığlıkları görmüyorlar. Dicle kıyısında duvarı sağlam bırakmaya çalışan ABD, pazar yerlerine inen füzelerden haberdar değil, herhalde...
Askeri uzmanlar buna yığınakta hata, diyorlar. Hem güneyde yeterince yığınak yapmadan, hem de kuzeyden güçlü bir cephe açacak koşulları oluşturmadan savaşı başlatmalarının büyük hata olduğunu söylüyorlar.ABD ve İngiliz güçlerinin karşılaştıkları zorluklar, sert direniş de uzmanları doğruluyor.Askeri açıdan yapılan hatalar bir yana...ABDnin siyasi hesaplarının da isabetli olmadığı ortaya çıkıyor. Örneğin, savaş başladığında Irak halkının müttefik güçlerin yanına geçeceği, Şiilerin çoğunlukta olduğu güneyde çiçeklerle karşılanacakları ve iç dinamiklerin harekete geçmesiyle Saddamın kolayca devrileceği hesabı... Buna bağlı olarak Irak ordusunun da namlularını Saddama çevireceği beklentisi...Bu öngörü ve hesapların doğru çıkmadığı anlaşıldı.Bundan da önemlisi ABD ve İngilterenin savaş sonrası hesaplarının da doğru çıkmayacağı olasılığı.ABD ve İngiltere, teknolojinin son "harikası" silahlarla Iraka çullanmış durumdalar. Belki sonuçta askeri olarak üstün gelecekler. Düşündüklerinden daha ağır kayıplarla, daha çok zaman ve kaynak harcayarak.Peki sonra ne olacak?ABD ve İngiltere nereye oturacaklar?Üzerine rahatlıkla yerleşebilecekleri bir toplumsal ve siyasal zemin bulabilecekler mi veya
<#comment>#comment> Savaşın gidişinden anlıyoruz ki, ABD başlangıçta önemli hatalar yaptı.
Askeri uzmanlar buna yığınakta hata, diyorlar. Hem güneyde yeterince yığınak yapmadan, hem de kuzeyden güçlü bir cephe açacak koşulları oluşturmadan savaşı başlatmalarının büyük hata olduğunu söylüyorlar.
ABD ve İngiliz güçlerinin karşılaştıkları zorluklar, sert direniş de uzmanları doğruluyor.
Askeri açıdan yapılan hatalar bir yana...
ABD’nin siyasi hesaplarının da isabetli olmadığı ortaya çıkıyor. Örneğin, savaş başladığında Irak halkının müttefik güçlerin yanına geçeceği, Şiilerin çoğunlukta olduğu güneyde çiçeklerle karşılanacakları ve iç dinamiklerin harekete geçmesiyle Saddam’ın kolayca devrileceği hesabı... Buna bağlı olarak Irak ordusunun da namlularını Saddam’a çevireceği beklentisi...
Bu öngörü ve hesapların doğru çıkmadığı anlaşıldı.