Akışık, kendisine verilen misyonu yavaş yavaş tamamladığı düşüncesinde. Ziraat ve Halk bankalarını normal piyasa bankaları konumuna getirmiş, açıklarını kapatmış, hatta kara geçirmiş durumda.Akışık, dünkü konuşmamızda, g"reve geldiği gün karşılaştığı tablo ile bugünkü tablo hakkında çarpıcı bilgiler verdi. Türkiye'nin yaşadığı kasım ve şubat krizlerinin nedenlerini anlattı.Vural Akışık, g"reve geldiği gün kamu bankalarında g"rdüğü durumu ş"yle "zetledi: "Ben g"reve geldiğimde iki banka her gün sabahtan "ğle saatlerine kadar 20 milyar dolar bulmak zorundaydılar. Genel müdürlerin, müdürlerin tek uğraşı buydu. Her gün "ğle saatlerine kadar bu parayı bulamazlarsa sistem kilitleniyordu. Nitekim, kasım ve şubat aylarında bu parayı bulamadıkları için Türkiye krize girdi. Yoksa Çankaya'da Anayasa kitapçığı tartışmasından değil. Sayın Sezer'le Sayın Ecevit arasında bu tartışma geçmemiş olsaydı bile, bir başka gerekçeyle Türkiye yine krize girerdi. Dediğim gibi bu para bulunamadığı için Türkiye krize sürüklendi." Vural Bey'e sorduk:- Bu parayı neden ve her gün bulmak zorundaydılar?- Yıllarca birikmiş olan borçlar yüzünden. Ziraat ve Halk bankaları 1991'den sonra bütçeden karşılanamayan ama
<#comment>#comment>Kamu Bankaları Ortak Yönetim Kurulu Başkanı Vural Akışık görevinde 11 ayını doldurdu. Nisan ayında birinci yılını dolduracak. Bu süre zarfında Türkiye'nin "kara delik"lerinden biri olarak bilinen kamu bankalarını dipsiz kuyu olmaktan kurtarmış görünüyor.
Akışık, kendisine verilen misyonu yavaş yavaş tamamladığı düşüncesinde. Ziraat ve Halk bankalarını normal piyasa bankaları konumuna getirmiş, açıklarını kapatmış, hatta kara geçirmiş durumda.
Akışık, dünkü konuşmamızda, göreve geldiği gün karşılaştığı tablo ile bugünkü tablo hakkında çarpıcı bilgiler verdi. Türkiye'nin yaşadığı kasım ve şubat krizlerinin nedenlerini anlattı.
Vural Akışık, göreve geldiği gün kamu bankalarında gördüğü durumu şöyle özetledi:
"Ben göreve geldiğimde iki banka her gün sabahtan öğle saatlerine kadar 20 milyar dolar bulmak zorundaydılar. Genel müdürlerin, müdürlerin tek uğraşı buydu. Her gün öğle saatlerine kadar bu parayı bulamazlarsa sistem kilitleniyordu. Nitekim, kasım ve şubat aylarında bu parayı bulamadıkları için Türkiye krize girdi. Yoksa Çankaya'da Anayasa kitapçığı tartışmasından değil. Sayın Sezer'le Sayın Ecevit arasında bu tartışma geçmemiş olsaydı bile, bir
"İşte Türkiye'nin katma değeri; İstanbul ruhu." Verheugen, Türkiye'nin İstanbul toplantısıyla yarattığı atmosferi "vdükten sonra, Avrupa Birliği'ne üyelik sürecini de şu benzetmeyle tanımlıyor: "šlkeleri, yarış eden arabalar gibi g"rmemek gerekir. Bir anda sıfır kilometreden 100 kilometre sürate çıkmalarını beklemek yanlış olur. ™nemli olan bir anda 100 kilometreye fırlamak değil süreci hızlandırmaktadır. Bu açıdan bakıldığında Türkiye'nin mesafe aldığı g"rülecektir." İstanbul toplantısının yarattığı olumlu hava, Verheugen'in Ankara temaslarına da yansımış g"rünüyor. Dışişleri, bu etkiden ve zamanlamadan çok memnun.Dışişleri Bakanı İsmail Cem, dünkü g"rüşmemizde, toplantının amacına ulaştığını, Türkiye'nin ev sahipliğinde, dünyaya ter"rle mücadele, barış, uzlaşı, medeniyetlerin çatışması değil bulaşması mesajlarının verildiğini ve yeni bir platform yaratıldığını kaydetti.Cem, toplantıya g"sterilen ilgi ve üst düzey katılımdan da çok memnun g"rünüyor.Dışişleri yetkilileri, BM Genel Sekreteri Kofi Annan, ABD eski Başkanı Clinton, Rusya ve Ukrayna dışişleri bakanlarının da yakından ilgilendiklerini, son ana kadar Clinton'ın toplantıya katılma eğilimini sürdürdüğünü
Bu soruya yanıt ararken "ğrendik ki, Türkiye, bu toplantıya ABD'yi de katmak istemiş. Bu amaçla Washington'da yapılan nabız yoklamasında sıcak bir ilgi g"remeyince, ABD'ye resmi davet yapılmamış. Washington'un İstanbul toplantısı fikrini beğendiği, olumlu bulduğu, ancak b"yle bir platformda "zellikle İsrail - Filistin sorunu konusunda sıkıştırılmaktan çekindiği için uzak durmayı yeğlediği belirtiliyor.ABD resmi katılımcı olarak İstanbul'da bulunma eğilimi g"stermeyince, Ankara, toplantıya ABD eski Başkanı Clinton'ı davet etmeyi düşünmüş ve girişimde bulunmuş. Clinton'ın İstanbul toplantısında konuşması talep edilmiş. Ancak alınan yanıt, Türkiye'nin pek alışkın olmadığı "koşullu evet" olmuş. Clinton, İstanbul toplantısında konuşmak için 50 bin dolar talep etmiş. Geleneklerimize pek uygun düşmeyen bu koşul karşısında Clinton'ın davet edilmesinden de vazgeçilmiş.İstanbul toplantısı ruhunda dinleri buluşturma fikrinin de bulunduğunu s"yleyebiliriz. Bu amaçla Türkiye'nin girişimlerinden biri de Papa'yı bu toplantıya katmak olmuş. Papa'yla birlikte Diyanet İşleri Başkanı'nın da toplantıda yer alması düşünülmüş. Ancak, Papa'yı davet girişiminden sonuç alınamayınca, dini liderleri de
<#comment>#comment>Avrupa Birliği ve İslam Konferansı Örgütü ülkelerini bir araya getiren ve "medeniyetler buluşması" olarak nitelenen İstanbul toplantısında ABD neden yoktu?
Bu soruya yanıt ararken öğrendik ki, Türkiye, bu toplantıya ABD'yi de katmak istemiş. Bu amaçla Washington'da yapılan nabız yoklamasında sıcak bir ilgi göremeyince, ABD'ye resmi davet yapılmamış. Washington'un İstanbul toplantısı fikrini beğendiği, olumlu bulduğu, ancak böyle bir platformda özellikle İsrail - Filistin sorunu konusunda sıkıştırılmaktan çekindiği için uzak durmayı yeğlediği belirtiliyor.
ABD resmi katılımcı olarak İstanbul'da bulunma eğilimi göstermeyince, Ankara, toplantıya ABD eski Başkanı Clinton'ı davet etmeyi düşünmüş ve girişimde bulunmuş. Clinton'ın İstanbul toplantısında konuşması talep edilmiş. Ancak alınan yanıt, Türkiye'nin pek alışkın olmadığı "koşullu evet" olmuş. Clinton, İstanbul toplantısında konuşmak için 50 bin dolar talep etmiş. Geleneklerimize pek uygun düşmeyen bu koşul karşısında Clinton'ın davet edilmesinden de vazgeçilmiş.
İstanbul toplantısı ruhunda dinleri buluşturma fikrinin de bulunduğunu söyleyebiliriz. Bu amaçla Türkiye'nin girişimlerinden biri de Papa'yı
<#comment>#comment>Avrupa Birliği ve İslam Konferansı ülkelerini bir araya getiren "İstanbul toplantısı"nı düzenleyen Dışişleri Bakanı İsmail Cem ve emeği geçen Dışişleri görevlilerini kutlamak gerekiyor.
11 Eylül sonrasında gündeme gelen "uygarlıklar çatışması" tartışmaları içinde böyle bir toplantıyı düzenlemek ve geniş katılımla gerçekleştirmek kutlanması gereken bir olaydır.
Batı'yla İslam dünyasını bir araya getiren "İstanbul toplantısı"na süreklilik kazandırılması, kurumlaştırılması ve zaman zaman liderler düzeyinde gerçekleştirilmesi hem Türkiye, hem Batı, hem de İslam dünyası için "uzlaşma zeminine" dayalı etkin bir platform haline getirilebilir. Getirilmesinde yarar vardır.
Bu toplantıya Türkiye'nin öncülük ve ev sahipliği yapmasının özel önemi ve mesajı üzerinde de durmak gerekli. 11 Eylül'ün dünya gündemine taşıdığı dinler veya uygarlıklar arası çatışma tezine karşı verilebilecek en somut yanıt Türkiye'dir. Batı ile İslam dünyasını, bünyesinde laik ve demokratik bir rejimle barındırabilen tek örnek olarak Türkiye Cumhuriyeti, bu özelliğiyle model oluşturan bir ülkedir.
Biraz da 11 Eylül'ün etkisiyle bütün İslam dünyasını terör kaynağı olarak gören Batılı
- Son günlerdeki gelişmeler piyasaların Irak konusunda olumsuz etkilendiğini g"steriyor. Bu nasıl gelişir?Serdengeçti şu yanıtı veriyor:- Bunlardan etkilenmesi normaldir, gelişmelerin seyrine g"re belli derecede etkilenir. Ancak "nlemler alınırsa bu en aza iner.Serdengeçti'nin yanıtından sonra Devlet Bakanı Kemal Derviş s"z alarak Başbakan Ecevit'e şu değerlendirmeyi yapıyor:- Ekonomi güçlendirilirse elbette daha az etkileniriz. Ancak, Irak konusunun sürekli gündemde tutulması ekonomiyi şimdiden olumsuz etkilemeye başladı. Dış dünyada Irak konusunu bu kadar gündemde tutan ülke yok. Dış basın bizim kadar geniş yer vermiyor. Sayın Başbakan, Irak konusunu biz de gündemden düşürsek daha iyi olur.Ecevit'in, Derviş'e yanıtı ise ş"yle oluyor:- Haklısınız. Ben de bunun farkındayım. Ama Türkiye'nin konumu diğer ülkelerden farklı. Irak'tan en fazla etkilenen ülke biziz. Irak sınır komşumuz. Bu nedenle Irak konusuna Türkiye daha yakın ilgi g"steriyor.Serdengeçti'nin yaptığı sunuş ise şu ana kadar alınan sonuçların Türkiye'nin doğru yolda ilerlediği biçiminde yorumlanıyor.Serdengeçti, Türkiye'nin bir süre sonra enflasyon hedeflemesine geçebileceğini, ancak bunun "nkoşulları bulunduğunu
Abdullah ™calan'ın kamuoyuna yansıyan son demeci, PKK'nın uzun bir süreden beri yürüttüğü hazırlıkların son aşamasına gelindiğini ve isim değişikliğiyle yeni bir politikaya y"nelineceğini bildiriyor.Bu demeç, üzerinde durulması ve dikkatli analiz edilmesi gereken bir açıklama niteliğinde...Anlaşılıyor ki, Avrupa'da ter"r listesine girmeyen PKK, ismini de değiştirerek "ter"r "rgütü" damgasından kurtulma çabası içindedir. Bu çabanın Avrupa'nın tutumuyla desteklendiği ve destekleneceği de açıktır. PKK, ismiyle birlikte geçmişini, sicilini unutturmaya ve bir siyasi parti kimliği kazanmaya çalışmaktadır. Bu amacına en azından Avrupa'da zorlanmadan ulaşabilmesi küçük bir olasılık değildir.™calan, bu ABD ve Yunanistan'ı "kendilerini satmakla" suçlayan açıklamasıyla, Avrupa'ya daha yakın durduğunu hissettirmekte ve ayrıca Türk kamuoyuna da ince mesajlar g"ndermektedir.Bu mesajlardan en dikkat çekenleri Cumhurbaşkanı Sezer ve Genelkurmay'la ilgili olanıdır. ™calan, "yolsuzluk ve hırsızlığa bulaşmamış Kuvayı Milliyeci Kemalistler" tanımına soktuğu Türk silahlı Kuvvetleri ile bunun hukuktaki temsilcisi olarak nitelediği Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e, "sıcak" mesajlar