<#comment>#comment>Kamu Bankaları Ortak Yönetim Kurulu Başkanı Vural Akışık'ın, kamu bankaları kara deliğinin kapandığını ve yükün sıfırlandığını açıklamasından sonra Ziraat Bankası eski Genel Müdürü Osman Tunaboylu da bir değerlendirme gönderdi.
Tunaboylu, kamu bankalarının yük olmaktan çıkarılmasından büyük mutluluk duyacağını belirttiği yazısında bazı kaygılarını da dile getiriyor. Tunaboylu'nun kaygısı, sorunların köklü çözümlere kavuşturulmak yerine başka bir yere taşınması...
Tunaboylu, Şubat 2001 krizi öncesinde ekonomik sorunların çözülmek yerine "halının altına süpürüldüğü"nü vurgulayarak şöyle diyor:
"Şubat 2001 sonrasında uygulanan çözümler dikkatle incelendiğinde, sorunların gerçekte çözülmediği, fakat başka yerlere taşındığı görülüyor. Yani şimdi taşıma devrindeyiz. Örneğin kamu bankalarının sorunlarını çözdük, diyoruz. Peki nasıl yaptık bu işi? Yaptığımız şu: Kamu bankalarının görev zararı alacaklarını yüksek getirili devlet iç borçlanma senetleriyle ödeyip tasfiye ettik. Verilen senetlerin bir kısmını TC Merkez Bankası satın aldı. Kamu bankaları Merkez Bankası'ndan aldıkları bu para ile ikincil piyasaya olan borçlarını ödeyerek kapattı. Böylece kamu
Tartışılan idam cezası mı?Aslında değil...Tartışma Abdullah ™calan hakkında verilen idam cezasıdır.™calan'ın idam cezası olmasa, bugünkü tartışmanın boyutu farklı olurdu.Türkiye 1984 yılından bu yana idam cezasını fiilen uygulamıyor. Toplumda genel olarak idam cezasının kaldırılması y"nünde bir eğilim olduğu da g"zleniyor.Ancak, ™calan, PKK ve ter"r eylemleri, Türkiye'nin idam cezasını tümüyle hukukundan çıkarmasını engelliyor.Siyasi partilerin bugünkü tavırlarını belirleyen de yine ™calan'ın idam cezası olduğunu s"yleyebiliriz.™zellikle Avrupa Birliği'ne giriş sürecinde idam cezasını ısrarla savunan bir parti yok. İdam cezasının kaldırılmasına karşı çıkan partilerin gerekçesi ise idam cezasından yana olmaları değil, ™calan'ın idam cezasını kaldıran parti konumuna düşmekten çekinmeleri. Partilerinin b"yle bir karar karşısında oy kaybedeceklerini düşünmeleri.Bu noktada MHP'nin "zel bir yeri olduğunu da belirtmek gerekli. MHP'nin ideolojisi ve dayandığı taban ™calan ve PKK konusunda esnekliğe izin verecek nitelikte değil. Varlık nedenini, "zellikle de 1999 seçimlerindeki başarısını büyük "lçüde PKK karşıtlığına borçlu olan MHP'den, ™calan'ın da yararlanacağı şekilde idam cezasının
<#comment>#comment>Türkiye, Avrupa Birliği'ne verdiği program doğrultusunda idam cezasının kaldırılmasını tartışıyor.
Tartışılan idam cezası mı?
Aslında değil...
Tartışma Abdullah Öcalan hakkında verilen idam cezasıdır.
Öcalan'ın idam cezası olmasa, bugünkü tartışmanın boyutu farklı olurdu.
Türkiye 1984 yılından bu yana idam cezasını fiilen uygulamıyor. Toplumda genel olarak idam cezasının kaldırılması yönünde bir eğilim olduğu da gözleniyor.
Bu yazım üzerine, Halk Bankası eski Genel Müdürü Yenal Ansen'den bir mektup aldım. Ansen, Türkiye'de krizin nedeninin kamu bankaları olduğu g"rüşünü reddettiği gibi aksine kamu bankalarının kriz mağduru olduklarını "ne sürüyor ve Hazine faiz "demeleriyle yaratılan yüksek rantın kimlerce paylaşıldığını soruyor.Ansen'in yaklaşımını ve sorularını "zetleyerek aktarıyorum: "Yakın geçmişimize kadar k"ylüden esnafa, çiftçiden tüccara toplum çoğunluğunun yaşamında vazgeçilmez bir yeri olan kamu bankalarının bankacılıkta "ncü olduğu, ülkemizin sosyo - ekonomik gelişmesinde hiç kimsenin inkar edemeyeceği katkıları bulunduğu, dış dünyada ve uluslararası finans çevrelerinde yüksek kredibilitelerinin oluştuğu, ekonomik krizler ve doğal afetler gibi zor d"nemlerde de "ncelikle kamu bankalarının g"revlendirildikleri çok çabuk unutulmakta ve ülkemizin başına gelen bütün felaketlerin tek sorumlusu ve kara delik olarak tanımlanmasında hiç beis g"rülmemektedir.Krizin sorumluluğu kamu bankaları üzerine yıkılırken, 90'lı yıllarda yarattığımız paradan para kazanma anlayışı ile yüksek faiz - sıcak para ilişkilerini ve bankacılığın bir nevi BANKERLİĞE d"nüştüğünü, dünya ülkelerinde 5 - 10 arası seyreden
<#comment>#comment>Kamu Bankaları Ortak Yönetim Kurulu Başkanı Vural Akışık, göreve geldiğinde Ziraat Bankası ile Halk Bankası'nın her gün 20 milyar dolar borçlanarak, çarkı çevirmeye çalışan bir durumda bulduğunu söylemişti. Bu durumun yılların birikimi ile oluştuğunu belirtmiş ve Türkiye'de krizin bir gün bu paranın bulunamaması nedeniyle patladığını kaydetmişti. Şimdi kamu bankalarını bu yükten kurtardıklarını ve düzlüğe çıkardıklarını da eklemişti. Akışık, artık görevini tamamladığı düşüncesinde olduğunu belirterek, bu görüşlerini yansıtmıştım.
Bu yazım üzerine, Halk Bankası eski Genel Müdürü Yenal Ansen'den bir mektup aldım. Ansen, Türkiye'de krizin nedeninin kamu bankaları olduğu görüşünü reddettiği gibi aksine kamu bankalarının kriz mağduru olduklarını öne sürüyor ve Hazine faiz ödemeleriyle yaratılan yüksek rantın kimlerce paylaşıldığını soruyor.
Ansen'in yaklaşımını ve sorularını özetleyerek aktarıyorum:
"Yakın geçmişimize kadar köylüden esnafa, çiftçiden tüccara toplum çoğunluğunun yaşamında vazgeçilmez bir yeri olan kamu bankalarının bankacılıkta öncü olduğu, ülkemizin sosyo - ekonomik gelişmesinde hiç kimsenin inkar edemeyeceği katkıları bulunduğu, dış dünyada
Gümrükte, trafikte, adliyede, belediyede, hastanede işlerin rüşvetle g"rüldüğü bir kez daha anlaşıldı. Tabii, günlük işleyişte alınan bu rüşvetlerin küçük tutarlar olduğu da biliniyor. Küçük memurun aldığı küçük rüşvetler. Rüşvetin küçük olması elbette niteliğini değiştirmez. Ama TESEV'in anketinin "büyük rüşvetleri" içermediğini de unutmamak gerekir.Büyük rüşvetler anketlere girecek kadar sayıca fazla değildir ama nitelik ve tutar olarak çok büyüktür. O kadar ki, Türkiye'de ekonomik krizin fakt"rlerinden birinin "yolsuzluk ekonomisi" olduğu bilim adamlarınca da, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafında da ifade edildi.Türkiye'de, banka - mafya - siyaset üçgeninde d"nen rüşvet ve yapılan diğer yolsuzluk ve usulsüzlükler ortaya tam olarak d"külmedikçe, gerçek bir "rüşvet haritası" çıkarmak olanaksızdır.TESEV'in anketi ""teki rüşvet" i kapsamıyor. Zaten, bu rüşvet de anketle ortaya çıkmaz, araştırmayla, soruşturmayla çıkarılabilir.Bir gümrük memurunun veya bir belediye g"revlisinin veya bir adliye katibinin veya bir hastane hizmetlisinin sıra kaydırmak için aldığı rüşveti yakalamak, onunla mücadele etmek ve gereğini yapmak kolay bir iştir. Ama, ""teki rüşvet"i yakalamak,
<#comment>#comment>Türkiye Sosyal ve Ekonomik Etüdler Vakfı'nın (TESEV) işadamlarıyla yaptığı anketin sonuçları, günlük yaşamdaki rüşvet yaygınlığını ortaya koydu.
Gümrükte, trafikte, adliyede, belediyede, hastanede işlerin rüşvetle görüldüğü bir kez daha anlaşıldı. Tabii, günlük işleyişte alınan bu rüşvetlerin küçük tutarlar olduğu da biliniyor. Küçük memurun aldığı küçük rüşvetler. Rüşvetin küçük olması elbette niteliğini değiştirmez. Ama TESEV'in anketinin "büyük rüşvetleri" içermediğini de unutmamak gerekir.
Büyük rüşvetler anketlere girecek kadar sayıca fazla değildir ama nitelik ve tutar olarak çok büyüktür. O kadar ki, Türkiye'de ekonomik krizin faktörlerinden birinin "yolsuzluk ekonomisi" olduğu bilim adamlarınca da, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafında da ifade edildi.
Türkiye'de, banka - mafya - siyaset üçgeninde dönen rüşvet ve yapılan diğer yolsuzluk ve usulsüzlükler ortaya tam olarak dökülmedikçe, gerçek bir "rüşvet haritası" çıkarmak olanaksızdır.
TESEV'in anketi "öteki rüşvet"i kapsamıyor. Zaten, bu rüşvet de anketle ortaya çıkmaz, araştırmayla, soruşturmayla çıkarılabilir.
Bir gümrük memurunun veya bir belediye görevlisinin veya bir adliye
<#comment>#comment>Türkiye Sosyal ve Ekonomik Etüdler Vakfı'nın (TESEV) 1200 işadamıyla yaptığı anket sonuçları Türkiye'de rüşvetin ne kadar yaygın olduğunu ortaya koydu. Anket, işadamlarıyla değil sıradan vatandaşlarla yapılsa rüşvetin yaygınlığı daha da büyük çıkardı.
Kamu kurumlarında rüşvetin yaygınlık sıralaması şöyle :
Gümrük, trafik polisi, tapu daireleri, vergi daireleri, devlet hastaneleri, hukuk sistemi, elektrik hizmetleri...
Anket sonuçları toplumdaki yaygın kanıyla örtüşüyor.
Adı anıldığında akla "rüşvet"in geldiği ve neredeyse doğal karşılandığı kamu kurumları üst sıralarda yer almışlar.
Elbette bu kurumlarda çalışan herkesin rüşvet aldığını söylemek mümkün değil.