<#comment>#comment>Milli Güvenlik Kurulu'nun geçen ayki toplantısında, Güneydoğu bağlamında HADEP'e dikkat çekildiğini belirtmiştik. Güneydoğu'nun bir siyasi coğrafyaya dönüştürülmesi ve HADEP dışındaki partilerin bu bölgede varlık gösteremeyişleri analiz ediliyor. Varılan sonuç HADEP dışındaki partilerin bölgeyle siyasi bir bağ kuramadıkları ve bunun üzerinde yeterince durmadıkları yönünde.
Geçtiğimiz MGK toplantısında bazı komutanlar bu sonuç ve analiz üzerinde durdular. Yarın yapılacak Milli Güvenlik Kurulu toplantısında, bazı komutanların yine bu konu üzerinde durmaları büyük olasılık. Peki askerler hangi bağlamda bu konu üzerinde duruyorlar?
Temel hareket noktasının ülke bütünlüğü ve demokratik laik rejim olduğunu söyleyebiliriz. Siyasi gücünü etnik köken ve din istismarından alan siyasi akımların demokratik araçları kullanarak gerçek amaçlarını gözledikleri ve terör sonrası ortamda siyasallaşma çabalarına ağırlık verdikleri yönündeki saptama, MGK'da konunun masaya getirilmesinin en önemli nedeni.
Yapılan ekonomik, sosyolojik ve siyasi taban yoklamaları askerleri şu değerlendirmeye götürüyor:
<#comment>#comment>Geçenlerde izlediğim bir filmde, Amerikalı yargıç, onları sık sık terk eden ve yeterince sevgi veremeyen bir anneye, iki çocuğunun velayetinin teyzelerine verildiğine ilişkin kararını okurken, şöyle diyordu:
"Size gelince Bayan Ruth, unutmayın ki, dünyadaki her problemin altında bir sevgisiz çocuk vardır. Size büyümenizi tavsiye ederim."Kulaklara küpe olacak nitelikte bir saptama ve tavsiye...
Çocuk Hakları Günü nedeniyle yazdığımız "Jandarma ve çocuk" başlıklı yazıda, Jandarma Genel Komutanlığı Bahçeşehir Çocuk Suçlarını Önleme Merkezi'nden söz etmiş, kimsesiz ve bakıma muhtaç çocuklara ilişkin bilgiler sunmuştuk. Jandarma'nın bu merkezinin örnek alınmasını ve yaygınlaştırılmasını dilemiştik.
Bu dileğe en önemli destek bilim adamlarımızdan ve polisimizden geldi. Örneğin ODTÜ Psikoloji Bölümü'nden Araştırma Görevlisi Metin Özdemir, jandarmanın bu girişimini kutladıktan sonra, bu tür faaliyetlerin sivil toplum kuruluşlarınca üstlenilmesini ve yaygınlaştırılmasını diliyordu. Bir psikolog olarak, kimsesiz çocuklara, sokakta yaşayan çocuklara, bakıma muhtaç çocuklara sivil toplum örgütlerinin kucak açmasının toplumsal bir görev olduğunu vurguluyordu.
<#comment>#comment>Afganistan'daki gelişmelerin beklenenden daha hızlı olması Türk askerinin gönderilmesi kararını da etkiledi.
90 askerin gönderilmesi konusunda biraz frene basıldığını söyleyebiliriz. Gelişmeler Ankara'yı daha çok diplomatik temaslara yoğunlaştırdı.
Asker gönderilmesi kararından vazgeçilmesi veya kararın askıya alınması söz konusu değil.
Ancak Afganistan'da koşulların değişmesi bu konuda Türkiye'nin hızlı davranması zorunluluğunu ortadan kaldırdı. Türkiye'den beklenti daha çok barışı koruyacak bir askeri katkıya dönüştü.
Türk askerinin ne zaman gönderileceği ve gönderilecek birliğin büyüklüğü TAMPA'dan gelecek yeni haberlere ve ABD Dışişleri Bakanı Powell'ın Ankara'ya yapması beklenen ziyaretten sonra belli olacak. Asker gönderilmesi konusunda Ankara'nın acele davranmaması biraz da ABD'nin tutumundan kaynaklanıyor. ABD, Afganistan'daki hızlı gelişmeler ve Kabil'in düşmesinden sonra Türkiye'den asker talebinin niteliğini değiştirebilir. Beklenti bu yönde.
Başbakan Ecevit, durumun ABD Dışişleri Bakanı Powell'ın vereceği yeni bilgiler ışığında netleşeceğini belirtti.
<#comment>#comment>Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin imza günü olan 20 Kasım'da kutlanan "Çocuk Hakları Günü"ne ilişkin faaliyetler, gündemde hak ettiği yeri bulamadı.
Oysa, Türkiye çocuk sorunları bakımından en ağır koşulları taşıyan ülkelerden biri...
Çocuklara ilişkin istatistiki veriler bunu gösteriyor.
İşte Jandarma Genel Komutanlığı Bahçeşehir Jandarma Çocuk Suçlarını Önleme Merkezi'nin Türkiye'de çocuklarla ilgili olarak derlediği bilgiler:
* 9 milyon 300 bin çocuk yoksulluk içinde yaşıyor,
* 20 bin çocuk evsiz ve sokaklarda yaşıyor,
<#comment>#comment>ANAP Genel Başkan Yardımcısı Erkan Mumcu'nun kaba üslubunun yarattığı sorun çözüldü mü, çözülmedi mi, tam anlaşılmış değil.
Mumcu, Genel Başkanı Yılmaz'dan aldığı uyarı üzerine, kullandığı üslubun yanlış olduğunu ilan ederek hata yaptığını kabul etti. Bir gününü ekran ekran gezerek hatasını düzeltmeye ayırdı.
Ancak ertesi gün yeniden celallendi. "Geri adım atmam. Genel Başkanım bana özür dile falan demedi" diyerek, hata olduğunu kabul ettiği söylemi için özür dilemeyeceğini ilan ederek bir başka efelik gösterdi.
Genel Başkanı "özür dile" demediği için özür dilememiş oldu.
Mumcu, döne döne ilerlemeye devam ediyor.
Gelelim Mumcu'nun, üslup tartışmasının gölgesinde kaldı dediği sözlerinin özüne...
<#comment>#comment>Ramazan ayının başlamasıyla muhtaç olanlara yardım faaliyetleri de arttı. Bu toplumumuzun güzel bir geleneği. Muhtaçlara yardım etme duygusu Ramazan ayında doğal olarak daha da güçleniyor.
Ancak bu yardımların yapılış biçimi çok çirkin görüntüler oluşturuyor. O kadar ki, izleyenlere, "yardım etmeseydiniz daha iyi olurdu" dedirtiyor.
Muhtaç olmak ayıp bir şey değil. Yoksul olmak da öyle...
Ramazan ayının duygusallığı içinde yardım yapanlar ister kişi, ister kurum olsunlar, yardım ettikleri insanların onurunu düşünmek zorundadırlar. Yardımı onur kırıcı bir görüntü içinde yapmamaya özen göstermelidirler.
Oysa, sonuncusu Batman'da olmak üzere televizyonlara yansıyan görüntüler, onur kırıcıdır.
Kadınların, çocukların kuyruğa sokulduğu, toz, toprak, çamur içinde birbirlerinin üzerinden atladığı yardım organizasyonları hiç yapılmasa daha iyi...
<#comment>#comment>
ANAP Genel Başkan Yardımcısı Erkan Mumcu'nun Başbakan Bülent Ecevit'e dönük eleştirileri ve kullandığı üslup tartışma yarattı. Başbakan Ecevit'in, "Mumcu'nun sözlerini ciddiye almadığını, ANAP lideri Yılmaz'ın da ciddiye alacağını sanmadığını" ifade etmesinden sonra da Mumcu'nun eleştirilerini sürdürmesi, ANAP'taki rahatsızlığı artırdı.
ANAP lideri Mesut Yılmaz, dün Erkan Mumcu'yla görüştü. Mumcu'nun sözlerinden ve kullandığı üsluptan duyduğu rahatsızlığı iletti.
Yılmaz'la yaptığı görüşmeden sonra Erkan Mumcu'yla konuştuk. Mumcu, Genel Başkanı Yılmaz'la yaptığı görüşmeyi şöyle değerlendirdi: "Genel Başkanım beni uyardı. Dikkatimi çekti. Kullandığım üslubun yarattığı rahatsızlığı ifade etti. Bu tür tartışmalara yol açmanın yanlış olduğunu belirtti."
- Sizin yanıtınız ne oldu?
<#comment>#comment>
Afganistan olayı ve Taliban yönetiminin yol açtığı görüntüler "İslam ülkeleri ve laiklik" tartışmasını yeniden gündeme getirdi. Afganistan görüntüleri karşısında, "Atatürk modeli"nin İslam ülkelerince örnek alınmasının nihai çözüm olacağına, bir aydınlanma, çağdaşlaşma modeli olarak benimsenmesi gerektiğine ilişkin görüşlerimizi birkaç kez bu köşeden duyurmuştuk. Başbakan Ecevit'le önceki gün yaptığımız söyleşide bu konu yeniden gündeme geldi.
Afganistan olayı acaba İslam ülkeleri arasında laikleşme yönünde bir gelişmeye yol açabilir mi? 1920'lerde Atatürk'ü örnek almaya çalışan Afganistan yeniden bu yola girebilir mi? Bu diğer İslam ülkelerinde laikleşme ve demokratikleşme süreci için bir başlangıç olabilir mi?
Başbakan Ecevit, bu konuda iyimser bir bekleyiş içinde. 21. yüzyılda laikliğin İslam dünyasında kök salacağını düşünüyor. Değerlendirmesi ve öngörüsü şöyle: