<#comment>#comment>
Başbakan Bülent Ecevit, iç ve dış gündemdeki konulara ilişkin sorularımızı yanıtlarken, ANAP Genel Başkan Yardımcısı Erkan Mumcu'nun kendisine ilişkin eleştirilerine de sert yanıt verdi.
Ecevit'e yönelttiğimiz sorular ve yanıtları şöyle:
ANAP Genel Başkan Yardımcısı Erkan Mumcu, "21. yüzyılın Başbakanı olamayacağınızı, 20. hatta 19. yüzyılı bile anlamadığınızı, kalkınmanın köylüden başlayacağının bir yalan olduğunu" söyledi. Bu sözler ANAP'ın size karşı bir politikasını mı yansıtıyor? - Sadece Erkan Mumcu değil, başka ANAP'lılardan da son zamanlarda bize çok haksız böyle koalisyon adabıyla pek bağdaşmayan sesler geliyordu. Ama bunlara ses çıkarmıyorduk. Genelde ANAP'la ilişkilerimiz iyi. ANAP'ın kendi içinde birtakım sorunları var. Bu sorunları DSP'ye yüklenerek aşabiliriz düşüncesi yer etmiş olabilir. Ancak bu geçerli bir çözüm değil. Sayın Yılmaz'la ilişkilerimiz iyi, genelde sorunumuz yok. ANAP'ın kendi içinde birtakım sorunları olduğu anlaşılıyor. Ama bunların çözümlerine katkıda bulunamayız.
<#comment>#comment>Kamu harcamalarında tasarrufu öngören önlemler açıklandı.
Memurlara yapılacak ücret zammından 50 yaşını aşmış olup emeklilik hakkını kazanmış olanların emekli edilmelerine, elektrik kayıp kaçaklarının en aza indirilmesinden bedelsiz veya tarife altı hizmetlerin kaldırılmasına kadar birçok önlem var.
Bu önlemlerin her biri kamuoyunda uzun süre tartışılacak, yankılanacaktır.
Önlemler arasında lojmanda oturan memurların lojman giderlerine katılım payının piyasa rayiçlerine yaklaştırılması da var. Birkaç gün önce bu ödentiler bu amaçla yükseltildi.
Lojman uygulaması öteden beri tartışıldı. Lojman tahsisinde kullanılan ölçüler eşitlik ilkesi, adalet anlayışı bakımından her zaman eleştiri konusu olmuştur.
Önlem paketi içinde yer alması vesilesiyle lojman uygulamasında bir "garip"liği, hatta bir "komik"liği anımsatmakta fayda var.
<#comment>#comment>Ramazan başladı. Bugün birinci gün.
Oruç tutmanın sosyal yönlerinden birinin "tokun açın halinden anlaması" olduğunu söyleyebiliriz.
Ancak, son yıllarda kamuoyuna yansıyan iftar yemeklerinin ihtişamı ve "seçkin" davetlileri orucun sosyal yönüyle pek kimsenin ilgilenmediğini gösteriyor.
Son yıllarda olduğu gibi bu yıl da, bugünden başlayarak görkemli iftar yemekleri verilecektir.
Parti liderleri, milletvekilleri, bakanlar, büyük işadamları, bankacılar, zenginler, ünlüler iftar yemekleri yarıştıracaklardır.
Beş yıldızlı otellerde iftar yemekleri birbirini izleyecek, boş salon bulmakta zorluk yaşanacaktır.
<#comment>#comment>Kuzey İttifakı'nın Afganistan'ın büyük bölümüne hakim olması bir son mu, bir başlangıç mı?
Bu durum bir sonuç ama bir son değil. Birçok yönden başlangıç gibi görünüyor.
Kuzey ittifakı ve koalisyon güçleri ile Taliban arasındaki savaş henüz bitmedi, hatta yeni başlıyor. Belli bir bölgeye çekilen Taliban güçlerinin daha çok gerilla yöntemiyle bir savaş sürdüreceği kendi beyanı. Ayrıca ABD açısından Molla Ömer ve Usame bin Ladin sorunu çözülmüş değil. ABD'li subaylar da savaşın çok uzun sürebileceğini belirtiyorlar.
Ancak, savaşın Taliban'ın sıkıştığı bölgeye hapsedilmesi, ülkenin geri kalan büyük kısmında yeniden yapılanma çalışmalarına olanak tanıyabilir.
Ankara, daha çok işin bu yönüyle ilgili.
Başbakan Ecevit, bundan sonrası için "önemli olan Afgan halkını kazanmak" diyor. Bu amaçla Türkiye'nin öteden beri yol, su, hastane, konut yapımında Afganlara yardım ettiğini ve elinden geldiğince bu yardımı sürdüreceğini vurguluyor.
<#comment>#comment>Başbakanlık Müsteşarı Ahmet Şağar'ın başkanlığında yürütülen ve koalisyon liderleri tarafından ilke olarak benimsenen tasarruf önlemleri, sırayla yürürlüğe girecek.
Önce bütün kamu kurumları için uygulanacak olan emeklilik işlemlerinden başlayalım.
Kamu kurumunda çalışan işçilerden bazılarının sorunu emekliye ayrılamamaktı. Emeklilik hakkını kazandığı ve emekli olmak istediği halde bazı kamu işçilerinin emekli olamayışlarının nedeni, kıdem tazminatı yüküydü. Kamu kurumları emekli olacak işçilerin kıdem tazminatlarını ödeyecek mali güce sahip olamadıkları için emeklilik işlemi yapılmıyordu.
Başbakanlık'ta yapılan çalışmalar sonucunda Dünya Bankası'ndan kıdem tazminatı ödemelerinde kullanılmak üzere bir fon sağlandı. Bu fon sayesinde emekli işlemleri başlayacak. Emekli olmak isteyenlerden başlamak üzere kamu kurumlarında çalışan işçilerden emeklilik hakkını kazanmış olanlar emekli edilecekler.
Bütün kamu kesimini ilgilendiren bir diğer tasarruf önlemi ise kamu araçlarında uygulanacak. Makam aracı uygulaması en aza indirilecek. Bunu sağlamak için Başbakanlık Müsteşarlığı ve Maliye Bakanlığı'nın ortaklaşa bulduğu formül makam aracı yerine taksi parası
<#comment>#comment>Ekonomik krizden çıkış tartışmaları içinde gözler kamu personeline çevrilmiş durumda.
"Devlet küçülmeli" yaklaşımı, krizin nedenini devlet memuru veya işçisiymiş gibi bir hava yarattı.
Koalisyon hükümetinin de tasarrufa bazı kamu kurumlarının bölge müdürlüklerinin kapatılması, il müdürlüklerinin ise il özel idarelerine devredilmesi yönünde ilke kararı alması bu yargının doğrulanması gibi algılandı.
Oysa, gerçek öyle değil...
Hükümetin aldığı ilke kararı Köy hizmetleri, DSİ, Karayolları gibi kurumların lağvedilmesi değil, işlevini yitirmiş bazı bölge müdürlüklerinin kaldırılması yönünde. Bu müdürlüklerde çalışanların da başka bazı kurumlara nakli söz konusu. Dolayısıyla bu kararlar sonucu, memur ve işçilerin işten çıkarılmaları söz konusu değil.
Diğer ilke kararı ise emekliliği dolmuş olan kamu personelinin emekli edilmesi. Bu karar da işten çıkarma sayılmaz. Emeklilik hakkını elde etmiş personelin emekli edilmesi makul sayılabilir.
<#comment>#comment>Herkes devletin küçülmesini istiyor.
O kadar ki, krizden çıkışın tek reçetesi olarak devletin küçülmesini görenler giderek çoğalıyor.
Peki devlet nasıl küçülecek?
TÜSİAD ve benzeri sermaye örgütlerine göre bakan sayısı azaltılarak.
Bazılarına göre devletin bazı kurumları lağvedilerek. Bazılarına göre kamuda çalışan işçi ve memurlar işten çıkarılarak.
Oysa bugün yaşanan krizin sayısı ne bakan sayısının 25 yerine 36 olması ne de Köy Hizmetleri, DSİ ve Karayolları teşkilatlarıdır.
<#comment>#comment>Genelkurmay Başkanı Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu, Türkiye'nin, Irak'a yapılacak bir müdahaleye karşı olduğunu bir kez daha şu sözlerle vurguladı:
"Irak, Türkiye'nin yakınında, yanı başında bir ülkedir. Türkiye bundan geçmişte 30 - 40 milyar dolar zarar gördü. O bakımdan Türkiye böyle bir şeyin olmasını arzu etmez."Org. Kıvrıkoğlu, benzeri bir değerlendirmeyi Çankaya Köşkü'nde 29 Ekim resepsiyonunda da yapmıştı.
Aynı nitelikteki açıklamalar, Başbakan Ecevit ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem tarafından da dile getirilmişti.
Ankara her düzeyde bu tutumu giderek daha güçlü ifadelerle ortaya koyuyor.
Türkiye'ye bu açıklamaları yaptıran temel etkenin, ABD'nin, Afganistan'a yapılan müdahalenin Irak'a da yayılıp yayılmayacağı konusunda net bir yanıt vermeyişi olduğunu söyleyebiliriz.
Başlangıçta, Taliban, El Kaide ve Usame Bin Ladin ile Irak veya Saddam arasında bir bağlantı olmadığını belirten ABD'nin son zamanlarda resmi veya gayri resmi sözcülerinin "ağız değiştirmiş" olması, Ankara'da "güvensizlik" yaratıyor.