Başbakan Ecevit'le sosyal güvenlik reformunu konuşma olanağı bulduk.
Başbakan, bakanlardan oluşan komisyonun çalışmalarını tamamladığını, konunun perşembe günü saat 17.00'de Ekonomik ve Sosyal Konsey'de ele alınacağını, cuma günü de Bakanlar Kurulu'na geleceğini söyledi.
Reformun öngördüğü sistem, halen çalışmakta olanlar açısından bir kayba neden olacak mı?
Çalışanların en fazla yönelttikleri bu soruyu Başbakan'a ilettik.
Yanıtı, çalışanları rahatlatıcı yönde oldu:
- Bir kayba neden olmayacak. Kazanılmış haklar korunacak. Bu amaçla da yeni düzenleme kademeli bir geçişi öngörüyor. Bu geçiş süreci, çalışanların kazanılmış haklarının korunması için düşünüldü.
1950'de 27 yıllık iktidarını Demokrat Parti'ye (DP) kaptıran CHP perişandı. Partinin her kademesinde şok yaşanıyordu. Seçim sonuçları yenilginin de ötesinde hezimetti. CHP'liler gözlerine inanamıyorlardı. Hep iktidar olmaya alışmışlardı. İlk yıllar bu şaşkınlıkla geçti. Halkın bir hata yaptığından, ilk seçimlerde bu yanlışı düzelteceğinden emin görünüyorlardı. DP ise zafer sarhoşu olmuştu. Başbakan Adnan Menderes, CHP'yle alay ediyor, 'Bir yıldır önerge vermediler, CHP'lilerin toparlanmalarını bekliyorum' diyordu. Sonra 1954 seçimleri yapıldı. CHP'liler daha büyük bir şok yaşadılar. Halk hata yapmamıştı. Seçmen oyunu bilerek kullanmıştı. CHP, Meclis'te 33 milletvekiline düştü. Ama CHP'nin yeniden doğuşu da işte o zaman başladı. CHP öyle bir çalışma temposuna girdi, öyle kararlı bir muhalefete başladı ki, DP allak bullak oldu. 'CHP'lilerin toparlanmalarını bekliyorum' diyen Menderes, CHP'nin bir günde 500 toplantı yapmasından yakınmaya başladı. DP'lilerin ele geçirdiği bir CHP genelgesinde, partinin fikirlerinin halka anlatılması için evlere girip çıkan 'bohçacı' kadınlardan bile yararlanılması isteniyordu.
Cephe komutanlığı, Genelkurmay Başkanlığı,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan yoğun bir çalışma sonucunda sosyal güvenlik reformunu tamamladı.
Çalışmalar sürerken kamuoyuna yansıyan bilgiler çelişkili olduğu için kafalar da karıştı.
İşçi ve memur nasıl emekli olacak ve nasıl emekli maaşı alacaklar?
Bu iki temel sorunun karşılığını açıklığa kavuşturmak için Bakan Okuyan'la konuştuk.
2000 yılında işe yeni başlayacaklar için sistem şöyle işleyecek:
İşçiler ve memurlar aynı koşullarda emekli olacaklar.
Hemen hepsi rakip alana doğru atağa kalkmıştı. Top liberonun, Fethullah Hoca'nın ayağındaydı. Tüm kadro hücumdaydı. Devletin üst düzey yöneticileri, siyasetçileri, medyacıları öbek öbek karşı kaleye akıyordu. Yolu yok, bu kez gol atılacaktı. Çalım üstüne çalım, pas üstüne pas... Ara pası, duvar pası, geri pas derken, rakip ceza sahasına yüklendiler. Tam o anda bir kaset çıktı. Bir düdük çaldı, hepsi birden ofsayta düştüler. Her ofsayt pozisyonunda olduğu gibi sinirlendiler. Kimi hakemle kavgaya başladı. Kimi akını devam ettirmeye çalıştı. Kimi kendi kendine söylendi. Kimi kızgın hareketlerle geri dönüp eski yerini aldı.
Golü yine atamamışlardı. Yeni bir oyun düzeni kurmak gerekiyordu.
Yaşadığımız olaylar, bu futbol sahnesinden farklı değil. İşin ilginç yanı, rejimi korumaya çalışanların, ofsayt taktiğine başvurmak zorunda kalmaları. Laik Cumhuriyet'in karşısındaki güçler ittifakı o kadar büyümüş ve o kadar etkili hale gelmiştir ki, onları durdurmak ya da hızlarını kesmek için başvurulan son çare işte bu ofsayt taktiği olmaktadır.
Ama biliyoruz ki, ofsayt taktiği ile her zaman sonuç almak mümkün değildir. Savunma, ofsayt sanarak
CHP kurultayını iki taksitte yaptı.
Birincisinde Genel Başkan'ı, ikincisinde Parti Meclisi'ni seçti.
Genel Başkan Altan Öymen'den beklenen uzlaşma sağlamasıydı.
Öymen bu işlevini yerine getirmeye çalıştı.
Genel Başkan'ın seçildiği kurultayda birbirine eşit büyüklükte iki parçaya ayrılan CHP'lerin Öymen'den bekledikleri bir "yedd - i emin" gibi davranmasıydı.
Kurultay salonunda söylenen şuydu:
Emeklilik bir sosyal güvenlik kurumudur.
Bizde ise "güvensizlik" kurumu.
Mantığında, insanın kendini yeniden üretmesi yatar.
Tıpkı diğer üretim araçları gibi.
Bir makinenin kendini yeniden üretebilmesi için ürettiğinden ayrılan pay gibi.
Makinenin ürettiği değerden bir kısmı, bir kenara "amortisman" olarak ayrılır ki, makine üretim yeteneğini kaybettiğinde yerine yenisi konulabilsin.
Yeni hükümetin ilk MGK toplantısı öncesinde kamuoyunda oluşturulan hava, askeri kanadın hükümete sert eleştiriler yönelteceği şeklindeydi.
Bu havanın oluşmasındaki en önemli etken de Fethullah Gülen olayıydı.
MGK'nın askeri üyelerinin "irtica ile mücadele" konusunda "memnuniyetsizlik" ifade edecekleri beklentisi yaygındı.
Peki, MGK toplantısında böyle bir hava oluştu mu? Askerler, hükümeti beklendiği gibi eleştirdiler mi?
Dün görüştüğümüz Başbakan Bülent Ecevit, bu sorularımıza kesin bir dille "hayır" yanıtını verdikten sonra şöyle diyor?
- Aksine. Hiçbir gerginlik olmadığı gibi Başbakanlık Takip Kurulu'nun çalışmaları büyük memnuniyet yarattı.
Başbakan Bülent Ecevit, kendisine haksızlık edildiğini düşünüyor.
Ecevit, dünkü görüşmemizde Fethullah Gülen olayı nedeniyle yöneltilen eleştirilere ilişkin sorumuzu yanıtlarken, şöyle diyor:
"Konu artık yargıda. Ama şunu söyleyebilirim: Kimsenin laiklik konusunda benden kuşku duymaya hakkı yok. Daha 15 gün evvel, Meclis'te gösterdiğim tavır ortada."
Ecevit, Gülen'in okulları ile ilgili olarak, Milli Eğitim Bakanlığı'nın hiçbir ayırım gözetmeksizin denetimini sürdürdüklerini ve kime ait olursa olsun, yasalara uymayanlar hakkında gereken yaptırımın uygulandığını vurguluyor.
"Türki cumhuriyetlerdeki okullarda da en küçük bir faso olsa zaten hemen kapatırlar" diye de ekliyor.
* * *