Medyanın saygınlığı ve sorumluluğu

5 Temmuz 1999


Türkiye, terörist Abdullah Öcalan'ı yargılama sürecinden yüzakıyla çıkmıştır.
Öcalan'ı İmralı'da yargılayan Ankara 2 No.lu Devlet Güvenlik Mahkemesi, çağdaş hukuk normlarına uygun, sorumlu ve saygın tutumuyla tüm dünyaya örnek olacak nitelikte bir "hukuk" dersi vermiştir.
Yargılama sürecine en küçük bir gölge düşmesine izin vermeyen Başkan Mehmet Turgut Okyay ve mahkeme heyeti, asker ve polisin titiz organizasyonu ve saygın tutumuyla sağladığı güvenlik hizmetleri her türlü övgüye değer düzeydedir.
Dünyanın gözü önünde cereyan eden yargılama, Türkiye'nin hem bu davada ne denli haklı olduğunu kanıtlamış, hem de demokratik bir hukuk devleti olduğunu göstermiştir.
Aynı zamanda başta şehit aileleri ve temsilcileri olmak üzere toplumda hakim olan sağduyulu ve ağırbaşlı tutum da Türkiye'nin çağdaş hukuk devleti imajını güçlendirmiştir.
Türkiye'nin bu haklı davada en küçük bir eleştiriye maruz kalmaması için medyanın da saygınlık ve sorumluluk açısından en az mahkeme heyeti, güvenlik güçleri ve şehit yakınları kadar olgun davranabilmesi gerekiyor.

Yazının Devamı

Mozaik

5 Temmuz 1999


Cumartesi günkü başyazısında Güneri Cıvaoğlu, KONDA'nın "kimlik" araştırmasını yazdı. Güvenilirliğini her konuda kanıtlayan KONDA'nın verilerine göre, Türkiye'de ana ve baba tarafından Kürt kökenli olanların oranı yüzde 7.6. Hısımlarla birlikte bu oran yüzde 13.3 oluyor. "Türk değilim" diyenlerin toplam oranı yüzde 5.4. "Türk" kimliğini benimseyenlerin oranı ise yüzde 90'ı buluyor.
Araştırma sonuçlarını aktaran Cıvaoğlu şöyle devam ediyordu: "Nüfusun yüzde 90'ı gibi çok büyük çoğunluk Türklüğü benimsediğini söylüyorsa... Yani 'Türk üst kimliğini' seçmişse... Nasıl mozaikten söz edebiliriz?"
KONDA'nın bilimsel verileri, Alparslan Türkeş'i hatırlattı. Ne demişti rahmetli Türkeş: "Ne mozaiği ulan!"Haksız mıymış?Yedi düvelin 'azınlık hakları' diye tutturduğu tablo işte bu. "Ben azınlığım" diyenlerin oranı sadece yüzde 5.4. Kaldı ki, onlar da Türkiye'de yasal olarak diğerleriyle eşit.Gel de bunu Batı'ya anlat. Anlatamazsınız. Çünkü onların niyeti üzüm yemek değil, bağcı dövmek. Abdullah Öcalan'a ölüm cezası, son örnek. Türkiye bugün Apo idam edilsin mi, edilmesin mi diye tartışıyor. Belki de ilk kez idama

Yazının Devamı

Kadının emekliliği

4 Temmuz 1999


Sosyal Güvenlik Reformu'yla ilgili tartışmaların odak noktasını emeklilik yaşı oluşturdu.
Tartışma sürüyor.
Tartışmalarda yeterince yer bulamayan bir konu kadın ile erkeğin aynı yaşta emekli olmaları önerisi.
Hükümetin yaklaşımı bu yönde.
Erkek ve kadın için önerdiği emeklilik yaşı 62.
Çalışanları temsil eden örgütler bu yaşın aşağıya çekilmesi için uğraş veriyorlar.

Yazının Devamı

Bir öneri

3 Temmuz 1999


Ekonomik sıkıntının büyük ölçüde "faiz kıskacı"dan kaynaklandığı konusunda hemen herkes hemfikir.
Enflasyon yüzde 55 - 60'larda seyrederken faiz oranının yüzde 100'ün üzerinde seyretmesi, hem kamu, hem de özel sektörü kilitliyor. Sorun, finans nitelikli.
Hazine'nin borçlarını ödeyebilmek ve klasik devlet giderlerini karşılayabilmek için her hafta katrilyonlarca lira para bulmak zorunda olması faizleri yukarı çekiyor.
Hazine'nin bu durumu, Türkiye'de bankacılığın işlevini de değiştirdi. Bankacılık, artık yüksek faizle devlete para satmaktan başka bir işlev görmez oldu.
Türkiye'nin düzlüğe çıkabilmesi için Hazine'nin yüksek maliyetli iç borç sarmalından kurtulması gerekiyor.
Bu görüş, Cumhurbaşkanı Demirel ve Başbakan Ecevit dahil devletin en üst düzeyince de ifade ediliyor.

Yazının Devamı

Ölüm ve ceza

2 Temmuz 1999


Devlet soyutlayabildiği ölçüde çağdaşlaşır.
Çağdaş devlet bu nedenle kişilere değil, kurallara dayanır.
Bu nedenle kişilere göre değil, kurallara göre çalışır.
Soyutlama bilimsellik demektir.
Soyutlama genellik, genellik eşitlik getirir.
Devlet, soyutluk ve genellik gerektirir.

Yazının Devamı

Ecevit iyimser

1 Temmuz 1999


Başbakan Ecevit'le Meclis'teki makamında konuşma olanağı bulduk.
Başbakan, çoğunlukla "kuşku"yla baktığı IMF'nin bu defaki görüşmelerinden "memnun" görünüyor.
- IMF yeşil ışık yaktı, diyebilir miyiz?
- Evet. Denilebilir. Bizim için önemli olan da bu. Bundan sonrasını Türkiye çözebilecek durumdadır. IMF, genel dengelere bakıyor. Dedikleri şu: Enflasyonu canlandırmayın, genel dengeleri bozmayın. Zaten bizim programımız da bu yönde.
- Memur maaşlarının belirlenmesi gibi somut konularda bir önerileri var mı?
- Hayır. Kaynağı bulundukça ve genel dengeyi bozucu etkisi olmadıkça bir sorun yok. Buna biz zaten dikkat ediyoruz. Yapısal reform sayılacak çalışmalarımız da sürüyor. Bankalar Yasası, sosyal güvenlik reformu, vergide aksayan yönlerin giderilmesi, gümrükler ve akreditasyonla ilgili düzenlemeler, tahkimle ilgili düzenleme yapılıyor.

Yazının Devamı

Vasıta suç...

30 Haziran 1999


30 bin kişi yatıyor bu kavramın altında:
"Vasıta suç."
"Amaç suç" için işlenen "araç suçlar."PKK terörü nedeniyle 15 yılda yaşamını yitiren 30 bin kişi İmralı'da mahkeme kararına şöyle geçti:"Yüzlercesi ölüm cezasını gerektiren vasıta suçlar."Mahkeme, Abdullah Öcalan'ı, "Devletin hakimiyeti altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya matuf fiiler" olarak tanımlanan "amaç suç"unu sabit gördüğü için "bir kez" ölüm cezasına mahkum etti.
"Yüzlercesi ölüm cezası gerektiren vasıta suçlar" nedeniyle, ölüm cezasının müebbet hapse dönüştürülmesine olanak tanıyan Türk Ceza Yasası'nın 59. maddesinin uygulanmayacağını hüküm altına alırken, bir anlamda, "amaç suç" için verdiği ölüm cezasını, "vasıta suç"lar için "yüzlerce kez" vermiş oldu.
"Vasıta suçlar" hükümdeki ifadesiyle, "bebek, çocuk, kadın, ihtiyar ayırımı gözetmeden binlerce masum insanın öldürülmüş olması"ydı...
Özetle mahkeme, "terör vasıta suçu"nu da yüzlerce kez ölüme mahkum etti.

Yazının Devamı

Elense

30 Haziran 1999


Bugün biraz askeri deyimlerle konuşalım. Binlerce yıllık deneyimlerden geçerek olgunlaşan askeri ilkeler, çoğu kez siviller için de örnek yaklaşımlar oluştururlar. 'Askerlikte olduğu gibi' ya da 'askerlikte bir deyim vardır' şeklindeki girişlerle benzetmeler yapılır.
Askerlikte bir deyim vardır: By - pass. Tıpta da, sivil yaşamın çeşitli alanlarında da kullanılan bu deyim, askerlikte şu anlama gelir: Hedefe doğru ilerlerken, sizi daha başlangıçta durduracak ya da yavaşlatacak rakiple çatışmaya girmezsiniz. Onu "by - pass" edersiniz, yani etrafından dolaşırsınız. Böylece yıpranmadan, zayiat vermeden ilerideki hedefe ulaştıktan sonra döner onun işine bakarsınız.
Türkiye'de dine dayalı ya da dini sömürerek iktidar sahibi olmak isteyenler, bilerek ya da bilmeyerek bu taktiği kullanıyorlar gibi geliyor bana. Öncelikle ve doğrudan orduya saldırmak hiç de akıl karı olamazdı. Orduyu by - pass etmek, diğer hedeflere yönelmek, sonra geri dönüp orduyla hesaplaşmak daha akıllıca görünmüş olmalı. Zaten siyasi partilerin çoğu, bu konuda maşallah mümbit bir arazi. Oy avcılığı uğruna rejimin temel değerlerinden ödün vermeye hazır siyasetçiler, kadrolar

Yazının Devamı