Anksiyete... Kaygı hali... Hepimizde az ya da çok bulunan. Dünya yıkılsa umurunda olmayanın da her an başına kötü bir şey gelecek endişesiyle kıvrananın da velhasıl her canlının bir gün tattığı... Kiergegaard’a göre ‘insan olmanın bir parçası’. Benim de iyi bildiğim bir ruh halidir. Hayatımda hiçbir zaman çok rahat biri olmadım. Hep kaygılı bir yanım vardı. O yan ki kimi zaman çok alevlenip hayatı az zehir etmemiştir bana. Kendisi için ciddi bir mesai harcadım. Çok da okudum bu konuda. Son okuduğum kitap ise içlerinde en eğlenceli olanıydı ki cuma günü raflarda yerini aldı: Okuyan Us Yayınevi’nden çıkan “Maymun Aklı/ Anksiyete Bozukluğu Yaşayan Bir Adamın Akılalmaz Derecede Komik Hikâyesi”.
‘Kişileştirilmiş kaygıydım’
Aslında hiç de komik değildir anksiyete çekenin hali. Canı öyle çok yanar ki... Ama şöyle de bir şey var, yaşınız ilerledikçe, ‘ya giderse, ya kaybedersem, ya işten atılırsam, ya delirirsem’ türü kaygılı felaket senaryolarınızın bininci kez gerçekleşmediğini anlayınca kaygı seviyeniz de azalıyor. Biraz mizah duygunuz varsa, yaşadıklarınıza katıp eğlenceli hikâyeler çıkarabiliyorsunuz. Tıpkı kitabın yazarı Daniel Smith’in yaptığı gibi.
Yazarın anksiyeteyle tanışması girdiği ilk cinsel ilişkinin ardından HIV virüsü kapmış olma ihtimalini kafasına takmasıyla başlıyor. Okul ve iş hayatında kendine farklı gerekçeler bulan anksiyete bozukluğunu yaşamaya devam ediyor; bu arada terapi görmeye de... Hayatı hep bir felaket beklentisiyle geçiyor. Kendini şöyle tanımlıyor: “Ben kişileştirilmiş kaygıydım”. Bu şu demek, gün boyu süren bir sıkıntı hali, nefes darlığı, kalp çarpıntısı, ellerde, kollarda uyuşma, soğuk soğuk terleme... Böyle yaşamanın ne kadar zor olduğunu tahmin edersiniz. Ama elbette anksiyete bozukluklarının da derecesi var ki bunu çok güzel bir örnekle açıklıyor Smith: “Afrika’da hayvan koruma alanında kamp yapıyorsan ve canlı canlı yenmek istemediğin için uyumakta zorluk çekiyorsan, normal kaygılısın. Fort Lauderdale’deki bir barda bira içiyorsan ve belki bir gün bir kamp seyahatine çıkıp, oradayken çadırına bir hayvan girip seni canlı canlı yiyeceği için sinirlerin gerginse, bir reçeteye ihtiyacın var”. O da çoğunlukla yeşil reçete ve Xanax oluyor zaten, yazarın da vaktiyle sık sık kullandığı gibi. Kimi de alkolle örtmeye çalışıyor anksiyetesini... İkisi de geçici çözümler. Yazar tüm bunları detaylarıyla anlatıyor. Yani aslında sadece eğlenceli bir kitap değil “Maymun Aklı”, anksiyete hakkında herkesin anlayacağı türden bilgiler veren, bunu yaparken dili ustalıkla kullanan bir çalışma.
Hikâyesini komik bir üslupla anlatıyor Smith ama dediğim gibi yaşadıkları hiç komik şeyler değil. Zehir olan öğrencilik yaşamı, iş yerinde karşılaştığı zorluklar, çok sevdiği kadını sırf anksiyetesi yüzünden terk etmek zorunda kalması, kimi zaman yataktan çıkamayacak hale gelmesi... Ama bütün bunları bir kurban psikolojisiyle yaşamıyor, anksiyeteye kafa tutmaktan vazgeçmiyor: “Kazanmana müsaade etmeyeceğim”.
‘Bilinçaltı gevezelik’
Derken psikiyatrı Brian’ın yardımıyla anksiyetesinin mekaniğini çözüyor: “Beyninin ön loblarına tünemiş küçük bir haber spikeri gibi sürekli devam eden, sürekli yakınan, bir çeşit bilinçaltı gevezelik”. Daha sonra bu spikerin söylediklerini doğruluk açısından sorgulamaya başlıyor, aklının içeriğine mantık uyguluyor, olasılıklar konusunda dürüst davranıyor. Sonuç: “Kaygım her etkisizleştiğinde kafamdaki küçük haber spikeri birazcık daha az negatif, birazcık daha az ısrarcı oldu”. Ve asla pes etmiyor, anksiyetesi tekrarladığında -bitmediğini ama kontrol edilebilir hale geldiğini de ekliyor- “Elinden geleni ardına koyma! Ne kadar güçlü olduğunu görelim bakalım!” diye bağırıyor ona.
Velhasıl, çok iyi yazılmış, çok iyi çevrilmiş, anksiyetesi olanlara ilaç gibi gelecek şahane bir kitap “Maymun Aklı”. Kendinize verebileceğiniz çok değerli bir hediye...