Sevdiğiniz
bir işi yapıyorsunuz. Sizi çok seven iyi kalpli, başarılı, zengin biriyle evlisiniz. İki güzel çocuğunuz, büyük bir eviniz var. Cenevre gibi huzurlu bir şehirde yaşıyorsunuz. Bütün bunlar mutlu olmak için yeterli midir? Linda için hayır! 31 yaşındaki bu güzel ve ‘şanslı’ kadın bir sabah, mutsuzluktan yataktan çıkamayacak halde uyanıyor. Bir yanda sahip oldukları şeyleri kaybetme korkusu, diğer yanda onların artık kendisi için fazla bir şey ifade etmemesi. Her şeyi zorla yapıyor, dişini fırçalamaktan tutun da çocuklarına kahvaltı hazırlamaya kadar. Ama bir yandan da bunu belli etmemeye, mutluymuş gibi yapmaya çalışıyor. Hissettikleri ve yaşadıkları birbirini tutmayan her insanın kaderi olan ‘çatışma’ onu her geçen gün bir girdabın içine çekiyor. Tam da o sırada karşısına gençlik aşkı Jacob çıkıyor. Mutsuzluğuna çare olur umuduyla Jacob’la bir ilişkiye başlıyor. Velhasıl kocasını aldatıyor.
‘Meğerse varmış’
Paulo Coelho’nun Can Yayınları’ndan çıkan ve bir hafta içinde 120 binlik ilk baskısının 100 bini tükenen son romanı ‘Aldatmak’ın kısa özeti bu. Aldatmak konusu sinemanın da edebiyatın da aslında hayatın da sık kullandığı bir tema. Bu konuda söylenecek yeni bir şey kaldı mı diye düşünmeden edemediğimi itiraf etmeliyim, kitabı elime aldığımda. Ama yazar Coelho olunca ‘meğerse varmış’ dedirten nefis bir okuma serüveninin içinde buldum kendimi. Bir kere yazarın önceki kitaplarına benzemiyor. Tek ortak noktaları, kitaba çok hızlı dahil olmak, ustalıklı bir olay örgüsünün içinde buluvermek kendini. Tabii bunda çevirmen Emrah İmre’nin başarısını da atlamamalı.
Çalışan, kariyer sahibi genç bir kentli kadının psikolojisini öyle derinlikli analiz ediyor ki Coelho, onun büyük yazarlığına bir kez daha şapka çıkartıyorsunuz. “Amaaan yine mi zengin ve mutsuz bir kadının kocasını aldatma hikâyesi” diye düşünmeyin sakın. Klasik bir aldatma hikâyesi anlatmıyor yazar. Hikâyesini sağlam bir felsefe üzerinde kat kat inşa ediyor. İnsanı o kadar iyi tanıyor ki, her kata bu bilgisini kanaviçe gibi işliyor.
‘Yaşamak sevmektir’
Linda yasak aşkıyla hayatındaki rutini kırıp derin bir nefes filan almıyor aslına bakarsanız. Mutsuzluğunun arttığına da tanık oluyoruz, ara sıra mutlulukla flört ettiğine de... “Ne de olsa bazen kim olduğumuzu bulmamız için kendimizi kaybetmemiz gerekir” sloganıyla çıkan kitapta Linda gerçekten de kayboluyor ve biz onun kendisiyle vuslatına giden yolda yaşadıklarını okuyoruz, merakla, hayretle, Coelho’nun kalemine saygı duyarak. Bu arada yazar, yasak aşkın içine ‘bağımlılık’ gibi netameli bir kavramı öyle bir maharetle yerleştiriyor ki romanın içeriği giderek zenginleşiyor, daha ilgi
çekici bir hal alıyor.
“Hayatlarını yaşamayanlar bir gün dönüp geçmişlerine baktıklarında kendi yürekle-rinin ‘Hayatımı boşa harcadım’ dediğini duyarlar,” diyor Coelho. ‘Hayatı boşa harcadım’ gibi büyük bir vicdan azabına düşmemenin formülünü de veriyor yazar: “Yaşamak sevmektir”. Ama nasıl bir sevmek? Gerçek sevgi nedir?
Özetle, ‘Aldatmak’ sadece aldatmakla ilgili bir roman değil. Kendi kendimize yarattığımız mutsuzluklara görkemli bir meydan okuma. Ne demeli? Bir kitap bir haftada boşu boşuna
100 bin satmaz.