Güneri Cıvaoğlu

Başbakan Ahmet Davutoğlu bir “hodri meydan” daha telaffuz etti.
“Madem muhalefet ayak sürüyor, AK Parti olarak biz yeni anayasayı yapacağız. Parti içinden oluşacak komisyon nisana kadar çalışır ve yeni anayasa metnini hazırlar. Hazirana kadar da bunu Meclis’te oylatırız. Parmakları o zaman görürüz.”
Muhalefet partilerinin 3’ü de “başkanlık sistemine göre yapılacak bir yeni anayasaya HAYIR tavrını çoktan açıkladılar. Bu tavrın arkasında durduklarını sık sık vurguladılar.”
Ancak...
Yeni bir anayasa metninin Meclis’te kabulü için gerekli 367 oy nereden sağlanacak?
AK Parti’nin oy kullanmayan başkanı hariç 315 milletvekili var.
52 milletvekilini bulması nehirlerin geriye akması kadar olanak dışı. (Şimdiki görünüşle.)

Emekli Büyükelçi Uluç Özülker düşündürücü bir tespit yaptı.
Önce...
“Her bir can kutsaldır benim için” diye insana verdiği değeri vurguladı.
Ardından da “buz kestiren” bir kaskatı gerçeği dile getirdi.
“İstanbul/Beyoğlu’ndaki canlı bomba eyleminde 4 kişi öldü.
Bütün dikkatler buna odaklandı.
Ama...

Hafta sonu kitabım “ANA-YASALCILIK VE DEMOKRASİ” oldu. (*)
“Yeni Anayasa, dokunulmaz-lıklar” gibi güncel tartışmalara bu kitaptan alıntılarla yaklaşalım.
Göreceğiz ki işler göründüğü kadar kolay değil.
Kutsal bildiğimiz “Anayasa” ve “demokrasi” kavramları bile bir araya geldiklerinde neler oluyor neler...
CNN’den Nevşin Mengü’den alıntı yaparak “hadi başlayalım.”
......................
l “Anayasal Demokrasi” söyleminin bu iki kelimesi arasında çatışma olabilir mi?

BİRLEŞMİŞ Milletler 20 Mart’ı “ULUSLARARASI MUTLULUK GÜNÜ” ilan etmiştir.
Yani... Bugünü.
Pek çok ülkede “kutlanıyor” olabilir.
Ama... Aralarında Türkiye’nin de olduğu ülkelerde ise ne yazık ki güne -Françoise Sagan’ın yapıtından alıntıyla- “Günaydın Hüzün” diye başlamak psikolojisi içindeyiz.
Gene terör... Gene teröre lanet...
Canlı bomba vahşeti...
Günahsız insanların kaybı...

Sosyal medyada “ürperti verici” terörist saldırılarına uyarı mesajları dolaşıyor.
“Hafta sonu dışarı çıkmayın, çocuklarınızın çıkmasına da izin vermeyin... Mümkünse başka şehirlere gidin” gibi satırlar.
Ayrıntılar da verilmekte.
“Falanca yerde şu kadar kalaşnikof bulundu... Bilmem ne kadar yere teröristler bomba yerleştirmiş” gibi toplum psikolojisini bozma amaçlı ihbarlarla dolu sosyal medya.
“Abartılı” ifadeler...
Belli ki “toplumun moraliyle oynanmak” isteniyor.
Öyle salaklıklar da yapılmakta ki...

HDP milletvekillerinin “dokunulmazlık dosyaları” tartışılırken, Başbakan Davutoğlu “sürpriz atak” yaptı.
“Her partiden 112 milletvekili için 507 fezleke var.
Anayasa’ya geçici madde koyalım. Hepsinin birden dokunulmazlıklarını kaldıralım.
Bir günde sadece bir oylamayla bu işi bitirelim.
507 dosyanın tamamına yargı yolu açalım.”
........................
Aslında...

TÜRKİYE’nin “günü yansıtan” tek fotoğrafına bakarak yapılan yorumlar uçucudur.
Tıpkı buharlı cama parmakla yazmak gibi.
Kareleri çoğaltmak ve ilerideki -olası- görüntülere göre yol haritası tasarımları yapmak gerekir.
“Öngörmek, yönetmektir.”
Aksi halde “günlük fotoğraflara” odaklanmak hali “yönetmek” değil “idare etmek” olur.
9’uncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in bu topraklar için “talihsizlik” diye nitelendirdiği şu söylemi artık “tedavülden” kaldırılmalıdır.
Hele MGK’da bile yaşanmakta olan süreç, “beka (kalıcılık) sorunu” diye tanımlanmışsa...

Resmi açıklama yapıldı.
İntihar bombacısı Seher Çağla Demir, aile Kars’tan gelmiş.
Balıkesir Üniversitesi’nden kopup 2013’te PKK’ya girmiş.
Ardından PYD saflarında savaşmak için Suriye’ye geçmiş.
Peki...
Onu “intihar bombacısı” yapan, Ankara’nın kalbi Kızılay’da katliama iten odak nedir?
PYD mi?