ÇANAKKALE’DE 13 yaşındaki B.T.İ. Gezi gösterileri sürerken abilerine özenerek yola “hükümet istifa” yazmış.
Hakkında “kamu malına zarardan 2 yıldan 6 yıla kadar hapis” cezası istenerek dava...
Yetmemiş “faşist” kelimesini de yazdığı için hükümeti aşağılamak gerekçesiyle bir dava daha.
Çocuğa “faşist” ne demek diye soruyorlar, cevabı “kötü adam demek galiba” oluyor.
Neredeyse çocuğa “organize suç örgütüne üye” yaftası yapışacak!
Vicdanları acıtmaktan öte kanatan bir durum.
Nasıl bir Türkiye bu?
İSTANBUL Modern’deki güzel geceden izlenimlerimden biri de, sunumu yapan Rana Tabanca dostumuzun söylemi.
Lafı uzatmadı ama söylenmesi gereken her şeyi kapsayan konuşmaydı.
Şöyle noktaladı:
“Konuşma mini etek gibi olmalı.
Konuyu örtecek kadar uzun, heyecan verecek kadar kısa...”
.......................
Alkış patladı.
Tuna Kiremitçi’nin romanı “Bu İşte Bir Yalnızlık Var” beyaz perdede... Filmin oyuncuları Engin Altan Düzyatan, Gaye Gürsel ve Atiye, yönetmen Ketche ile birlikte Şeffaf Oda’nın bu haftaki konukları...
Altan, filmde Mehmet adında bir rockçıyı canlandırıyor.
Daha önce gitar çalıyor muydun diyorum.
Engin Altan anlatıyor:
“Ney üflüyorum biraz, bir tane saksofonum var evde. Ama hiç telli bir enstrümanla uğraşmamıştım daha önce.”
Altan Pentagram’ın solistinden 2-2 buçuk ay gitar dersleri almış. Parmakları su toplamış.
Ketche araya giriyor: “Altan, sağ ile çalan tek solak gitarist.”
Rauf Tamer’in günlük yaşamdan kareler yansıttığı yazılarında 10 yıllardır kullandığı bir cümle vardır:
“Bunlar küçük meseleler canım...”
Ve aslında hepimizi acıtan gerçek yaşamdan sakatlıkları böyle başlayarak yazar.
Onun mizah damarından bir örnektir.
“Büyük meseleler” olarak siyaseti bazen “bilerek, isteyerek” yani “taammüden” ıskalar.
Ben de bugün 2014’te emlak vergileri ödenirken acısı hissedilecek hem de çok can yakacak büyük haksızlığa “küçük meseleler” diye başlayarak parantez açıyorum.
Sorunu yazarken yanlış yapmamak için Prof. Şükrü Kızılot’un satırlarıyla sunuyorum.
AK PARTİ Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik Vanlıdır.
Haber Türk Genel Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı’ya “geçen seçimleri Van’da BDP’nin değil KCK ve PKK tehditlerinin kazandığını” söylemiş.
AK Parti’ye oy verebilecek 30-40 bin seçmenin sandığa gitmesini engellemişler.
Dün öğle yemeğinde bu konu açıldı.
Seçimlerde “iradeye fesat karıştırmak” tezgahları sıralandı.
.......................
Bunlardan biri CHP’nin üst düzey yöneticisinden dinlediğini anlattı:
ASLANLARI ayakta alkışlayarak başlayayım yazıya...
Bu “harika” sonuç kalbimi ısıtıyor ama yaşadığımız “soğuğu” da yazmam gerek.
................
Önce Ali Sami Yen yağmura teslim olmuştu.
“Drenaj” çalışmamıştı.
Saha bir yapay göle dönüşmüştü.
Ne bahaneler dinlemedik ki!
Ortada dolaşan yeni “kaset” iddialarına ve vuruşmalarına girmiyorum.
Girmek de istemiyorum.
Ancak...
“Temel İnsan Hakları” için çok önemli bir çağrıyı yansıtmayı görev biliyorum; “BİRLEŞMİŞ MİLLETLER’İ dijital çağda insan haklarının korunmasının önemini kabul etmeye ve ULUSLARARASI HAKLAR BEYANNAMESİ oluşturmaya davet” çağrısı bu.
10 Aralık “Dünya İnsan Hakları Günü”ydü.
83 ülkeden aralarında 5 Nobel’li yazarın da bulunduğu 530 yazar tarafından “dinlemelere ve gözetlemelere” karşı yayınlanan ortak manifestodan altını çizdiğim satırlar şöyle:
.......................
MUSTAFA için tahliye kararı akşamın geç saatlerinde -nihayet- açıklandı. Daha önce yazıp noktayı koyduğum yazıyı aşağıda sunuyorum. Tahliye için düşüncelerim o satırlara yansımakta.
..............
Gazeteci/Milletvekili Mustafa Balbay Anayasa Mahkemesi kararına rağmen 5 gündür hâlâ cezaevinde.
Anayasa Mahkemesi “uzun tutukluluk hali” ve “milletvekilliği görevini yapamamak” nedenleriyle Balbay’ın mağduriyetini açıkladı.
Toplantılarını günlerdir sürdüren 13’üncü ağır ceza mahkemesi neyi bekliyor olabilir?
Anayasa Mahkemesi kararının “gerekçesini” mi?
Balbay’ın tahliye edilmesinden sonra da bu gerekçe gelebilir, mahkeme heyeti tarafından incelenir.