Neden savcılar için “cumhuriyet savcısı” resmi sıfattır?
“Cumhuriyet başbakanı, cumhuriyet bakanı, cumhuriyet milletvekili, cumhuriyet müsteşarı, cumhuriyet valisi/kaymakamı, cumhuriyet emniyet müdürü” denmiyor da, neden savcılar “cumhuriyet savcısı”dır?
Bu sorunun cevabı “hukuk devletinin varoluş güvencesidir.”
Kökü, Atatürk’lü yıllarda “hukuk inkılabı (devrimi)“ sürecine uzanır.
Şöyle ki:
Hukuk devrimi sürecinde yeni yasalar çıkarılırken bu çalışmanın başında dönemin Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt vardı.
17 Aralık ve sonrasında sızan izlenimler “Başbakan’a kadar uzanabilmek” çabasını hissettiriyordu.
Bakan Bayraktar’ın Karadenizli duyarlığıyla istifa açıklamasında o adresi göstermesi bu izlenimlerle birlikte yorumlanmalı.
3 bakan ve bir eski bakanın istifası ortaya “öngörülemeyen” bir tablo koydu.
l Başbakan Erdoğan istifa ederek ve hükümetini tümüyle yenileyerek güven oyu almayı ve böylece kuvvet ve muşruiyet tazelemeyi düşünüyor mu?
l Genel seçimleri 1 yıl öne alarak Cumhurbaşkanı seçimiyle sandıkları aynı günde koyabilir mi?
l Cumhurbaşkanlığı kararlılığını sürdürecek mi? (Genelde sorunun cevabı “evet”)
l Tüzük değişikliğiyle 4’üncü kez de milletvekili seçilmenin önünü açar mı? (Bu sorunun daha genişletilmiş hali, Erdoğan’ın -şimdilik- küçük de olsa bir olasılıkla yola 4 yıl daha siyasete başbakan olarak devam etmesi seçeneğidir.)
ÖYLE görünüyor ki 4 BDP ve bir MHP milletvekili yeni yıla “hapiste” girecek.
BDP milletvekilleri “hükümlü” değil “tutuklu...”
Aynı durumdaki iki CHP milletvekili Mehmet Haberal ve Mustafa Balbay’ın tahliyeleri adalete önemli katkıda bulunan içtihatlardır.
Ancak...
Beklentilerin tersine BDP milletvekillerinin “tutukluluk durumlarının devamına” karar verildi.
Anayasa Mahkemesi kararı ve Balbay’ın tahliye edilmesinin “emsal” kabul edilmemesi karşısında “yasa çıkarmak” da bir seçenek.
Bütçenin son günü Meclis’te bu yolda önemli bir adım atıldı.
DEMOKRASİ “deneyimleriyle” olgunlaşır.
Önümüzde “ergin demokrasi” için bir fırsat daha var.
“Savcılık emriyle -adli kolluk- görevi yapan polisin, durumu ve gelişmeleri amirlerine bildirmesi zorunluğunu” getiren genelge Danıştay’da.
Danıştay’ın bu genelgeyi “Anayasa’daki kuvvetler ayrılığı ilkesine ve 2004 tarihinde bu iktidarın çıkardığı CMK’ya aykırılık” gerekçesiyle iptali, “ergin demokrasi” yapılanması için önemlidir.
Danıştay bu kararı vermezse Anayasa Mahkemesi yolu açıktır.
Anayasa Mahkemesi’nin vereceği karar demokrasinin olgunlaşmasına katkı sağlayacaktır.
Sonrasında AİHM’ye kadar yolu var.
Piramid’de bir pazar günü... Eski Paris Büyükelçisi Aydın Bulak’ın eşi Lale Bulak ve Lolita Amram, Bedri Baykam’dan olayı dinliyor.
Bedri Baykam Piramid Sanat Galerisi’nde yeni sergisini açtı. Buna “resim sanatıyla siyaset arkeolojisi” de denebilir.
“Dünyayı sarsan Kennedy suikastının 50’nci yıldönümünde” önemli bir çalışma.
Baykam’ın kendine özgü “4D” yönteminde dev bir yapıtla başlıyor sergi.
Tabloda ABD Cumhurbaşkanı J. F. Kennedy’nin açık otomobilde halkı selamlarken kurşunlandığı yeri merkez alan fotoğraf...
Bu fotoğrafın üzerine olayla ilgili olan aktörlerden görüntüler de yerleştirilmiş.
Siyasete düşen son yıldırımlarla önümüzdeki 3 seçim daha da renkler kazanmakta.
İktidar partisiyle CHP arasında kapanması zor görünen fark, bu yeni durumla “rekabet ortamına” dönüşür mü? CHP ne yapmalı?
2014 Cumhurbaşkanı ve 2015 Genel Seçimleri için henüz erken.
Ama...
30 Mart 2014 Yerel Seçimleri bazı işaretler vermekte.
CHP bu kez oyuna değil, “skora” oynuyor.
İstanbul’da Mustafa Sarıgül’ü büyükşehir belediye başkan adayı göstermek bu “sonuca odaklı” strateji değişikliğinin göstergesi.
ORTALIK toz duman... Göz gözü görmüyor... Gene de gölgelerden anlam üretmeye çalışıyorum.
Şöyle ki:
1 Önce bavul açıldı. İçinden 2004 yılındaki MGK’nın gizli belgeleri ortalığa saçıldı.
Cemaat ile iktidarı karşı karşıya getiren bir yüksek basınç alanı oluştu.
Ardından...
Pimi çekilmiş tahrip gücü yüksek 4 bomba düştü Ankara’nın ortasına.
4 bakan hedefteydi.
İktidarla Cemaat arasında yol ayrımı ortaya çıktığı günlerden bu yana bir anı hafızamı sürekli ziyaret ediyor.
Her defasında “bu topa girmeyeyim” diye düşünüp yazmıyorum.
Ama...
Şu son “gözaltı büyük patlamasından” sonra paylaşmak farz oldu.
Yıllar önce 9’uncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile bir sohbetimizde sormuştum:
“Siyasetin duayenisiniz.
1960’lı ilk yıllardan bu yana aktif siyaset yaşamınızda sizi en fazla etkilediğini düşündüğünüz ve derinden pişmanlık yaşadığınız, döne döne keşke yapmasaydım dediğiniz bir yanlışınız oldu mu?”