İMRALI’DA BDP’li 3 milletvekiliyle Öcalan arasındaki görüşmenin zabıtlarını dikkatle okudum.
Zabıtlar odada bulunan MİT mensubu tarafından tutulmuşsa veya onun ses alma cihazından deşifre edilmişse, “konuşmaların saptırıldığı, eklemeler yapıldığı” gibi olasılıklar sıfırdır. Sıfıra yakındır.
Söylenenlerden şöyle notlar aldım:
1- Hayatımız söz konusu:
Sürecin başarısızlığı halinde orta ve üst düzey savaş, isyan, kaos hepimizin hayatı söz konusudur.
Şimdiye kadar yaşadıklarımız devede kulak kalır.
***
BDP‘de “akıl ziyanı” yoksa, siyaset geleceği iyi sezilirse “ikinci - üçüncü parti” bile olma şansı görülebilir.
DP, AP, ANAP çizgisinde AK Parti kitle partisi olarak daha uzun süre birinciliği sürdürecek potansiyelde.
Japonya’da “Liberal parti” II. Dünya Savaşı sonrasındaki seçimlerden itibaren -kesintisiz- 36 yıl iktidarda kaldı.
AK Parti, “kendine çelme takmazsa” böyle uzun menzilli iktidar konumunda olduğunun izlenimini veriyor.
Ya ikinci parti?
AK Parti’ye reaksiyon 2 damardan akmakta.
Bunlardan birincisi Atatürk’ün kurduğu “laik cumhuriyetin” simgesi CHP’dir.
Çözüm süreci için “toplumdaki psikolojik mevsimin” yanı sıra “coğrafi mevsim” de uygun.
Fırat’ın doğusunda dağlarda silah sesleri pek “yankılanmıyor” denebilir.
PKK kış nedeniyle her yıl olduğu gibi mağaralara, “inkonito” yaşadıkları yükseklerdeki köylere çekildi.
Güvenlik güçleri de “görüntü ve istihbarat” gelmeyince, dağlarda PKK’lı kovalamıyor.
Bunda İmralı görüşmeleriyle başlayan süreci kesintiye uğratmaktan kaçınmak denebilecek “otokontrol freni” de var mı?
Bilemiyorum.
Ancak...
İNGİLTERE‘nin “PKK’sı” da denebilecek “IRA” ile “çözüm süreci” için en anlamlı söylemlerden biri şudur:
“Bisikletin pedalını çevirmeye devam, durursan düşersin...”
Yani...
Çözüm şifresi “hangi engelle karşılaşırsan karşılaş çabalar sürmeli, diyalog kopmamalı...”
Paris’te “PKK’lı 3 kadının öldürülmesi” -herhalde- sürecin kopması için bir kanlı sabotajdı.
Bunun gibi -belki- çok daha ağır kundaklamalar olabilecektir.
Ancak...
Enbe Orkestrası “Singing in the rain”i çalarken solistler şemsiye açmışlardı.
EDITION Otel’in en üst katındaki salondayız. Prof. Osman Müftüoğlu sahnede anlatıyor:
9’uncu Cumhurbaşkanı Sayın Demirel’in doktoruydum.
O yıllarda Hürriyet’in Ankara Temsilcisi Sedat Ergin’le bir gece yemekteydik. Laflıyorduk...
Anlattıklarımı dinledikten sonra Sedat Ergin “doktor bunları neden yazmıyorsun, çok güzel bir kitap olur” dedi.
ATATÜRK‘ün boyu 1,68 mi, 1,72 miydi? Sanki 1,68 olsa, büyüklüğünden yitirecek!
Oysa...
Atatürk için asıl başka ölçülerdir onu büyük yapan.
“Entelektüel Atatürk” ve bu donanımını hayata geçiren “cesareti...”
Atatürk’ün en büyük eseri “laik cumhuriyettir.”
Bu “laik” kelimesi olmasa Türkiye Cumhuriyeti de Ortadoğu ve Kuzey Afrika’nın “cemahiriye” dedikleri “kum” cumhuriyetlerinden biri olurdu.
Saddam zamanının Irak’ı, mollaların son sözü söylediği İran, Esad’ın Suriye’si, Kaddafi’nin Libya’sı hep birer cumhuriyet...
Schalke maçı öncesi “futbol geyiği” çeviriyorduk.
Drogba’nın Akhisar’a attığı ve attırdığı gol sonrası bizim “aslanlar cemaati” öyle bir gaza gelmiş ki, ayaklar yerden kesilmişti.
“Avrupa Şampiyon Kulüpler kupasını kaldırmak, hiç değilse final oynamak” falan konuşuluyordu.
Arkadaşlara “beklentiyi bu kadar yükseltmeyin” dedim.
“63’üncü dakikaya kadar bizimkilerin durumunun hiç de parlak olmadığını” hatırlattım.
Üstelik “Schalke, Akhisar değil“ diye ekledim.
Ne yazık ki “beklenti çıtasının fazla yükseklere konulduğu” maçın bitiş düdüğüyle birlikte skor levhası tarafından kanıtlandı.
Başbakan Erdoğan’ın Anayasa Komisyonu’na mühlet vererek “bu süre içinde yeni Anayasa’yı yaptınız, yaptınız... Yapamazsanız AK Parti Anayasa tasarısını Meclis’e getiririz gerekli oyu bulduğumuz an referanduma götürürüz” resti iyi okunmalı.
Hedef ne?
Bir ihtimalle “ölümü gösterip, sıtmaya razı etmek” istiyor olabilir.
Yani “başkanlık sisteminden bazı tavizler vererek Anayasa Komisyonu’nun ortak metni bitirmesini” sağlamak.
Tavizler neler olabilir?
Belki “başkana kanun gücünde kararname çıkarmak yetkisi vererek Meclis’i devre dışı bırakmak” maddesi...
Ve...