ÖCALAN‘ın “silahları bırakmak ve silahsız siyaset yapmak zamanıdır” söylemine kadar uzanan psikolojik zemine bir örnek vereyim.
Dünyanın çeşitli ülkelerinde iç çatışmalara çözüm üretmek amaçlı faaliyetlere danışmanlık yapan bir simge isimdir Prof. Vamık Volkan.
Kıbrıs Türk’üdür.
Tıp eğitimini Türkiye’de yapmış, sonrasında ABD’ye gitmiş psikiyatr kariyerini “Psikopolitik” alanda derinleştirmiştir.
Onun yönetimindeki bir toplantıda çok ilginç bulduğum bir sahne yaşandı.
Sizin de hayretle okuyacağınızı düşünüyorum ve yansıtıyorum.
Toplantıda 3 kişi yan yana.
ÇOK değil daha 3 ay önce sizler ya da ben “dünkü Diyarbakır manzarasını” hayal edebilir miydik?
Alanda en az milyon kişi toplanmış.
Apo posterleri gösteriliyor. Yeşil, sarı, kırmızı yerel renkler dalgalanıyor.
Sloganlar atılıyor.
Kürsüden bir BDP milletvekili Öcalan’ın İmralı’da yazdığı “barış, birlik, silahları bırakmak zamanı geldi” mesajını “Kürtçe” okuyor.
Ardından...
Bir başka BDP milletvekili o metnin Türkçesini tekrarlıyor.
Başbakan Erdoğan’ın BDP milletvekilleri, MİT ve İmralı üçgeninin yanı sıra bir “AKİL ADAMLAR” devresini dile getirmesi olumludur.
Akil adamlar elektrik arızasında devreye girecek yedek enerji kaynağı olmanın ötesinde yüksek voltajı daha da güvenli olarak taşıyabilecek direnç hattıdır.
İkisi birbirini tamamlar.
Zaman zaman birbirinin içine dahil olarak harekete kuvvet kazandırırlar.
Bundan yaklaşık 2 yıl kadar önce “AKİL ADAMLAR” formülü için yazdığım satırları aynen yansıtıyorum.
............................
.......Sorunun tüm taraflarıyla konuşabilirler.
Kürt sorununun çözümü “Türkiye yönetilemez idare edilir” paradigmasında son iki kelimenin atılmasını gerektiriyor.
Yani...
“İdare-i maslahat... Vaziyeti idare etmek...”
Oy kaybı tehlikesini göze almak yerine küçük sarkaç hareketleri, dar alanda kısa paslaşmalar, olayı zamana yaymak “idare etmektir.”
Yönetmek risktir.
İktidar koltuğunu kaybetmek de var.
“Çözüm sürecini” Türkiye’nin “çözümsüzlük çözümdür” akut yanlışının bırakılması “vaziyeti idare etmek yerine sorunu yönetmek” olarak görmek ve desteklemek gerekir.
SON yılların yoğun tekrarlanan siyaset söylemi şöyle:
“Türkü, Kürdü, Lazı, Abashası, Gürcüsü, Çerkezi, Arnavutu, Boşnağı, bu mozaik, zenginliğimizdir...”
Doğru...
Ama...
Yetersiz...
Ya bu topraklardaki Yahudi, Ermeni, Rumlar, siyasetçiler neden onları da saymıyor?
Onlar da mozaikteki zenginlikler değil mi?
Acun, Gülşen ve Azerbaycan güzeli Saida Asgarova ile keyifli ve müzikli sohbet Şeffaf Oda’da.
Geçenlerde arkadaş sohbetinde konuşuyoruz. İtalya’da hiçbir siyasi geçmişi olmayan komedi ustası seçimlerde yüzde 20’ye yakın oy aldı. “Türkiye’de kim bu başarıyı yakalayabilir” diye tartıştık. Ve Acun’da birleştik. Şeffaf Oda’nın konuğu Acun’a soruyorum.
“Siyasete girebilir misin?”
Şöyle anlatıyor:
“Açıkçası siyaset için söyleyeceğim tek bir şey var. İçine giren herkese helal olsun. Çünkü o kadar zor bir kulvar ki yıpratıcı. Bombardıman altındasınız. Benim bünyem bunu kaldırır mı...
Sakin durabilecek biri değilim.”
DIŞİŞLERİ Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, Diyarbakır’da “bu toprakta hepimizin birlikte yaşamak güzelliğini paylaşmamız gerektiğine” işaret eden konuşmasında şu söyleminin altını çizdim.
“Aksi halde bizi lime lime ederler.”
Buna siyaset tarihinde “Balkanlaştırmak” deniyor.
Bir devletin topraklarını parça parça edip bir sürü küçük devlet üretmek sürecidir.
Osmanlı’dan bu parçalanma sonucu ilk aşamada “Sırbistan, Yunanistan, Bulgaristan, Arnavutluk, Romanya, Macaristan” devletleri tarihe çıkarıldı.
Sonra...
İkinci aşama...
SİYASET takviminde “çözüm süreci” arazi vitesinde.
Zorlu coğrafyada “hız kesmeden” ilerliyor.
Hatta...
Tahminlerden daha hızlı.
Görünen ajanda şöyle:
- PKK’nın elindeki asker ve sivillerin serbest bırakılmaları.
- Nevruz’da PKK’nın “ateşkes” ya da “eylemsizlik” ilanı.