29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında yaşanan “güzellikleri” ve “bazı çirkinlikleri” izlerken kendimi sorguladım:
“Bunun izahı ne?”
Sorunun cevapları çok ama şöyle bir “sembolik” anlatıma başvurmam daha açıklayıcı olur.
‘Sanat Uzmanı Lord Duveen küresel üne sahiptir.
Bir gün, 20’nci yüzyılın en zengin ve önemli koleksiyoncusu olan J.P. Morgan’ın huzuruna çağırılır.
Frakı, tozlukları, şapkası ve sapında hakiki inci olan bastonuyla J.P. Morgan’ın lüks malikanesine gelir.
J.P.Morgan ona hiç selam vermeden mermer basamak üzerindeki 5 büyük vazoyu işaret ederek; “bunlardan 3 tanesinin 16’ncı yüzyıldan kalma Çin/Ming dönemi şaheseri, diğer ikisininse kendisine servete mal olan bire bir kopyalar olduğunu” söyler.
Kadim dost Tansu Çiller ile eskilerden hareketli bir dans nostaljisi.
Çarşamba dostlarından Özer Çiller ve Yusuf Bahar doğum günü pastasındaki mumları birlikte üflediler.
Eski Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan dans birinciliklerinin yanı sıra usta bir Türk musikisi yorumcusu.
BİZİM Çarşamba yemekleri grubundan Özer Çiller ve Yusuf Bahar’ın doğum günlerini birlikte kutladık.
Bu bayram günü yazıya Mesnevi’den sözle başlayayım:
“Bu ümmette beden çarpılması yoktur. Fakat ey akıllı, fikirli adam, gönül çarpılması vardır. (V., 111)”
‘Vaktiyle bir ülkenin yönetimini üstlenmiş olan Hükümdar, yanında has adamları olduğu halde ava çıkmıştı. Seyisin seçtiği en çevik ve en güzel ata binmiş, yanına burnu her türlü kokuya duyarlı av köpeklerini almış, av mevsiminde, ormanda av kolluyordu. Bir orman köyünden geçerken güzellikte cennet kızlarını aratmayan bir cariye gördü. Görünce hemen gönlünü kıza kaptırdı.
Adamlarına:
“Kabul ederse derhal bedelini ödeyin, bizimle gelsin” diye emretti.
Sordular, cariye, sahibinin de rızasıyla katıldı Hükümdar’ın heyetine. Av bitince saraya döndüler. Hükümdar, eş edindi ve tutkuyla bağlandı ona. İnsandı bu, hep aynı kararda durmuyordu. Kadın hastalandı, şiddetli bir ateşle yataklara düştü. Ülkede ne kadar ün yapmış doktor varsa çağrıldı.
Hükümdar:
PKK tarafından kaçırılanların çoğu artık anılmıyor bile.
Neredeler?
PKK gerçekten kendi sonunu getiren inişte mi?
PKK ile mücadelede yararlanılmak istenen ve bu amaçla ilişkiler kurulan, Türkiye’de “devlet protokolü” konuğu olan Barzani’nin PKK’ya bakışı nedir?
Bunlara merkez medya değil AK Parti’ye yakın Yeni Şafak gazetesinde Abdülkadir Selvi’nin yazısından satırlarla da cevap oluşturmaya ne dersiniz?
Bir yazının içeriğinden çok, yazarı bizim mahalleden mi yoksa öteki mahalleden mi önyargı merceğinden okunduğu şu süreçte Abdülkadir Selvi’nin anlatımı belki daha da etkili ve uyarıcı olabilir.
Yazının başlığı şöyle:
SHARAPOVA maç başlamadan önce rakibi İtalyan Sara Errani ile kısa bir süre ısınma vuruşları yaptı.
Sonra, oyunculara ayrılan sandalyesine geçip oturdular.
Errani’den farklı olarak Sharapova, oturur oturmaz dizlerinden yukarı şortunun bittiği yere kadar bacaklarını bir havluyla örttü.
Maç boyunca verilen aralarda da aynı şeyi tekrarladı.
Bu “bacaklara havlu örtmek” tavrı, onu tanıyanlar tarafından şöyle yorumlandı.
“Sharapova gide gele Türkiye’yi tanıdı. Kısacık eteğinden bir frikik karesi vermemesi için tedbirli olmayı öğrenmiş...”
EMRE Uslu emniyet kökenli, derin kulislerin nabzını tuttuğunu düşündüğüm bir yazardır.
Güvenlik alanında akademik kariyerinin de olması duyumlarını yansıtmada ince ayarının referansıdır.
Yazılarının satır aralarından bile anlam çıkabilir.
Ama bu kez çok açık yazmış.
Okuduklarımın bana farklı bir manzaraya pencere açtığını söyleyebilirim.
PKK konusunda gerilim grafiğinin düşeceği ve Oslo tarzı görüşmelerin başlayacağı beklentisindeyken Öcalan’ın kardeşine “PKK’lı sayısının 40-50 bine yükseltilmesi” talimatını okumak gerçekten şaşırtıcı.
Emre Uslu’nun yazısından bazı bölümleri aşağıda yansıtıyorum.
Dünya Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ) tarafından yayımlanan raporda “Türkiye’nin basın haklarını en fazla ihlal eden ülke olduğu” değerlendirmesi var.
Türkiye’nin bu durumda “İran, Eritre ve Çin’i bile geride bırakan ülke” konumu belirtiliyor.
AB ilerleme raporlarında ve diğer Batılı kurumların, gazeteci meslek kuruluşlarının da aynı ya da benzer değerlendirmeleri yayımlanmıştı.
Ünlü söylemle “batı cephesinde değişen bir şey yok...”
Ya “doğu cephesinde?..”
İslam Birliği Konferansı’ndan, Ortadoğu ülkelerinden, Kuzey Afrika Müslüman ülkelerinden “basın özgürlüğü” için neden bir “tavır” görülmez?
Böyle bir “tavra” hiç tanık oldunuz mu?
GENÇ kız, yeraltı çalışmaları yapan doktora gelir. Garip bir istekte bulunur. “Güzelim ama yüzümden bıktım, değiştirmek, bambaşka bir yüze sahip olmak istiyorum...”
Doktor da siyah kalın çerçeveli gözlükleri ve seksi görüntüsüyle havalı bir kadındır.
Genç kıza bir albüm uzatır.
“İçinden yüzünü almak istediğin kadını seç” der.
Genç kız albümün sayfalarını çevirerek fotoğraflardan birini işaret eder:
“İşte bu...”