22’nci Başbakan Tansu Çiller dün Meclis Araştırma Komisyonu ile toplantısından sonra konuşmamızda çok etkilendiği bir sözü yansıttı.
Mandela “bu özgürlük mücadelem sadece mağdur olanı değil, mağdur edeni de özgür kılmayı hedefliyor...”
Komisyon üyelerine 28 Şubat için yaşadıklarını anlatırken de hedefi bu “Mandela kriterleri” olmuş.
28 Şubat’ın mağdurları kadar, onları mağdur edenleri de demokrasinin zenginliğinde bir araya getirmek ama bunu da herkesin kendisiyle ve gerçeklerle yüzleşmesini sağlayarak yapmak...
“Bunlar olan şeylerdir” deyip geçilemez görüşünü dile getirmiş.
Çiller komisyon üyelerine “28 Şubat bir darbedir, topla, tüfekle, tankla olmasa da bir darbedir” dediği zaman soruyorlar:
“Şikayetçi misiniz?”
50 yıl öncesine ait şu gördüğünüz fotoğraftaki delikanlı henüz hukuk birinci sınıftadır.
Gazeteci olarak çektirdiği ilk fotoğrafıdır.
O günlerde AKİS dergisinde çalışmaya başlamıştır.
Dönemin başbakanı İsmet İnönü’nün damadı Metin Toker’in yayımlamakta olduğu AKİS yakın siyasi tarihin en etkin medya olayıdır.
Zaten delikanlıyı bir haftalık dergide çalışmaya çeken de bu özelliktir.
AKİS’in kıdemli muhabiri o zamanlar 30’lu yaşlarda olan Atilla Bartınlıoğlu abisi elinden tutmuş onu AKİS’in Genel Yayın Yönetmeni Kurtul Altuğ’un odasına sokmuştur.
AÇLIK grevi için olumlu ya da olumsuz önyargılardan çok insani duygular ve hukuk ilkeleri dikkate alınmalıdır.
Bu ülkede hapiste yatarken “Nazım Hikmet de açlık grevine yatmıştı.”
Bu “duygusal” pencereden, “hukuk” penceresine geçelim.
Açlık grevleri hafifleyecek diye bir beklenti filizlenirken hapishanelerdeki “10 bin dolaylarında PKK ve PAJK’lının greve gideceği” açıklaması ortamı yeniden gerdi.
BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın “Öcalan’la düzenli görüşmeler grevleri yumuşatabilir” söylemi bir “anahtar” gibi görülebilir.
Sorun, “Abdullah Öcalan’a ailesiyle görüşebilme imkanı sağlamakla” çözülecek gibi görünmüyor.
İstenen şey “avukatlarının İmralı’ya düzenli olarak gidebilmesi...”
Tabanlıoğlu Mimarlık imzalı Tokyo Olimpiyat Stadyumu tasarımı
2020 olimpiyatlarına ev sahipliği için İstanbul ve Madrid’le yarışan Tokyo start aldı bile.
Olimpiyat açılışının yapılacağı stadyum konkuruna Japonya ve dünyadan 46 mimarlık bürosu katıldı.
İlk elemede bunlardan 35’i elendi.
Türkiye için “kötü haber” bu...
İstanbul olimpiyatlar için “yeni altyapılara” henüz kazma bile vurmamışken Japonya bakın şimdiden dünya ölçeğinde tasarım yarışmaları yapıyor.
8’İNCİ Cumhurbaşkanı merhum Turgut Özal için “zehirle öldürüldü” iddiası gazete manşetlerine ve TV ekranlarına yeniden yansıdı.
Gerçi adli tıp başkanı haberi yalanladı ama “zehirleme yok” demedi.
Sadece “incelemenin bitmediği, sonucun savcılığa bildirileceği” mesajı verdi.
“Özal’ı zehirleme” ihtimali hiç mi yok?
Özal’a binlerce kişinin olduğu salonda, korumalar ordusu varken, Kartal Demirağ adlı birinin tabancayla suikast girişimi olmuşsa, “zehirleme” neden olmasın?
O gün ben de salondaydım.
SANAL medyada hareketli görüntüler... Abigael adlı henüz 5 yaşında bile olmayan kız çocuğu ağlıyor.
Yanaklarından gözyaşı süzülürken soruları yanıtlıyor.
Ağlama nedeni seçim kampanyası.
4 Kasım’da yapılacak ABD başkan seçimleri için yoğun kampanya küçük kızın sinirlerini yormuş.
Başkan adayları Romney ve Obama ile dolu ekranlar ve sürekli tartışmalar, izleyenlere yansıyan gerilim küçük Abigael’i isyan ettirmiş.
Onun Obama ve Romney’e ağlayarak tepkisini videoya almışlar.
Defalarca izlenecek bir görüntü.
TBMM Başkanı Cemil Çiçek gerçeğe işaret etmiş.
“Kesile biçile, yama üstüne yamayla, estetik dönüşümle bugünlere getirilen 1982 Anayasa’sıyla Türkiye’nin yönetilme açmazlarına” işaret etmiş.
“Kendi içinde sistematiği ve bütünlüğü olan yeni bir Anayasa gerektiğini” söylemiş.
Üst üste 3’üncü dönem milletvekili seçildiğini ve 2015 seçimlerine aday olamayacağını hatırlatarak “yeni Anayasa’yı Türkiye için istiyorum. Şahsi bir siyaset beklentim yok” mesajını vermiş.
Çiçek her farklı kesim tarafından sevilen ve sayılan sağduyulu ve deneyimli bir siyaset adamıdır.
Bu konuşmayı da deneyim birikiminden gelen siyaset refleksiyle en geçerli momentumda yaptı.
Gazetelerde ve ekranlarda “Cumhurbaşkanı-Başbakan görüş ayrılığı” tartışmaları sürerken Çiçek’in zamanlaması için “12’den vurdu” denebilir.
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı gözlemlerimden birkaç not...
29 Ekim 1923’te de Cumhuriyet’in 100. yılını Türkiye hala “10. Yıl Marşı’yla mı kutlayacak?”
Biraz zeybek, biraz mehter havalarıyla soslandırılmış “10. Yıl Marşı’yla mı?”
Cumhuriyet’in kurucu partisi de sayılabilecek CHP, 100. Yıl Marşı için güftesiyle, bestesiyle şimdiden yarışma açmalıdır.
Atatürk’ün partisi CHP’ye yakışır.
Böyle bir etkinliğin önünde ne polis barikatı, ne tazyikli su, ne de biber gazı olur.
..........................