GAZETEYE girerken dışarıda bir grup “Alevi gençle” karşılaştım.
TV grubuyla, gazetelerimizin binaları sırt sırtadır.
TV programlarından birinde Alevi yurttaşlarımızı -istemeden- kıran bir söylem kazası olmuş.
“Kasıt” olmadığı açık.
Ama herkesin, hepimizin özenli olmamız gerekir.
Alevi yurttaşların duyarlıkları “mizah” konusu yapılmamalı.
Yıllar önce böyle bir talihsiz söylem sonrasında oluşan tepki dalgaları, bir başka sunucuya vurmuştu.
YÜKSEK öğrenimde başörtüsü yasağının savunması teorik bir ikileme dayandırılmıştı.
“Kamu hizmeti alanlar” ve “kamu hizmeti verenlerÖ”
Bu görüşte olanlara göre...
Hastanedeki hasta, mahkemedeki davacı ya da davalı için -kamu hizmeti aldıkları gerekçesiyle- nasıl ki “başörtüsü” yasağı yok, yüksek öğrenim kurumlarındaki başörtülü genç kızlar önündeki “yasak duvarı” aynı nedenle yıkılmalı.
Bu mantık dokusuna karşı çıkmak zor.
Üstelik...
Yukarıda belirttiğim gibi pozitif hukukta “doğrudan” ve “net” bir madde yok.
ÖRTÜNMENİN şekilleri tartışılıyor... Anayasalarında “İslam Cumhuriyetidir” yazan Pakistan ve İran’da kadınların saçlarının bir kısmı örtü dışında kalır. Bu modeli CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu telaffuz etti.
Başbakan Erdoğan ise “Ana muhalefet liderinin sorunu kakül/perçeme indirgediğini, bundan hayal kırıklığına uğradığını” söyledi.
İslam cumhuriyeti Pakistan’da başbakanlık da yapan Benazir Butto ile TV/gazete röportajımdan “örtünme” izlenimlerimi yansıtayım:
Butto’nun evindeyim...
Geniş salonda kameralar ve ışıklar hazırlanırken, köşedeki kanepede Butto ayaklarını altına almış oturuyordu.
Üzeri sırma işlemeli beyaz bir giysi vardı üzerinde...
İri dalgalı gür siyah saçları tamamen açıktı.
ELBETTE kutsal kitap Kuran-ı Kerim’de de bu konuda bir ayet var ama yorumlar farklı olabiliyor.
Şu “örtünme” tartışmasına “örtünmenin miladından” girerek başlayalım.
“MÜSLÜMAN ZİHİNLER” kitabının yazarı profesör Rıaz Hassan’dan alıntılar yansıtıyorum:
Mekke’de daha İslam’dan önce de kadınlar örtünüyorlardı.
Sadece senede 1 gün örtülerini çıkarıyor, süsleniyor, damat adayları için kendilerini gösteriyorlardı.
İslam’la birlikte örtünme sürdü.
Ancak...
Referandumdan bu yana hâlâ “sahil oyları” konuşuluyor / tartışılıyor.
Sahil çocuğu sanatçılar arasında simge şehir İzmirli Bengü ile Türkiye’nin en çok okunan yazarlarından Yılmaz Özdil ŞEFFAF ODA’nın konukları...
Yılmaz Özdil’e göre sahillerde “zihniyet hemşehriliği” var.
Yoksa... İzmir’de ve tüm sahil şehirlerinde Türkiye’nin 81 ilinden insanlarımız olduğu halde böyle bir ortak payda gerçekleşemezdi.
Bengü de, Yılmaz da mesleklerinin içinde doğmuş sayılırlar.
Bengü daha 3 yaşındayken şarkı söylermiş. Hem de “Dilek Taşı” gibi bir zor şarkıyı... İspatı da dedesinin o günlerde sesini teybe kaydetmiş olması...
Yılmaz da mürekkep kokusuna gözünü açmış.
Bugün cumartesi -keskin- siyaset kepenklerini kapattım.
Savarona’ya devam...
Önce kiralayandan başlayalım.
Medyada, “Türk vatandaşlığına geçen Kazak asıllı işadamı Tevfik Arif’in yatı kiraladığı” yazılmıştı.
Yanlış.
Doğrusu şöyle:
Kiralayan, dünyanın büyük işadamlarından Alexander Mashkevich.
28Şubat’tan sonra Türkiye insanı “postmodern darbe” söylemiyle tanıştı.
Yani...
“Modern ötesi darbe...”
Sadece dar entelektüel çevrede bilinen ve kullanılan “postmodern” sözcüğü popülerlik kazandı.
Sanıyorum...
“Postmodern sansür” söylemi de çok konuşulacak.
Açayım...
Geride kalan hafta sonu... Bodrum Türkbükü önlerinde “kuğu” gibi beyaz bir yat.
Savarona’ydı ya da ona “ikizi” gibi benzeyen bir başka güzellik...
Eşim Canan’a “Atatürk’ün yatının charter (kirada) çalıştırılması hiç yakışık almıyor. Devletin protokol yatı olarak hizmet vermeli” dedim.
Türkiye’ye gelen başkanlar, başbakanlar, krallar, şeyhler, BM ve IMF gibi uluslararası kuruluşların başındakiler bu yatta ağırlanmalı.
Görkemi ve zarafeti ötesinde tarihi de önemli.
Cumhuriyetin kurucusunun yatında ağırlanmak ne güzel bir anı olur.
Ayrıca bu yat, Atatürk’ten önce New York/Brooklyn Köprüsü’nü inşa eden John Roebling’in kızı Emily Roebling Cadwallader’e aitti.