Daniel Day Lewis “banko” aktörümdür. Onun oynadığı 7 Oscar’lı “Babam için” diye tercüme edilen “In the Name of the Father” filmi IRA ile PKK arasındaki paralelleri düşündürüyor.
IRA, İrlanda Kurtuluş Ordusu’nun kısaltılmış adı.
İngiltere egemenliğine karşı mücadele örgütü.
Kanlı eylemler koyuyordu.
İngiliz askerlerini, polisleri hedef almıştı.
Otelleri uçuruyordu.
O tarihlerde Londra’da kaldığım otellere girerken valizlerimiz, güvenlik cihazlarından geçirilirdi.
Sahil oylarının neden “HAYIR” haritası çizdiği için AKP araştırma yapıyor.
Cevap: “Zihniyet hemşehriliği...”
“Telif hakkı” Yılmaz Özdil’de olan bu iki kelime Prof. Şerif Mardin’in “mahalle baskısı” gibi damardan...
Yılmaz bunu “TV programımda” telaffuz etti.
Beynime nakşettim.
İlk kez siyaset vitrinine çıkan bu iki kelimelik başlığın altı da dolu.
Yılmaz İzmirlidir.
Malum... “A+” sosyoekonomik / kültürel sınıflandırmada “en yüksek toplum kesiminin şifresidir.” Nasıl bir “krem dö la krem (kremanın kreması)” olduğuna örnek vereyim. Televizyon reyting örnek gruplarında bu kesim yüzde 0,50’nin bile altında temsil edilir.
Sonra sırasıyla gene artı ve eksileriyle “B”, “C” ve “D” toplum kesimleri gelir.
İKSV’nin Şişhane’deki görkemli tarihi binasında müthiş bir “arabesk müzik gecesi” düzenlenmişti.
Önce binanın muhteşem Haliç manzaralı terasındaki “X restoran”da bir davet vardı. Sonra en alt kattaki salonda “arabesk müzik gecesi...”
Yani...
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan dün “AKP’nin gizli ajandası olmadığını, geride kalan 8 yıllık AKP iktidarının bunu kanıtladığını, hâlâ kaygısı olanlar varsa bunu gidermenin gene kendilerine düştüğünü” söyledi.
Gerçekten...
8 yıldır gündemden düşmeyen sorudur bu:
“Türkiye nereye gidiyor?”
Son okuduğum kitaplardan birinin adı “MÜSLÜMAN ZİHİNLER”
Yazarı Pakistan asıllı Avustralya Üniversitesi’nde yıllarca ders vermiş olan profesör Riaz Hassan.
7 ülkede İslami zihniyeti çeşitli açılardan araştırdı.
Anlatıyorlar: 100 metre aşağımızdaki galeriye saldırdıkları haberi geldi.
Zaten oradan kaçanlar da sığınmak için bize koşmuşlardı.
Galeri sahibemiz kaldırımlara çıkmış olan konukları içeri topladı.
Kapıyı kapattı.
Asma kata çıkıp kepenkleri indiren düğmeye bastı.
Ama...
Daha kepenkler tam kapanmadan saldırganlar galerinin önüne varmışlardı.
Ahmet Özal’ın iddialarıyla “Turgut Özal’a ANAP kongresinde suikast kurşunları” ve “Çankaya Köşkü’nde kalp krizi sonucu ölmedi, zehirlendi” iddiaları bir kez daha gündemde.
Savcılık da dosyayı yeniden açmış.
“Zehirlenme” kuşkuları için, “otopsi” yapılmamış olması, benim için de yıllardır soru işaretidir.
Ancak...
Bu olanak hâlâ var.
Ahmet Özal, Haber Türk’ten Tülay Şubatlı’ya “babamın saçları Avrupa’da bir kasada” demiş.
Teknoloji saç tellerinden “zehirlenme olup olmadığını” saptayabilir.
Turgut Özal’ın “sandıkların efendisi” olduğu yıllardı. Dönemin iddialı kamuoyu araştırma kuruluşunun başkanı ile “seçmenin nabzını” konuşuyorduk.
Şöyle demişti:
“Halk onu öyle tutuyor ki -Allah korusun-Turgut Beyi iktidardan ancak ecel alabilir...”
Bu sözlerin üzerinden 1-2 yıl ancak geçmişti, sandıklara gidildiğinde ANAVATAN oylarının yüzde 20’li ilk basamaklarda kaldığı görüldü.
Özal, sonuçların açıklanmasının ardından, Başbakanlık Konutu’ndaki yakın çevresine “istifa etmeyi düşündüğünü” söyledi.
Bu kararından onu vazgeçiren kardeşi Korkut Özal oldu.
Böyle örnekler siyaset tarihimizde az değildir.
Pelin Batu’ya Amerika’dan “kitap önerisi” geldi. Saygın bir yayınevi tarafından yayımlanacak kitabın adı “TÜRKİYE’DE KADIN OLMAK...”
Pelin notlarını, araştırmalarını toparlayıp kısa bir süre için New York’a gidiyor.
Bir-bir buçuk ay orada kalacak.
Kitabı New York’ta tamamlayacak.
İngilizce yazılarak önce Amerika’da yayımlanacak olan “TÜRKİYE’DE KADIN OLMAK” daha sonra Türkçeye çevrilecek.
Pelin, babası Büyükelçi İnal Batu’nun Birleşmiş Milletler’de delege olduğu yıllarda uzun süre New York’ta kalmıştı.