SİYASETTE “güven arttırıcı söylemler ve eylemler” çözüme açılacak yollarda psikolojik yapı taşlarıdır.
Bir örnek...
Son anayasa değişikliğiyle “bir partinin kapatılmasına neden olan parti yöneticilerinin milletvekilliği artık düşmüyor.”
Bu durumda yasama dönemi devam ettiğine göre, partilerinin kapanmasına neden oldukları gerekçesiyle milletvekillikleri düşen Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk’un milletvekilliği statülerinin iadesi gerekir.
Çünkü...
“Kişiye, kendisi için daha yararlı olan kanun uygulanır” kuralı hukukun temel hükmüdür. Eski anayasa hükmü yürürlükten kalkmıştır, yeni anayasa hükmü Türk ve Tuğluk’a parlamenter statüsünü vermektedir.
Hukukun kale kapılarını tek tek açmaya gerek yok.
Önce bir hukukçu olarak belirteyim ki şu yazıdan kimse Kandil propagandasına alet olduğum gibi bir çıkarım aramasın.
Nazi Almayası’nda, Stalin Rusyası’nda da filmler çekilirdi, ideoloji promosyonu yapılırdı.
Namlunun gölgesinde sanata daha bir kuşkuyla bakarım.
Ayrıntının bilincindeyim.
Ancak konuya ileriyi görebilmek açısından yaklaşıyorum.
BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak’tan “T24” internet gazetesinde dikkat çekici açıklamalar...
Kandil’de sadece silahlı militanlar yok.
“RADİKAL” yeniden doğdu. Genel Yayın Yönetmeni Eyüp Can’a “bu gazetenin hem babası hem anasısın, yaşamının yayıncılık boyutunda hermafrodit (hem dişi, hem erkek) olduğun bir süreçti bu” dedim.
Cevabı “gazetenin de çift cinsiyetli olmasını istiyorum” oldu.
Doğrusu da bu.
“Unisex” ürün çağımızın trendi.
RADİKAL’in sayfaları da bu vizyonu yansıtıyor.
Eyüp Can yazarları için de “tek yaşa” odaklanmış.
“Kafanın içi genç olmalı...”
Cumartesi’nin “tatil günü” hoşluğu içinde birkaç satır. Son günlerde “başörtüsü/türban” için okuduğum en ilginç ifadelerden biri şuydu:
“Kafanın derisini korumak için var olan kıllar örtülsün mü, örtülmesin mi tartışması...”
Saçın doğal işlevinden bakarak yapılan bu kara mizahı yansıtmam, umarım başlarını örten inançlı hanımlarımızı kırmaz.
Kafa derisi için bir başka bakış açısı...
“Erkeğin en lezzetli yeri, başının etiymiş...
Öyle olmasa erkeğinin başının etini yemekten vazgeçmeyen kadınlar binlerce yıldır yanılıyor olabilirler mi?”
Söz insan etinden açılmışken devam...
Eğer muhtıra yoksa “üret...” Çünkü... Muhtıra AKP oylarını köpürten karbonattır.
Yakın siyasi tarihte kanıtlanmış gerçektir bu.
Ancak...
Artık -çok şükür- o dönem kapandı.
Ergenekon dosyalarıyla “bakın bizi devirmek istiyorlar” madeninde cevher de kalmadı.
Ama...
Seçimler yaklaşıyor...
“Bugün için politika yapanlar siyasetçidir. Gelecek kuşakları da düşünerek politika üretenler ise devlet adamı.”
Yıllar önce siyaset rantı için İmam Hatip liseleri furyasını yaratan ve onlara diğer alanlarda da yüksek öğrenim hakkı dağıtanlar, İmam Hatip liselerindeki kızlara başörtüsü serbestliğini verenler bugünün “başörtüsü/türban” büyük sorununun vebalini taşıyorlar.
Başörtüsü/türban “yine ve yeniden” gündemin 1 numarasına oturdu.
Genel seçimler yaklaşırken bir kez daha siyasetin başına sımsıkı bağlanıp seçim otobüslerinin üstünde miting meydanlarına sürülecek.
Hadisenin hukuk boyutunu sonraya bırakıp gerçekleri görelim.
Kamuoyu araştırmaları Türkiye kadınlarının yüzde 55-60’ının başlarını örtmekte olduğunu ortaya koymakta.
Bunu görmezden gelerek bir yere varılamaz.
Anayasa değişikliğinin henüz gündemde bile olmadığı günlerde arkadaşlarımla bir lokantadaydık.
O genç kız masamıza geldi.
Konuşmak istediğini söyledi.
Elleri titriyordu, gözleri ıslanmıştı.
Dinledik...
“Hukuk mezunu” olduğunu söyledi.
Yargıç olmak için sınava girmiş.
Dün duruşması yapılan “derin PKK” denebilecek KCK, Türkiye, İran, Suriye ve Irak’ın “uhu”su olmak yolunda.
KCK, 4 coğrafyadaki “Kürdistan Toplulukları Birliği” anlamına gelmekte.
Bu durumda her biri aynı büyüklükte olmasa bile Kürt depremi tehdidi ortak paydasındalar.
Bu “yeni durum” 4 komşu ülkeye “topraklarındaki Kürtleri kullanarak” birbirlerini destabilize etmek, güçten düşürmek, geleneksel politikalarına “fren yaptırmak” için “alarm” verdi.
İhtiyatlı adımlarla da olsa Türkiye, İran, Irak ve Suriye hepsine ortak tehdit olan PKK’ya karşı dayanışmaya yöneliyorlar.
“Derin PKK” diye tanımlanan KCK anatomisini yapalım:
Abdullah Öcalan’ın işaretiyle 2005’te 4 komşu ülkedeki Kürtlerin “şemsiye örgütü” olarak KCK (Kürdistan Toplulukları Birliği) kuruldu.