MEKÂN, Ortodoks Hıristiyan’ların en eski kiliselerinden “Aya İrini...” Sahnede söylenen şarkılar “Japonca...”
Solist TC yurttaşı Şevval Sam...
Hoş ve ilginç bir harman.
Amaç ÇYDD adına yapılan bu konserle kız öğrencilere eğitim bursu için fon oluşturmak.
ÇOK saçma şeyler bunlar... Cumhurbaşkanlığı Köşkü’ndeki davete “türbanlı”lar da konuk olacakları için gitmemek...
Çankaya Köşkü’nde Kenan Evren, Turgut Özal, Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı iken “türbanlı, başörtülü” hanımlar 29 Ekim davetlerine katılıyorlar mıydı?
Evet...
Daha sonra Ahmet Necdet Sezer 2000 yılında Cumhurbaşkanı oldu.
Köşk’teki 29 Ekim davetlerinde “türbanlılar/başörtülüler giremez” diye bir kısıtlama mı uyguladı.
Cumhurbaşkanlığı’nın ilk yıllarında 29 Ekim davetlerine “türbanlılar/başörtülüler” katılıyordu.
Sorun yoktu.
Ankara ile Washington arasına bir de “füze kalkanı” girdi.
“Füze kalkanının derdi” şimdiden gerdi.
ABD tarafı baklayı ağzından çıkardı.
Washington, “İran’ın füzelerine karşı, NATO kapsamında füze kalkanının Türkiye’ye konuşlanmasını” gündeme getirdi.
“İki aşamalı” onay istiyor.
1- Füze kalkanının NATO kapsamına alınması bağlamında Türkiye’nin “veto” hakkını kullanmaması.
“Evet” demesi...
BAŞBAKAN Erdoğan “İsrail ya özür diler ve tazminat öder ya da bölgede yalnız kalır” söylemini tekrarladı.
Gerçek bu mu?
Görüntü pek de öyle değil.
Nasıl ki Türkiye alternatif dış politika üretiyor, İsrail de Türkiye dışında bunu yapmakta.
Yeni Şafak’tan İbrahim Karagül’ün dış politika yazıları masa başında ahkâm kesmek değildir.
Haberlerle de harmanlanmış araştırma çabasını yansıtan yazılarını kaçırmamaya çalışırım.
Dünkü yazısı “İsrail ve Türkiye arasında makas açılırken” yapılan bir ufuk turuydu.
Türkiye’nin en başarılı işadamlarından biriyle uzun süre devletin kaptan köşkünde ekonomi dümenini tutmuş iki dostumla yemekteyiz.
Masadaki diğer arkadaşlarla laflarken onların konuşmasına kulak kabarttım.
CHP’nin “farklı söylemler üretemediğini oysa iktidarı kendi dümen suyuna çekecek amiral gemisi rotalarını çizme şansının olduğunu” söylüyorlardı.
Keşke “CHP bunları görebilse” dedikleri görüşleri ilginçti.
Kılıçdaroğlu’na “tüyo”larını kısaca yansıtayım:
Türkiye’nin dış borcu milli gelirinin sadece yüzde 40’ı...
Oysa Avrupa ülkelerinde bu oran çok daha yüksek.
Emir Kusturica olayında tarafım. Tüm insanlık için elbette duyarlıyız ama “ateşin düştüğü yeri daha fazla yaktığı” da bir gerçektir.
Annem Boşnak’tı.
Dedem ve anneannem Bosna’dan İstanbul’a göçmüşler.
Dedem önce sarayda görevliymiş, sonra ileri yaşlarda Bakırköy bez fabrikasının idari müdürüymüş.
Anadolu’ya Mustafa Kemal’in askerlerine fabrikadan bez kaçırtırmış.
Evde biz çocuklar anlamayalım diye Boşnakça konuşulurdu.
Pazar günleri akrabalarla birlikte evde Boşnak yemekleri yenirdi.
ŞEFFAF ODA’nın yedinci yılı. Çok isteyip de konuğum olamayan birkaç ismin başında Türkan Saylan gelir.
Programın çekim gününü ve saatini bile saptamıştık.
Ne yazık ki o çok üzücü baskın olayı yaşandı.
Ergenekon şüphelisi olarak gün boyu evi, dosyaları, dolapları arandı.
1982 Anayasası zaten “neydi ne değildi” biliniyor. Bir de bunca değişiklik ve hele sonuncusu...
Sadece bu bile yeni bir anayasa için hepimizin katkıda bulunmamızı gerektiriyor.
İşte son örnek...
Meclis’te Sayıştay adayları arasından HSYK üye seçiminden manzaralar, “referandum öncesi kaygılara” şapka çıkarttırdı.
3’üncü tura kalan son oylamada adaydan Hicabi Dursun 256, Rıdvan Güleç ise 6 oy aldı.
AKP’li milletvekili oylarındaki bu blok oy disiplini (!) yukarıdaki “şapka çıkartmak” ifadesinin gerekçesidir.
Elbette demokrasinin mabedi olan TBMM’ye saygılıyız.