Sivil inisiyatif, önce derinlerde denenmişti. Şimdi ise gün ışığında... Açayım...
Türbanla ilgili anayasa değişikliği, Çankaya’da onay için bir süre bekletildi.
Sonradan öğreniyoruz ki...
Cumhurbaşkanı Gül, imzayı atmadan sessiz ve derinden yürütülen bir uzlaşma çabasından sonuç alınmasına zaman sağlamış.
TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu ve bazı sivil örgütlerin başkanları, kanaat önderleri, Meclis’teki siyasi partilerle temas kurarak bir uzlaşma ortamı oluşturmak çabasındayken Gül’ün imza atması elbette doğru olmazdı. Ancak... CHP’den “sızma” oluyor.
Artık çabaların gizliliği kalmıyor. İnisiyatif tıkanıyor.
Bunun üzerine Çankaya’da onay imzası atılıyor.
Siyaset sahnesindeki oyunlar gerçekten sıktı. Bugün güzelliklere perde açalım...
“Vefa”nın bu ülkede sadece bir semt adı ya da boza markası olmadığı, Yeşilçam Sinema Ödülleri gecesinde bir kez daha kanıtlandı.
“Değişimin köksüz olamayacağının” kanıtıydı o gece...
Bunun aksi “hafızası silinmiş toplum rolü” olurdu.
Beyoğlu Belediyesi ile TÜRSAK Vakfı el ele verdiler, Türk sinemasının Yeşilçam mabedi üzerindeki tozu toprağı temizleyip, günümüze ışıl ışıl sundular.
Üzerine altın tozu yağdı.
Meslek büyüğümüz İlhan Selçuk’u, “Geçmiş olsun” demek için telefonla aradım.
Sesi sağlıklıydı.
“Onlar beni sorgularken, ben de onları sorguladım” dedi.
Cevabım akrostişli mi oldu?
Ziverbey’deki ifadeyi anımsatan “akrostiş” sözcüğü üzerine güldü.
Daha önce bu köşede yazmıştım. Pazar günü de Can Dündar yazmış.
12 Mart sonrası da tutuklanan ve Ziverbey Köşkü’nde işkence yapılan İlhan Selçuk, bir ifade verdi ve altını imzaladı.
Pazar kahvesi
Diktatörlük sosyal deneyimi gerçeğe dönüşüyor.
Alman milleti nasıl oldu da Avusturyalı bir eski onbaşı olan demagog Hitler’i seçimlerle iktidar yaptı?..
Ona “seçilmiş diktatör” olması için oy verdi... Peşine düştü. Felakete sel gibi aktı.
Bu sürecin izahı; “toplumsal hipnozdur”.
Yani... Öyle bir psikoloji oluşur ki, bilinci esir alır.
Ergenekon öyle bir dava süreci ki, tepkilerimize “med” ve “cezir” savrulmaları yaptırıyor.
Örneğin...
Trabzon’da Jandarma Başçavuş Okan Şimşek ve Uzman Çavuş Veysel Şahin’in “Ermeni asıllı bir gazetecinin öldürüleceğini 7 ay önce üstlerimize haber verdik. Toplantıda konuşuldu. Sonra da bize hiçbir şey bilmediğimize dair ifade vermemiz emredildi” itirafıyla allak bullak olduk.
Hrant Dink’e suikastın arkasında çok vahim karanlık tezgâhların varlığı kuşkularının altını çiziyor bu söylemler...
Doğruluğunu henüz “kesin” bilmiyoruz ama bir ya-lanlama da gelmiş değil.
Doğruysa, dehşet verici bir durum.
Öte yandan...
Avrupa’da en fazla siyasal parti kapatan ülke Türkiye... Ama... Anayasa’sı en fazla değiştirilen ülke de Türkiye... İktidarlar neresini beğenmezse orasını değiştiriyorlar.
Hatta... Değiştiremediği zaman da “Canım Anayasa bir kez ihlal edilirse n’olur ki” zihniyetindeki iktidarlar da geldi. Sadece şu iki örnek bile bir “izlenim” verebilir.
Siyaset yapması yasaklı olan R.T. Erdoğan anayasa değişikliğiyle seçilmedi mi?
Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı seçilmesi için anayasa değiştirilerek “halk tarafından seçilir” hükmü getirilmedi mi?..
Şimdi de AKP için kapatılma davasının önünü kesmek hesaplarıyla gene anayasa değişikliği gündemde. AKP, zaten “sivil anayasa” iddiasıyla bilim adamlarına bir anayasa taslağı hazırlatmış, ABD’ye bile bu taslak anlatılmıştı.
“Kendi içinde bütün oluşturduğu” öne sürülen bir “sivil anayasa” taslağını yeterince tartışmak, olgunlaştırmak ve yasalaştırmak yerine, bu Anayasa’ya bir yama daha neden?
Belli ki
Anayasa Mahkemesi, Başsavcı’nın istemini kabul ederek dava sürecini başlatırsa, öyle 7-8 ay sürüncemede bırakmak yanlış olur.
Bir iktidar partisi, “laiklik karşıtı odak haline geldiği” iddiasıyla kapatılmak isteniyorsa ve yüce mahkeme bunu “ciddi” bularak davayı başlatmışsa, ortada vahim bir durum var demektir.
Böyle bir iktidara ülke nasıl emanet edilebilir? Bu iktidarın çoğunluk oylarıyla yasalar çıkacak, en önemli, en duyarlı görevlere atamalar yapılacak.
Türkiye’nin dış politikasında kararlar alınacak, anlaşmalar imzalanacak. Gerekirse savaş kararı alınacak.
Hatta...
Görüyorsunuz Anayasa bile değiştirilecek.
Yani...
Yılmaz Özdil’in dün sabah Hürriyet’teki yazısını aynen yansıtıyorum. Harika bir “ayna!!”
Nalıncı keseri
YARGITAY Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, Anayasa Mahkemesi’nde kapatma davası açtı...
Bunu duyan Başbakan Erdoğan, hukuka büyük saygısı olduğu için, “Yargıya intikal eden konular üzerinde konuşmamız yanlış olur” dedi.
Meclis Başkanı Toptan da, devleti temsil eden, sorumlu bir siyasetçi olduğunu kanıtlayıp, “Türkiye bir hukuk devletidir, Anayasa Mahkemesi’nin en doğru kararı vereceğine inanıyorum, herkes hukuka güvensin, müsterih olsun” dedi.
Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin ise, her zamanki gibi mantıklı ve olgundu, “Adalet Bakanı olarak, yargıya intikal eden bir konu hakkında yorum yapmam uygun olmaz, ancak şunu söyleyebilirim ki, siyasilerin kendilerini, davranış biçimlerini çek etmelerinde fayda var” dedi.
Eski Adalet Bakanı ve şimdiki Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek ise, dayanamadı, vatandaşın duymak istediği en doğru cümleleri kullandı, “Hizmet