Şşşt.. Şşşt geliyor

13 Mart 2005

Önce, bugün 13.00te Kanal Dde yayımlanacak "ŞEFFAF ODA" için... Gece de bir otelin lokantasında katıldığı toplantıya ara vererek kısa bir akşam yemeğinde...İlkinde, "yeni TCKde bazı maddelerin bizi üzmekte olduğuna" işaret ettim."Üzmemeye çalışacağız" yanıtını verdi.Değişiklik yapılabileceğinin işareti mi?Gerekli bu...Sesi kaygılıydı.İkinci konuşmamız daha ayrıntılı oldu.Yuvarlak masamızda GÖZCÜ Genel Yayın Yönetmeni Rahmi Turan, yeni TCKde gazetecileri çok zora sokacak, yuvarlak ifadelerle yazılmış, hâkime geniş "takdir" alanı bırakan "antidemokratik" maddelerden örnekler verdi.Bu maddeler sadece medyanın kâbusu değil.Hükümet de böyle ceza yasası maddeleriyle, hapishaneleri gazetecilerle doldururken AByi -artık- unutmalı.Herhalde, TCKnin yürürlüğe gireceği 1 Nisandan önce bu maddeler değişmeli.Aksi halde Türkiyenin, AB demokrasi standardında bir ülke olduğu iddiaları kargaları güldürür..............Adalet Bakanı Cemil Çiçek, siyaset deneyimi olan, yanlış adımları ve sonrasını görebilen sağduyu sahibi bir siyasetçidir.O nedenle dünkü konuşmalarında, onu da 1 Nisandan sonra olabilecekler nedeniyle kaygılı buldum. Adalet Bakanı Cemil Çiçek ile cumartesi, iki kez söyleştik. Öyle

Yazının Devamı

Grado

11 Mart 2005

İzliyorum...Yerde yatan bir kadın gösterici...Bir polis koşarak yaklaşıyor, eğilip copu indiriyor ona, diğer kaçan kadınların ardından koşmayı sürdürüyor.Sonra bir başka polis...O da koşarak geliyor ama yerde yatan kadının üzerinden atlayarak koşmaya devam ediyor.Oysa onun da elinde cop var.İstese yerdeki kadına, bir önceki polis gibi vurabilir.Yerde başka kadınların ve kimileri copla vurup sonra koşmaya devam eden, kimileri de yerdeki kadının üzerinden atlayarak koşan polis görüntüleri, döne döne geliyor ekrana.Çok bilinmeyenli denklemlerin çözümü, "bilinmeyenleri azaltarak tek bilinmeyene indirgemektir."Burada değişmeyen şey, polis şiddetine maruz kalmış, yerde ve savunmasız kadın.Değişen ise polis görüntüsü...Bazıları yerdeki kadına vuruyor, bazıları üzerinden atlayıp gidiyor.Neden? Beyazıt Meydanında Kadınlar Günü görüntüleri, TVlerde tekrar tekrar yansıtılıyor. İstanbul Emniyetinin üst yöneticilerinden biri, dün sabah bu köşede yayımlanan yazım için telefon etti... New York modelinin uygulanması bağlamında çalışmaları yansıttığım için emniyet camiası adına teşekkür etti.Ve yazının sonlarına sıkışmış bir cümleyi konuşmamıza taşıdı:"Birinci sınıf işler, ancak birinci sınıf

Yazının Devamı

Hortum / dijital

10 Mart 2005

"Merkezi bilgisayar izleme sistemi- Para cezalarının yükseltilişi- Büro hizmetlerinde çalışan polis memurlarına, sokakta devriye görevi verilmesi- Suç türlerine göre polisin farklı birimlere ayrılması".............Evet... Bunlar, "klasik" başlıklar...Önemli olan altlarının nasıl doldurulacağı.İşte bu nedenle -galiba- "kent, ite uğursuza kalmayacak" diye düşünüyorum. Meydan, -galiba- ite uğursuza kalmayacak. İstanbul polisi, New York Belediye Başkanı Rudolph Guilianinin yöntemini incelemiş. Bunlar kalın çizgileriyle klasik... New York Belediye Başkanının uyguladığı bilgisayar izleme sisteminden de daha gelişmiş bir sistem olan MOBESE (Mobil Elektronik Sistem Entegrasyonu) İstanbulda uygulamaya konuluyor.Tüm güvenlik personelinin ve araçlarının sayısal (dijital) elektronik harita üzerinden yönelim ve yönetimini sağlayan bu sistem, suçun işlendiği ya da ihbarın alındığı yeri çembere almaya odaklı. Çok kısa bir süre içinde personel ve araç nakli gerçekleşebilecek.Bu sistem gene elektronik olarak araç takip sistemi, mobil araç sorgulama ünitesi, polis merkezleri bilgisayar ağı, mobil polis karakol ünitesi, bölge görüntüleme sistemi, doküman yönetim sistemi ile yardımcı üniteler olan

Yazının Devamı

CHP / USP

9 Mart 2005

Sözgelişi...Ekonomi eksenli eleştirileri havada kalabilirdi.Enflasyon, neredeyse tek rakamlı orana inmişken, dış ticaret 120 milyon doları bulmuşken, TL sürekli değer kazanırken, üretim kapasitesi yüzde 85i bulmuşken neyi eleştirecekti?Elbette gelir farkları, bölgesel gelişmişlik farkları, işsizlik ve hatta olumlu göstergelere karşın ekonominin hâlâ kırılgan olduğu bir gerçek ama bir başka gerçek de şu: "Her şey iki yıl öncesinden daha mı iyi... daha mı kötü?"Kamuoyu araştırmaları, "Türkiye insanının yüzde 70inin gelecekten umutlu olduğunu, iyimserliğini" ortaya koymakta.Sorunun cevabı işte böyle kamuoyu araştırmaları ve nabız tutan deneyimli siyasetçilerin saptamaları.Bir diğer boyut, dış politika... AKP 17 Aralıktan sonra hız kesti.Doğru...Fakat Türkiyenin yüzde 70i Avrupa Birliği üyeliğini istiyor. 17 Aralıkta "tarih alınmasını" AKPnin başarısı olarak gördü.Şimdilerde daha çok üst siyaset kurumlarında ve entelektüel planda duyulan "Zaman kaybediyoruz" eleştirileri, henüz halka inmiş değil.ABD/Irak Kürdistanı politikaları da şu aşamada CHP ile -pek de- farklı değil.İnsan hakları, azınlıkların yeniden tanımı dayatması. Alevi/Sünni tartışmaları, züccaciye dükkânına girmiş bir

Yazının Devamı

Kadının onuru

8 Mart 2005

Kadın işçiler, fabrikaya çekilerek bir atölyeye sığınır, kapıları içerden kitlerler. Ve ne hazindir ki, o bölümde ansızın yangın çıkar. Kadın işçilerin büyük çoğunluğu, kayıtlara göre 129 kadın işçi yanarak ölür.O tarihten sonra 8 Martlar, bazı Avrupa ülkelerinde, özellikle İsveç ve Danimarkada anılmıştır. Ancak "Dünya Kadınlar Günü" olarak kutlanma kararı, 1921de Moskova 3. Uluslararası Kadınlar Konferansında alınmıştır.21. yüzyılın başında, New Yorkta kadınları patronlar dövdürmüş ve yakmışlar, 21. yüzyıl Türkiyesinde kadınları polisler dövüyor. Kadınları şiddete karşı korumakla yükümlü polisler.Et kokmasın diye tuzlarlar... Ya tuz da kokuyorsa? 8 Mart 1908... New Yorkun Cotton adlı tekstil fabrikasında kadın işçiler greve giderler. Patronlar, şiddet uygulayarak grevi kırmak isterler. Kentlerde evli kadınların yüzde 18i, köylerde yüzde 76sı kocalar tarafından dövülüyor.Kadınların yüzde 57.7si evlendikleri gün şiddetle karşılaşıyor.Aile içi suçların yüzde 90ı kadına karşı işleniyor..............Bu tablo içindeki kadının, şiddete karşı polis tarafından korunacağı yolunda güveni oluşabilir mi?Polisten bu görüntüler, aile içi erkek şiddetinde caydırıcı olabilir mi?BM araştırmalarına

Yazının Devamı

Bodrumda kış güneşi

6 Mart 2005

Cumaları, Bodrum gecelerinin klasiği Kübada dans saatleri böyle bir üçüncü göz etkinliği...Bodrum dans kulübü, cumaları tango, rumba, salsa, çaça, vals gösterileri düzenliyor. Pırıl pırıl genç kızlar ve delikanlılar, siyah dans giysileri içinde, müzikle bedenin ibadet estetiğini sunuyorlar. Müthiş bir keyif. Sabahın ilk saatlerine kadar süren bu geceler, dostlarla buluşmanın da "kesişme noktası" oluyor.Kübanın DJi Mustafa Aydoğdunun yanına çıkıyorum, ona asistanlık yapıyorum. Müzikçaların üzerinde geriye saran dijital rakamlar sıfıra yaklaşırken, diğer yandaki müzikçaların "play" düğmesine basıyor, önümdeki elektronik aparatın mandalını yukarı sürüyorum... Bu arada diğer mandalı da aşağıya çekmek gerek. Başlangıç ve bitiş arasındaki kısa örtüşme ve zamanlama önemli.Ama... En zevkli an, eğer iyi bir müzik seçimi yapmışsam, vesikalık fotoğraf gibi göğüs planda göründüğüm DJ kabinine, aşağıdan el sallayanlar... Ben de onlara, parmaklarımla zafer işareti yapıyorum. Bu son cuma, epey el sallayanım oldu.Geçen yıl, bu yaştan sonra avukatlık stajını bitirmiş, ruhsat almıştım.Bulunsun... Bir altın bilezik de DJlikten takabilirim! Hafta sonları yazın Halikarnasta DJ asistanlığı hoş olmaz

Yazının Devamı

Cesaret

5 Mart 2005

Milliyet Business ve Ernst&Young tarafından Kerim Taner adlı gencin "Yılın Girişimcisi" seçildiği ve Türkiyeyi temsilen Monakodaki uluslararası yarışmaya gönderileceği açıklanmıştı.Jüri masasındaydım. Sahneye çağrılan genç adam, başarının, gençliğin simgesi gibiydi.Birkaç dost masasına uğradım.Bazı bekâr genç kadınlara "Öncelik al. Daha çok yeni özgürlüğüne kavuştu, o şimdi taze bekâr" fısıltılarına tanık oldum. O masalarda erkekler 10 yıllardır geriye itilen tarım kesiminden yeni yeni yıldızlar oluştuğunu konuşuyorlardı. "Yılın Girişimcisi" genç adam, sadece Türkiyede değil, Venezüellada, Brezilyada da kiraz bahçelerine sahipti.Almanyada kiraz ağaçlarının genleriyle oynayan bir teknolojiyi uyguluyordu.Yüksek ağaçlara, merdivenlerle kiraz toplanırken o Alman teknolojisiyle aynı kiraz verimini sağlayan ama toplarken merdiven gerektirmeyen, emek maliyetini düşüren bir yöntem uyguluyordu.Bir ara konuştuğumuzda başka ilginç bilgiler de verdi."İngilterede de kiraz bahçeleri aldım. İngilizler dünyanın en milliyetçi ulusu. Kendi kirazlarının mevsiminde başka ülkelerin kirazlarını almıyorlar. İngiliz kirazlarının çekirdeklerini 2 derecede tutan ve raflarda 15-20 gün kalmasını sağlayan bir

Yazının Devamı

Dilsiz Türkiye

4 Mart 2005

Milliyet okuyucusu için özetle yansıtıyorum:"Bazı çevreler bu sözlerden yola çıkarak Türkiyenin son dönemde çıkarttığı en önemli romancıya karşı çirkin bir kin ve nefret kampanyası başlattılar, işi tehditlere kadar vardırdılar............... Orhan Pamuk, karşısında, ülkücülerden, aşırı milliyetçilerden, kripto-faşistlerden oluşan bir koalisyon olduğunu düşünerek kendisini aldatmamalı. Onlar elbette var. Ama Pamukun sözlerinden gocunan, kırılan, hayal kırıklığına uğrayanlar arasında, onun eserlerini beğenerek okuyanlar, hatta hayranlık duyanlar da var.Bence, bu kesimce duyulan derin yaralanma duygusunun altında çağımızın çok önemli bir gerçeği yatıyor: Dilsizleşme......... bazı kişiler, kavimler, kültürler sürekli söz sırası alıp kendi dertlerini, isteklerini, öykülerini dile getirirken bazı diğerleri suskunluğa mahkûm; söz sırası alamıyor, meramını anlatamıyor..............Türkiye, 20. yüzyıl boyunca küresel iletişim sahnesinde işte böyle dilsiz bir ülke oldu. Hakkında konuşuldu, kendisine hakaret edildi............ ama dilsizlik zincirlerini kırıp kendisini ifade etmekte yetersiz kaldı.Geceyarısı Ekspresi filmi bir örnektir. Birileri bu filmde Türk halkına en ağır biçimde hakaret

Yazının Devamı