buz dansçıları gibi.Parmakları kenetli birbirlerinin bedeninde,Birazdan annelerinden alınacakyeni doğmuş bebekler gibi...Yavaşça yükselen buhar gibi,tüterek yapışmış tenlerinden..."Bu dizeler Sharon Oldsdan."Sevişme denen, insanlığın en eski ve en saf, iki kişilik" ayini anlatılmış."Mutluluk" budur "İnsanlık çakrasının" evrenle uyuma açılışıdır aşkın özsuyuyla beslenen sevişme.Ancak...Buhar gibi tüten yapışmış bedenler zamanla iki ayrı buzdağına dönüşebilir de.Robert Gravesin Full Moon (Dolunay) adlı şiirindeki, dizeler de yüreklerin ve tenlerin buzul çağını anlatıyor:"Ve ılık toprak buz denizine dönmüş,Ay, bir yelkenli gibiSüzüldü gitti aradan.Işıldayan iki buzdağıydık şimdi;Ve aşk, yitip gitti rüzgarla,Sanki, hiç olmamış gibi."Bu dizeler de "Mutsuzluğun" en yalın halini tanımlıyor. Çünkü - galiba - "mutluluk" ancak tıpkı havanın, suyun değerini, onlarsız kaldığımız zaman algıladığımız gibidir.Bıraktığı boşluk "mutsuzluktur."Amacım, aşk eksenli bir pazar yazısı değil.Yaşamın ağırlık merkezine oturan "Mutsuzum" sözcüğünün girdabına yakalananlar için bir ufuk turu yapmak.Önce.. "Mutluluk" nedir?Oxford İngilizce Sözlükte mutlulukun karşılığı "happiness..." "Happiness" ise,
Övünmüş olmayayım ama "tadım sertifikalarım" da var. Ama ilk kez bir "kahve tadım" sürecini, hem de Türk yemekleri eşliğinde yaşadım.Aslında, kahveden çok ilgim bir isme odaklıydı. Yeryüzünde 8 bin dolaylarında Starbucks kahve dükkânı zincirini yaratan ve markalar dünyasında adının altı çizilenlerden Howard Schultzu tanımak için oradaydım.Howard Schultz henüz 46 yaşında.Bu yıl TIME dergisinde yayımlanan "Dünyayı Yönlendiren 100 Lider" listesinde yer aldı. (O listede Recep Tayyip Erdoğan da var...)Dünyayı yönlendirmek iddiası tek başına yeterli değil...Bu unvanı "iş etiği" ilkesinden hiç ödün vermeden almak çok daha önemli.Schultz, 2000de Colombia Üniversitesi İşletme Bölümünden "iş etiği alanında" verilen Botwinick Ödülünü almış.CARE adlı küresel saygınlıktaki sivil toplum örgütü tarafından ise ona "Uluslararası İnsanlık Ödülü" verilmiş. Sadece patron ve etik insanı da değil... Business Week dergisi 2002de Schultzu yılın en iyi 25 yöneticisinden biri, Restaurants and Institution dergisi ise 2000de "yılın yöneticisi" seçmiş.Şirketinde yıllardır çalışanlarına uyguladığı çekirdek hisselerle bir çekim alanı yaratmış. Starbucks, ABDde en çok çalışılmak istenen kurumlar" listesinin
Müşterileri genellikle Türkler.Konuşkan ve sevimli bir adam.Ve de yürekli...Çakıcı, ABDdeyken, ona hizmet verenlerden biriyle dövüşmüş ve Çakıcı bu nedenle öfkelenmiş. Aralarında gergin bir telefon konuşması olmuş.Konuşmada geçen kelimeleri ve Çakıcının tehditlerini geçiyorum.Ancak birkaç cümle çok önemli.Çakıcı, hakaret ve tehditlerini çok ileriye vardırınca, bu arkadaş "Hiçbir şey yapamazsın bana. Adresini, kullandığın telefonların numaralarını, oturduğun evin kime ait olduğunu, otomobilini, şoförünü, hepsini biliyorum. Şimdi açarım FBIa telefon. Beni tehdit ettiğini, yaşamımın tehlikede olduğunu söylerim. FBI seni anında tutuklar. 24 saat içinde sınır dışı edilirsin" demiş.Bir daha da, ne Çakıcı ne de adamları tarafından hiçbir telefon gelmemiş. Türkçeyi Amerikalı aksanıyla konuşuyordu. ABDye kaçak girmiş, yıllarca kaçak çalışmış. Piyangodan Green Card, yani ABDde sürekli oturma ve çalışma izni kazanmış. Abisiyle bir limuzin şirketi kuracak kadar işi ilerletmiş. New Yorkta, Kennedy Havalimanı ile kent arasında yolcu taşıyorlar. Adını yazmıyorum.Zaten adı değil, ne konuştukları önemli.Sadece "FBI sözcüğünün, yani polisin nasıl etkili olduğunu" göstermek için yansıttım bu
Ona "futbolda büyü" için Eduardo Galeanonun yazılarından söz ettim. İşte onlardan birkaçı:Yağmurlu bir gecede, Vasco da Gama takımının sahasına birisi "ağzı dikilmiş ölü kurbağa" gömdü.- "Vasco takımı, 12 yıl boyunca şampiyonluk yüzü görmesin" diye dua etti.Bu adam, Vasco da Gamanın büyük fark atarak yendiği bir takımın taraftarı Arubinha idi.Vasco da Gama, Brezilyanın en iyi oyuncularıyla sözleşmeler imzalıyor, görünüşte, en kuvvetli takımı oluşturuyor, yine de yenilgilerden kurtulamıyordu.Vasco da Gamanın taraftarları ve yöneticileri, sahada, "ağzı dikilmiş ölü kurbağayı" yıllarca aradılar.Kazılan çukurlarla delik deşik olmuş saha, ayın yüzeyini andırıyordu.Sonunda, Vasco takımı, şampiyonluk kupasını kazanarak şeytanın bacağını kırdığında, "ağzı dikilmiş ölü kurbağanın" sahasına gömülüşünün üzerinden 11 yıl geçmişti.Oysa lanet duası 12 yıl içindi.Kupayı aldıktan sonra kulüp başkanı bir konuşma yaptı. -"Tanrı, cezamızın(!) bir yılını affetti" dedi. Şükrü Saraçoğlu çimlerinde "büyülü yüzük" iddialarını Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırımla konuşuyorduk. Brezilyanın en popüler kulübü olan Flamengo, 9 yıl boyunca kupaya hasret kalmıştı.Bir Katolik rahip olan Peder Goes,
Selin sürüklediği araçlar... Evlerin üst katlarına sığınmış insanlarımız... Onlara geçmiş olsun...Ama...Bunlar, kaçak yapılanmanın sonuçları. Dere boylarında, sel yataklarında bina yapanların, işyeri açanların kendi yanlışları.Belediyenin "tahliye uyarılarını" dinlemeyip evlerinde, dükkanlarında kalanların, araçlarını daha güvenli yerlere götürmeyenlerin kendi hataları nedeniyle katlanmak zorunda kaldıkları acılar.Peki...Havadan çekilmiş Alibeyköy fotoğraflarında görünen, sel suları ortasındaki 3 okul için ne demeli?O okulları, sabıkalı dere ve sel yataklarında yapan devlet değil mi?Üstelik, devlet, sabıkalı sel yataklarında okullar dikmekle kalmamış, dün günahın büyüğü işlenmiş. Günlerdir, meteoroloji ve belediye uyarılarda bulunduğu halde sel yatağındaki okullarda hızlandırılmış kurslara devam etmenin izahı var mı?Dün sabah 10.00da bastıran sağanak sonucu, o 3 okulda yüzlerce öğrenci mahsur kaldı.Selin geleceği bilindiği halde, kurslara neden birkaç gün ara verilmedi?Tuz böyle böyle kokar... Kokmasın diye eti tuzlarlar. Ya tuz da kokarsa? Alibeyköy üzerinde helikopterden çekilmiş fotoğraflar, bu söylemi doğruluyor. Sel suları altında, evler, dükkânlar... Dünkü "sel altı"
"Baskıya erken giriyoruz. Yazılar iki saat öncesinden verilmiş olacak."Öyle bir "gerilim takvimi" ki...Tatil rehavetinde, "deniz, güneş, balık, rüzgar, rakı, pembe şarap, sandoz, yaz kitapları, yaz şarkıları, yaz aşkları muhabbeti" ile "yumuşak geçiş" olmaz.Gündeme damardan giriyorum. Güneşle yıkanan ve okaliptüs, mandalina, zeytin, begonvil dalları altında serinleyen Bitez yalısından sonra İstanbul... "Almayayım kalsın" denemez.Kısa tatil bitti. İşbaşı yaptık. Sel sularından önce, uyarısı geldi. "Yargıtay Başkanı Eraslan Özkayanın da adı karıştırılan telefon dinleme bantları, MİTten ziyaretler, Çakıcı ilişkili iddialarla" ortalık toz duman.Böyle durumlarda, birkaç gün beklemek, suların durulmasından sonra yazmak gerekir.O nedenle konunun "kişisel" derinlerine girmiyorum.Ancak, kişilerden ve kurumlardan soyutlanmış, herkes için lazım hukuk ilkeleri üzerinde durmakta yarar var.1- Aksi kanıtlanıncaya kadar herkes masumdur.2- Dinlemeler, 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleri Yasası ve ona bağlı yönetmelikle düzenlenmiştir.İlke olarak "mahkeme kararı" gerekir.Ancak çok acil hallerde, en kısa sürede mahkeme kararı da almak koşuluyla "savcı oluru" ile de "yasal dinleme"
Üfle bir balon.Medyaya uçurması için ver.O "deneme balonları" arkasına toplumu takabilirsen ne iyi...Oysa, yine Ankaradan dinlediğim - ama doğrulatamadığım - haberlere göre Alman uzmanlar, olay yerine bakmışlar ve "Neden bizi çağırdılar? Aslında arkeolog grubu istemeliydiler" söylemiyle, kara mizah yapmışlar.Öyle ya... İki önceki yüzyılın sonlarından kalma tren rayları, olsa olsa "tarihi kalıntıdır." Hurda olarak eritilmeyen birkaç "örnek" parçanın yerleri "demiryolu müzesi" dışında neresi olabilir. Şu satırları yazmaya oturmadan önce, Ankarada Ulaştırma Bakanlığı bürokratları başkentli gazeteci arkadaşlara uçurmaları için, üfledikleri "deneme balonları" veriyorlardı. "Güya Alman uzmanlar, tren kazasının olduğu yerdeki incelemelerinde, hatların altyapısını iyi bulmuşlardı..." Demokrasilerin "özsuyunu" bulandıran iki "sızma" dan söz edilir.Birincisi, amaçları ve yapıları şeffaf olmayan - maskeli - medyanın "siyaseti sömürgeleştirme" çabasıdır.İkincisi ise "siyasetin medyayı kullanmasıdır.""Travesti satırlar" yayın terminolojisinde "yönlendirme, hedef şaşırtma, hizmet ettirme ve diğer" kullanmaları kapsar. "Deneme balonları" da bunların öncüsüdür.......Böylece, demokrasinin "özsuyu"
Dün gazetecilerle Koç Holdingdeki yemekte, yuvarlak masaya bu soru getirildi...Mustafa Koç "Ancak tersi de aynıyla vaki. Türkiye ekonomisi eksi yüzde 6ya geçtiğinde, Koç grubu da eksi yüzde 18e geriliyor" dedi ve sordu:"O zaman da Koç grubu, devletten 3 katı kötü mü yönetiliyor olacak?"Sorunun ve cevabın "mizah karşılaşması" bir yana, ikisinin "buluşma noktası" genelde "olumluyu" işaretliyor.Gerçekten, özel sektörün "amiral gemisi" sayılabilecek Koç Holdingde, rakamsal göstergeler ve beklentiler de "iyi..."Ama yelkenlerini dolduran rüzgar, genel ekonomiden esiyor. Türkiye ekonomisinin bu yıl yüzde 6 büyüyeceği öngörülmekte. Koç Holdingin ise yüzde 18... Koç grubunu yönetenler, devleti yönetenlerden 3 katı iyiler mi? Koç Holding CEOsu Bülent Özaydınlı, ekonomiyi nasıl okuduğunun bir ufuk turunu yaptı."- Enflasyon öngörüldüğü gibi düşmekte.- Kapasite kullanma oranı da yüzde 80lere dayandı... Olumlu.- Henüz yan sanayiye - yeterince - yansımış olmasa da ana sanayilerde yatırımlar yükselişte.- TLye karşı döviz, hala olması gerekenin altında.- Verimlilik özellikle büyük kuruluşlarda artmakta.- Ancak yatırımlar ve verimlilikte tırmanış, işsizlik sayılarına yansımış değil. Bunun nedeni