Pişkinliğin piri

27 Temmuz 2004

Bir örnekle açayım: Monica Lewinsky skandalı patlak verdikten sonra Sam Donaldson adlı muhabir Beyaz Saray önünde her gün, tekdüze bir sesle Clintonun Başkanlığının bitmesine saatler kaldığını tekrarlayıp durdu.Televizyon izleyicileri, Başkan Clintonun gerçekten istifa etmek niyetinde mi olduğu... Yoksa medyanın kendi sahnesinde, kendi senaryosuyla ona "istifa rolü" mü verdiği konusunda giderek kuşkuya girdiler. Sonunda Sam Donaldsonun ve diğerlerinin bu istifa korosu toplumda artık "duyu yitimine" neden oldu.Medyanın aşırı dozda ve sürekli tekrarlanan "dikkat çekme efektleri", siyasetçilerin iletişim stratejilerinde kullanılıyor. Bir süre sonra toplumda "duyu yitimi" oluşuyor."Duyu yitimi" ise "demokratik hesap verilebilirliği" zayıflatıyor.Belki... Bir süre sonra bu konunun gündemden düşebileceğini düşünerek Ulaştırma Bakanı ve TCDD Genel Müdürü "duyu yitimine" oynuyorlar.Böylesine bilimsel bir yaklaşımla değil elbette... Bilime saygılı olsalar son tren faciası yaşanmazdı.Siyaset köklerindeki Erbakanın "pişkinliğinden" esinlenmiş olmalılar. Ulaştırma Bakanı ve TCDD Genel Müdürü belki de "duyu yitimi" umuduyla istifa etmiyorlar. Tren faciası, bu hükümetin siyasetten arınmış,

Yazının Devamı

Aptallık Ansiklopedisi

25 Temmuz 2004

Aptallık Akademisinin arması ile başlayalım.İki yanında tavus kuşları, ortasında papağan ve tepesinde ise haşmetli kulaklarıyla eşek kafası...(1)Tavus kuşları "kendini beğenmişliği" simgeliyor.Papağan "kulaktan duyma bilgi ve söylemlerin tekrarı..." "Eşek kafası" ise, Kral Midastan bu yana aptallığın simgesi.Akademinin içine giriliyor.Ortalıkta başsız bir tavuk dolaşıyor.Akademi yöneticisi olmalı o.İleride " Aptallık Kütüphanesi..." Raflarda binlerce kitap.Kitaplardan biri daha tanıdık.Kitabın sırtında radyo / tv / basın yazılı."İçindekiler" bölümünde şöyle bir sıralama var:" - Biz adam olmayız.- Bu kafayla bir yere varamayız.- Bize bizden başka dost yok.- Bunun hesabı sorulacaktır.- Yöneticimiz uyuyor mu?" Güncel konu "aptallık" üzerine bir araştırma. Duvarlarda aptallığı irdeleyen bazı Rönesans resimleri.Örneğin...Saçları nergis çiçekleriyle örülü, göğsü açık bir kadının, ağzında mavi devedikeni (eringium) bitkisi tutan bir keçiye yaslanarak oturduğu resim.Nergis, Yunanca "Narke" sözcüğünden gelmektedir. Ve uyuşturma "narkoz" anlamına gelir.Resimde, mavi devedikenini çiğnedikten sonra, keçi yerinden kıpırdayamaz hale gelmiştir.Çıplak göğüs ise "utanmazlık" mesajını

Yazının Devamı

Zoraki tren

24 Temmuz 2004

2005 yılı sonunda bitecek.Birkaç yıl içinde de çağdaş ve güvenli normlara uygun olarak Ankara - İstanbul "hızlı tren hattının" yapımı tamamlanacak."Yükseltilmiş hız," eski rayları dejenere ediyor. Bu konunun uzmanı Prof. Dr. Güngör Evren, "tren hızının 100 kmden 140 kmye çıkarıldığında iki hız arasındaki 1.4 oranının, raylara ve bağlantılarına yükseltilmiş hız etkisinin 1.4ün karesi olduğunu" söyledi."Bu hız etkisine" göre döşenmemiş ihtiyar ray ve bağlantıları savruluyor.Daha önceki hükümetlerin ulaştırma bakanları "19. yüzyıldan kalma ihtiyar hatlar üzerine hızlı tren koymayı" düşünemeyecek kadar geri zekalı mıydılar?Dahası... Uzmanlara göre yük trenlerinin geçtiği yaşlı raylar üzerine hızlı tren koymak çılgınlık. Hız oranının kare etkisi gibi, yük trenleriyle artan ağırlık oranı da kare etkisi yapıyor. Zaten İstanbul - Ankara arası "hızlı tren hattı" yapılıyordu ve yarısına gelinmişti... Cumhuriyetten eski, iki önceki yüzyıldan kalma hatta "hızlandırılmış tren" koymaya ne gerek vardı?.. Ankara - Eskişehir arasında Alarko ve bir İspanyol şirketinin ortak yapımıyla "saatte 300 km hız yapacak tren hattı" yapılıyor. Ankara - İstanbul arasına hızlı tren projesi, yıllar öncesine

Yazının Devamı

Yeşil / Kırmızı

23 Temmuz 2004

Çatlının eşinden dinlediklerimin altını çizeyim:"Abdullah Çatlıya, İsviçrede yattığı hapishanede olağan ziyaretlerimden biriydi.Bana hapishaneden kaçacağını, gününü de vererek söyledi.Gerçekten söylediği günün gecesi, Paristeki evimize geldi.Sakindi. Kendini güvende hissettiği belliydi.Başka yerde saklansan... Burayı basarlar dediğimde, Merak etme. Güvendeyiz. Bundan sonra rahatız cevabını verdi."Bu söylem, Çatlının, arkasına devlet gibi bir "koruyucu güç" aldığını gösteriyor. Alaattin Çakıcı gibi Abdullah Çatlı da, eski MHP gençlik örgütleri kökenlidir. İkisinin de "devletin gizli servisleri için çalıştıkları / çalıştırıldıkları" iddiaları boş değil. Çatlının, eşine, hapisten nasıl kaçtığını / kaçırıldığını anlatışı da "arkasına devlet gibi bir güç almış olduğunu" düşündürüyor:Meral Çatlıdan dinlediklerimi yansıtıyorum:"Hapishane görevlileri tarafından bir anahtar ve dikenli tellerden koruyan alüminyum eldivenler verilmiş.Bir de kaçış için kullanacağı plan...Gözetleme kameralarının görmediği bir kör noktadan çıkarak, dikenli telleri geçeceği bildirilmiş.Duvardan atlayacağı yerde, bir otomobil beni bekliyor olacakmış.Dediklerini yapmış...Bildirilen yerdeki otomobile binerken - ya

Yazının Devamı

Chiracı bekleten 3lü

22 Temmuz 2004

Anlatayım...Başbakan Erdoğanın Paris gezisini değerlendirmek bağlamında katkısı olabilir.Turgut Özal, başbakanlık yıllarında EDUnun "Avrupa Demokratlar Birliği" Berlin toplantısına katılmıştı.Ertuğrul Özkök ve Yalçın Doğanla birlikte bu geziyi izliyorduk.Toplantılar bitmiş, yazılarımızı gazetelerimize geçmiştik.Berlin yakınlarındaki, "Yahudilerin fırınlarda yakıldıkları toplama kampına" gidecektik.Özalın danışmanı arkadaşımız Büyükelçi Cem Dunaya pek de umutlu olmadan bir girişimde bulunduk; "Chiracla görüşmemizi sağlamak için aracı olabilir miydi?" Burnundan kıl aldırmayan Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chiracın "görüşmek için saatlerce beklediği (!!!) 3 Türk gazeteciden biriyim..." Sonra... insanlığın yüz karası o kampa yollandık.Dönüşümüzde bir baktık ki, Duna, alı al, moru mor bizi arıyor. Nerede olduğumuzu öğrenince, "bizleri de fırına atmak" istemişti belki."Neredesiniz yahu? İki saattir yoksunuz. Hadi Chiraca gidiyorsunuz" dedi.Meğer Chirac, daha önce Dunanın ricası üzerine iki saat önce toplantıdan çıkmış, lobide ona "Nerede Türkler?" diye sormuş.Ama... Biz yokuz ki!Birileri "Güvenliğe takılmış olabilirler" diye izahlarda bulunmuş.Chirac, olgunlukla, "Sorun değil,

Yazının Devamı

Netlik ayarı

21 Temmuz 2004

Deniz Baykalı hedef alan "başbuğ" söylemiyle, onun "diktatörlük yaptığı, parti içi demokrasiyi işletmediği" iddiaları...Baykalın "demokratik olduğunu" zaten kimse söyleyemez.Ama...Son genel seçimi hatırlayalım.Dervişle birlikte, Fikret Ünlü, Memduh Hacıoğlu, Zeynep Damla Gürel, Ersin Arıoğlu, Bihnun Tamaylıgil de ön seçimleri kazanarak mı listelerin yüzde yüz seçilecek üst sıralarında yer aldılar?.Hayır.YTPyi bırakıp CHPye gelirken, Dervişe, beraberinde getirdiği bu arkadaşları için Baykal, "seçilme garantisi" verdi, listelerin en iyi yerlerine bu nedenle konuldular.Yani Baykalın dayatmasıyla...Derviş ve kontenjan arkadaşları o zaman Baykala "Başbuğ" demediler.Şimdi diyebilmek hakları üzerinde ise son seçimlerde konulmuş "ipotek" var. Derviş "vakası / vakıası" için "netlik ayarı" yapmakta fayda var. 1- Önce "CHP ve Derviş ilişkileri..." Bir başka Derviş "vaka / vakıasına" dün işaret ettim.Vurguluyorum...2- Derviş, Ecevite yakın olduğunun altını çizerek ve onun güveniyle bakan oldu.Ancak... Ekonomi tam rayına girmişken, ansızın, herkesi şaşırtan laflar etmeye başladı. "Hükümetin karar alamaz hale geldiğini, Türkiyenin süratle seçimlere gitmesi gerektiğini" söyledi.Ekonominin ve

Yazının Devamı

Vaka / Vakıa

20 Temmuz 2004

Kemal Derviş "vakası" (olayı) son büyük krizden bu yana kamuoyu önünde yaşanıyor. Biliniyor. Kemal Derviş "vakıası" (gerçeği) ise hala "sis bulutu" içinde.Şimdi de gündemde Fehmi Koru / Taha Kıvançın ortaya attığı "çok ilginç" bir iddiayla, sis yoğunlaştı. Kafalar daha da karıştı."Kemal Derviş, daha YTPnin kuruluş sancıları çekilirken, Mehmet Ali Bayara Bizim yerimiz AKP demiş..."Fehmi Koru, bunları yazmadan önce de - gene - iyi araştırmış olmalı.Kemal Derviş "vakasındaki vakıaya" ışık tutabilecek Fehmi Koru / Taha Kıvanç iddiasını ben de araştırdım. "Satırlar yanlış değil" sonucuna vardım.Yılların - yakın - ilişkileri içinde sözüne güvendiğim bir dost, bu olayın "tanığı." Dinlediklerimi yansıtıyorum... YTPNİN kuruluş toplantılarından biri. Derviş soruyor: "AKP güçlenmekte. İktidara gelirlerse, Türkiyeyi muhafazakâr görüşün uçlarına çekebilirler. (Mehmet Ali Bayara bakıyor.) Acaba biz AKPde yer alsak, bu partiyi merkeze çekebilir miyiz?" YTPnin kuruluş arayışları ya da görüşmeleri sırasında 7 - 8 kişilik grup zaman zaman toplanıyor...Derviş - mealen - şöyle diyor:"Türkiyede muhafazakar çizgi yükseliyor.AKPnin iktidara geleceği şimdiden görünmekte. Ama, AKP, Türkiyeyi muhafazakar

Yazının Devamı

Koyver gitsin

18 Temmuz 2004

Az önce, birbirlerine borsadan yaptıkları kârı konuşmuşlardı. İkisi de dünya finans sisteminin nabzının attığı tüm Wall Streetli penguenler gibiydiler. Koyu renk ve şık giysiler içindeydiler. Dişleri beyaz, yüzleri yanıktı.............Çok parası olduğu ve artık karısından bıktığı için boşanmış olan Teksaslı emlakçı da iki çocuğuyla oradaydı.Çocuklar, birbirleriyle didişiyorlardı.Küçük olanı uzaklarda parlayarak yaklaşan gümüş renkli bir noktayı gösterdi."Ne kadar büyük bir martı" dedi.Emlak kralı baba, ikaz etti:"O martı değil, uçak. Biz 420 metre yüksekte Dünya Ticaret Merkezinin en üst katındaki restoranda kahvaltı ediyoruz. Etrafına bak.Hiç martı var mı? Martılar, bu yüksekliğe çıkamaz."...........Çocuklar seslerini yükseltmeyi sürdürüyorlardı. Saçları morla beyaz arası boyanmış yaşlı ve kibar bir hanım, bu gürültüye dayanamıyor, oradan çıkıp asansöre yürüyordu............Brezilyalı bir adam, kahvaltı masası üzerindekileri iştahla silip süpürmüştü.Kocaman bir puro yakmıştı.Kendisine "New Yorktaki toplu yerlerde sigara içilemeyeceği, ayrı bir sigara içme bölümünün de olmadığı" söylenince bozuldu.Öfkeyle kalktı. Hesaba yetecek bir banknotu masaya bıraktı. Çıktı. Asansöre

Yazının Devamı