Devlet törenleri düzenlendi.Okullar 20 yıl süreyle bu bayram nedeniyle her 27 Mayıs tatildi.Yani...Ulusun oylarıyla seçilmiş Meclisi kapatan, seçimle göreve gelmiş Cumhurbaşkanı ve Başbakanını, bakanlarını, milletvekillerini, hatta Genelkurmay Başkanını hapseden orgeneral, birkaç general, albay, binbaşı, yüzbaşı ve üsteğmenin "darbe" yaparak yönetimi ele aldıkları gün "bayram" ilan edildi.Yeni Anayasayı "asker" gözetimindeki "Kurucu Meclis" yaptı.Bu 38 subayın sonradan "lider" yaptığı ve Çankaya Köşküne oturttuğu Orgeneral Cemal Gürsel, daha sonra seçilmiş Cumhurbaşkanı oldu / olduruldu.Yıllar sonra, "devlet töreniyle Anıtmezara defnedilen" ülkenin Başbakanı ve iki bakanı o darbe yönetimi tarafından darağacına gönderilmişti. Onların denetiminde, çok partili demokrasiye dönülürken "cunta" ya da "resmi" adıyla "Milli Birlik Komitesi" üyeleri de "tabii senatör" sıfatıyla, "ömür boyu" senatör oldular. Hiçbir seçime katılmadan yaşamları noktalanana kadar senatör kalacaklar, senatör aylığı alacaklar, diğer seçilmiş senatörlerin sağlıktan yasal dokunulmazlığa kadar tüm haklarından yararlanacaklardı. Şu satırların yazıldığı 27 Mayıs, "askeri darbenin" yıldönümü olarak, Hürriyet ve Anayasa
Böyle bir "ittifakla" çağrı olursa, "evet" demeye hazır olduğu da sanılmasın.Düşünebilir......Peki, böyle bir durum mu var?Olmadığı açık seçik ortada. Kemal Derviş, CHPnin ittifakla, hatta Deniz Baykalın da önerisi olmadıkça, Genel Başkanlığa adaylığını koymaz. 30 CHPli milletvekilinin, olağanüstü kurultay girişimi için kurultay delegelerinin yüzde 20si kadar - 268 - imzaya ihtiyaçları var.Bu imza sayısına ulaşmaları çok uzak olasılık.Seçimlere uzanan yolun yarısına yaklaşıldı.Aday listeleri Genel Başkanın iki dudağı arasındayken, kim Don Kişotluğa kalkışır?Ayrıca...Tutun ki 268 imza bulundu, olağanüstü kurultay toplandı.Genel Başkan seçimi yapılamaz ki..."Seçimli kurultay" için kurultay üyeleri sayısının yarıdan bir fazlası - 670 - imza gerekiyor.Bu sayıyı bulmanın mümkünü yok...O halde Deniz Baykala karşı başlatılan hareketin hiçbir şansı olamaz.Zaten...Onlar da, bizzat Genel Başkan Baykalın "tüzükteki yetkisini kullanmasını ve seçimli olağanüstü kurultay çağrısı yapmasını" istiyorlar.Baykalın kurmayları da cevap veriyorlar:"Alan da kaçan mı?"Ve bir zamanlar Demirelin "reel politika mantığını" yansıtan "Mecliste bulun 226yı, hükümetimi düşürün" söylemini anımsatıyorlar. "Bulun
Bazı kırmızı çizgilerde dikişler atınca neler olabileceği görüldü."Kostümlü provalarda" aksaklıklar birebir görülür...Umarız ki, ne zaman dikişlerin attığı ve neler olabildiği, son YÖK oyununun "kostümlü provasında" görülmüştür. Tiyatroda "kostümlü prova," oyunun başlayacağı "gala" öncesi son provadır. Giysiler dahil, her şey oyun - sanki - seyirci önünde oynanıyormuş gibidir. Türkiye olası bir krizin "kostümlü provasını," gökten zembille indirilmiş gibi ansızın gündeme getirilen YÖK Yasasıyla yaşadı. Başbakan Erdoğandan öte, onu bu çıkmaz sokağa iten ve daha önce aynı şeyi Erbakana yapmış bulunan kafalara bir işarettir bu."Radikaller hareketi" İktidara büyük oyla ve tek başına gelmiş siyasi partilerin adeta "yazgılarıdır."Kaprisli, alıngan, kompleksli baş ağrılarıdır.Onlar "partinin ekseninin" kendileri olduğuna inanırlar.Parti yönetiminin demokratik kitle örgütleriyle, medyayla, yargıyla, üniversitelerle, hatta askerle ilişkilerini "ekşitirler."Rejimi bile zorladıkları olur.Hükümet olmayı, oy çoğunluğuyla dayatarak her şeyi yapabilecek "seçilmiş saltanat sanırlar.Merhum Menderesi de onlar bir ara iyice sıkıştırmıştı.Menderes, DP Grubunda onlara "Siz isterseniz hilafeti bile geri
.......Cumhurbaşkanı Sezerin YÖK Yasasını "veto" gerekçeleri, hükümetin başını epey ağrıtacak gibi görünüyor.Sezer, sadece "YÖKte askeri üyenin yer almasının, son Anayasa değişikliklerine aykırılığı" gerekçesiyle yetinseydi, bu durum "aşılmaz bir sorun" olmazdı.Ama... Serpil Çevikcanın haberine göre Sezer, "veto" gerekçesini, Anayasanın "İnkılap Kanunlarının Korunması" başlıklı 174. maddesine de dayandıracak.Bu kapsamdaki Tevhid - i Tedrisat (= Eğitimde Birlik) Yasasının 4. maddesindeki "..... imamlık ve hatiplik gibi dini hizmetlerin yerine getirilmesiyle görevli memurların yetiştirilmesi için ayrı okul kurulur" hükmüne gönderme yapacak. Milli Eğitim Temel Kanunundaki "İmam hatip okullarının din hizmetlileri yetiştirilmek üzere kurulduğu" hükmünü vurgulayacak.Daha başka hukuk gerekçelerini ayrı ayrı sıralamıyorum... "Laik eğitim ve öğrenim birliği," bu olası "vetonun" omurgasını oluşturacak.Bu öyle bir "hukuk ağıdır" ki, bu YÖK yapısı ve Anayasa Mahkemesi ile - bir uzunca süre - kurtuluş görünmüyor.Çırpındıkça daha dolanılır. YÖK Yasası, hükümetin "bumerang"ı oldu. Hani o el büyüklüğünde ve "L" harfi şeklinde olan, fırlatıldığında havada döne döne bir süre gittikten sonra dönüp,
İddiası ise "10 süper güç isim aslında dünyayı yönetiyor..." Örgüt, adı için esinini 16. yüzyıldan almış.Gerçekten... İlluminati, 1575te, İspanyada özel kudret sahibi olduklarını iddia eden bir dini partinin adıydı.Kitapta, İlluminatinin 10 üyesi şöyle sıralanıyor:ABD - 2 üye, Kanada - 1 üye, Fransa - 3 üye, Avusturya - 1 üye, İngiltere - 1 üye, İspanya - 1 üye, Güney Afrika - 1 üye.Bunlar örgütün "iç çemberi".Kitabın yazarına göre amaçları "yerkürede tek bir devlet, bütün dinleri birleştiren tek bir din, yeryüzü başkentinin Kudüs olması, ebedi barış ve ebedi güvenlik..." Ordo Ab Chao Latince bir söylem. Kaostan çıkan düzen anlamına geliyor. İlluminati adlı kitaba göre, bir dünya komplosunun adı. Kitapta, Bill Clintondan, Nixona... Margaret Thatcherdan Avrupalı kral ve kraliçelere uzanan bir dizi ismin bu büyük komplonun hizmetkarları olduğu anlatılıyor.Kapalı ve çok üst düzey kişilerin girebildiği, dışarıdan ancak seçkin konukların kabul edildiği örgütler de onlara bağlı.Dünyanın en büyük bankalarında, petrol, sanayi, ticaret, ulaşım, bilişim ve medya sektörlerinde egemenler.Adamlarını, "gökyüzü asansörleriyle" doruk mevkilere yükseltiyorlar.İhanetin cezası, siyaseten ya da
Dünyanın tüm dengelerini altüst eden bir felaket. Küçük Astroid (= göktaşı) ise, yerküreye öbür yüzünden çarpan İsrail Başbakanı Şaron...Artçı deprem gibi...Bu ikisi, dünyayı, sonu belirsiz bir karanlık ve kanlı sürece soktular.Çocukları, kadınları öldürerek, yaygın işkence uygulayarak, sivillere kitle kıyımı yaparak "Üçüncü bin yılın drakulaları" oldular.Yerkürenin bir talihsizliği de, sinerji halkasının, Usame bin Ladin ve Yasser Arafat ve onların etrafındaki terör örgütleriyle kapanması...Onlar da dokuları "şiddet ve kan" olan astroidler...Dünyaya göktaşı yağmuru gibi vuruyorlar.Tam bir kötü sinerji.BM üst düzey kulislerinde, dünyanın bu kadar kötü bir süreçte hiç olmadığı vurgulanıyor.Küresel hukuk düzeni, uluslararası örgütler bu barbarlığı önleyemiyor. BM kulislerinde, Bush yerküreye çarpmış büyük bir "astroid (= göktaşı)" olarak tanımlanıyor. İşte böyle bir ortamda dünya ekonomisi çoktan çökmüş olabilirdi.Ülkelere "güvenirlik notu" verilirken "siyasal istikrar ölçütü" aranıyor da, dünya ekonomisine aynı ölçüt neden uygulanmasın?Dünya siyaset dengelerinin altüst olduğu, her an "İkiz Kuleler" dehşeti gibi bir törör saldırısının, hatta korsan nükleer kül ya da zehirli gaz,
Değil. Ancak... Onların şahsında "TSKnın tavrı" olarak yorumlanıyor. "Askerin siyasetteki ağırlığı sürüyor" iddiaları için fırsat(!)Öte yandan...İHLlilere üniversite kapılarını açmak, Kopenhag Kriterleri içinde mi?Değil.Ama...Sanki "özgürlükler ve insan hakları" sorunuymuş gibi gündeme taşınıyor.Ayrıca...AB kulislerinde "AKPnin B planı işareti" gibi kuşku ateşlerini harlandırıyor.AB medyası, son aylarda Erdoğanın aldığı olumlu mesafelerin üzerine "Ya Türkiyede zamanla tercihini din devletine kaydıracak bir çoğunluk oluşursa" gölgeleri düşürmekte.Ve bir başka soru..."19 Mayısta Ankarada Atatürkün gençliğe hitabını, İzmirde Atatürke gençliğin cevabını okuyacak öğrencilerin İHLli olmaları çok mu gerekliydi?"Bütün ortaöğretim gençliğinin sadece yüzde 3ü İHLli... Ama hem Ankara, hem İzmirde mikrofon onların. Diğer illerin dökümü elimde değil ama diğer illerde de böyle bir oransızlık yaşanmış olabilir.Ayrımcılık yapıyor değilim.Elbette... İHLliler de bu vatanın evlatları.Onlar da bizim insanlarımız.Hatta Atatürkü içselleştiren söylemleri olumludur da.Fakat...Ne öğrencileri İHLlerin temsil oranı tutuyor... Ne de şu sırada ortam böyle görüntülere uygun.Gergin sinirler üzerinde tırnak
Akılcı ve gerçekçi bir yöntem.Ancak...Yöntem kadar, Profesör Teziçin bu anketi yapmak için öngördüğü "takvim" de önemli.Teziç, anket için önümüzdeki Eylülü öngörmekte.Bu takvimin mesajı şöyle algılanabilir:1- "Önümüzdeki Eylüle kadar, ben ve arkadaşlarım görevdeyiz."Yani, katsayıların yanı sıra YÖKün yeniden yapılanmasını öngören yasa yürürlüğe girmez. YÖK Başkanı ve üyeleri, görevlerini sürdürürler.İstifa da etmeyeceğiz.2- Eylül sonrasında da katsayı düzenlemelerini biz yapacağız.Anayasa, bu görevi YÖKe vermiştir.3- Hükümet ile yeni YÖK Yasasını yetkili adres olarak biz konuşacağız.Bu takvim ve bu yorum, "olasılıklara" dayanmakta.Şöyle ki: YÖK, üniversite giriş sınavları için katsayıları saptarken bu görüşlerden de yararlanacak. Hâkimler, görülmekte olan dava dosyası için karar öncesi "ihsas - ı rey"de bulunmazlar. Yani eğilimlerini belli edecek söylemden kaçınırlar. Hala Anayasa Mahkemesi Başkanı görevinde olsaydı Ahmet Necdet Sezer, mahkemede bir YÖK dosyası için, konuşmamaya özen gösterirdi.Ancak... Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezerin böyle zorunluluğu yok.19 Mayıs bağlamında yaptığı konuşmada imzasını bekleyen yasa için "ihsas - ı reyde bulundu."Sezer, açık ve net "Laik