Cumhurbaşkanı Sezerin daveti için Güngör Menginin ortaya attığı bir görüşü de Profesör Nashin metevazı söylemindeki rezervle en uygunu diye görmekteyim. Anlatayım. Hatta, başka yollardan kanıtlanmıştır ama adlarıyla andığımız kişilere mal edilmiştir. Çünkü topluma onların sesi daha önce ya da daha baskın erişmiştir. Belki benim kazan - kazan teorimi de birileri benden önce bulmuştur. Bilemiyoruz. Fakat teori herkes tarafından benim diye biliniyor. Nobel ödülü de bana verildi." Cumhurbaşkanı Sezerin 29 Ekim daveti tartışmalar gündeminin başına yerleşti.Çeşitli görüşler var. Örneğin...1- Çankaya Köşkü kamusal alandır. Başörtüsüyle, türbanla 29 Ekim davetine girilemez. O nedenle Cumhurbaşkanı Sezerin eşlerinin çoğunun başı örtülüdür varsayımıyla AKP milletvekillerine, sadece kendileri için tek kişilik davetiye, CHP milletvekillerine ise eşlerinin başları örtülü değil düşüncesiyle iki kişilik davetiye göndermesi doğrudur tezini savunanlar. 2- Böyle ayırım olmaz. Cumhurbaşkanı, bütün ulusun başkanıdır. Tüm ulusu, başı örtülü olsun olmasın kucaklamak mevkiindedir. Ya bütün milletvekillerine tek kişilik davetiye göndermeliydi ya da hepsine eşli davetiye göndermeliydi.Bu yaklaşım
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Hatta, başka yollardan kanıtlanmıştır ama adlarıyla andığımız kişilere mal edilmiştir. Çünkü topluma onların sesi daha önce ya da daha baskın erişmiştir. Belki benim kazan - kazan teorimi de birileri benden önce bulmuştur. Bilemiyoruz. Fakat teori herkes tarafından benim diye biliniyor. Nobel ödülü de bana verildi."
Cumhurbaşkanı Sezer'in daveti için Güngör Mengi'nin ortaya attığı bir görüşü de Profesör Nash'in metevazı söylemindeki rezervle en uygunu diye görmekteyim.
Anlatayım.
Cumhurbaşkanı Sezer'in 29 Ekim daveti tartışmalar gündeminin başına yerleşti.
"Köşedeki bankadan ya da karşıdaki change yerinden, paranızı değiştirebilirsiniz" gibi yanıtlar gelirdi.Şimdi de euro dışında ne fiyat var, ne de ödeme kabulü.Çünkü, euro öncesi yıllarda ulusal paralar, istikrarlı ve adil bir ekonomik iletişimin, diyaloğun, ticaretin aracıydı. Şimdi de euro bu güveni vermekte. Euroya geçmeden önce Fransada, İtalyada, Almanyada dolar karşılığı ne kira sözleşmesi yapılırdı, ne alışveriş. Lokantalarda da dolarla ödeme olmazdı. Türkiyede ise TL, güven ve istikrar izlenimleri veremediği içindir ki, tehlikeli sulara sürüklenmeye karşı önlem olarak dolar çıpası atılıyordu.Bir günde ulusal parasının dolar karşısındaki değeri yüzde 50 azalan... Sabahki fiyatları, öğleden sonra değişen... Bir günde banka faizi yüzde 2000e fırlayan Türkiyenin insanları - nispeten - istikrarlı bir para birimi olarak dolara endekslenmişlerdi. Doğaldı bu.Ancak...Enflasyon, son aylarda ekside, yıl sonu beklentisi yüzde 20nin altında, TLnin dolar karşısındaki değeri neredeyse geçen yıl ile başa baş... O halde böyle bir manzarada hala fiyatları ve ödemeleri dolar ya da euro üzerinden sürdürmek gerçekçi bir ihtiyaç değil, alışkanlığın devamıdır.Hükümet, dövizle iç ticaret, sanayi
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Euroya geçmeden önce Fransa'da, İtalya'da, Almanya'da dolar karşılığı ne kira sözleşmesi yapılırdı, ne alışveriş. Lokantalarda da dolarla ödeme olmazdı.
"Köşedeki bankadan ya da karşıdaki change yerinden, paranızı değiştirebilirsiniz" gibi yanıtlar gelirdi.
Şimdi de euro dışında ne fiyat var, ne de ödeme kabulü.
Çünkü, euro öncesi yıllarda ulusal paralar, istikrarlı ve adil bir ekonomik iletişimin, diyaloğun, ticaretin aracıydı. Şimdi de euro bu güveni vermekte.
Uzun konuşmalarım, biraz da deneyimim oldu. Paylaşalım. Modern tıp, uzmanlık dallarıyla insan bedenini parsellemiş. Sözgelişi, göz hastalıkları, kulak - burun - boğaz hastalıkları, bağırsak ve sindirim hastalıkları, sinir hastalıkları uzmanları vs... İnsan bedeninin her parçası bir uzman doktora bırakılmış.Teşhis ve tedavi - genelde - bu sınırlar içinde oluyor.Oysa insan, Çin tıbbına göre, "sadece bu parsellerden biri değil, o parsellerin bütünü."Bir organdaki rahatsızlık bedenin çok başka yerindeki bozukluk nedeniyle olabiliyor.Örneğin..Başağrısının nedeni, safra kesesi sorunu olabilır.Kulakta ses, boyun omurlarında tıkanma ya da böbrek rahatsızlığından kaynaklanabilir.Gözler, karaciğer bozukluğu yüzünden kaşınabilir, sulanabilir.Derideki sorunların nedeni akciğerde de aranmalıdır. Tabii bu bütüne modern tıpta yönelenler de var... Ama onların bir bölümü de 3 bin yıllık Çin tıbbından veya Budizm kökünün dalları olan Ayurvedadan, Cudşi denen Tibet tıbbından da yararlanıyorlar. Aşk dışında, her derde deva Çin tıbbı ile Baküde bir kez daha karşılaştım. Çin tıbbının hekimleri, bu bütünü nasıl görürlermiş?Bakûde dinlediğime göre hastanın bileklerini avuçları içine alır, parmaklarını
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Aşk dışında, her derde deva Çin tıbbı ile Bakü'de bir kez daha karşılaştım.
Uzun konuşmalarım, biraz da deneyimim oldu. Paylaşalım.
Modern tıp, uzmanlık dallarıyla insan bedenini parsellemiş.
Sözgelişi, göz hastalıkları, kulak - burun - boğaz hastalıkları, bağırsak ve sindirim hastalıkları, sinir hastalıkları uzmanları vs... İnsan bedeninin her parçası bir uzman doktora bırakılmış.
Teşhis ve tedavi - genelde - bu sınırlar içinde oluyor.
Mutlaka yapılmalı bu.Bakü gezimizde, eski milletvekilleri de vardı. TBMM Basın Komisyonunda görev yapmışlar. Medya patronlarını dinlemişler. Onlara şu inancımı söyledim:"Neden medya sorunlarını dinliyorsunuz? Neden medya için ne yapabileceğinizi soruyorsunuz?En doğru olanı, devletin medyaya hiçbir yardımda bulunmamasıdır.Medyanın kullandığı makine, mürekkep, kağıt, diğer demokrasilerde kaç paraysa, bizde de o kadar olsun.Dünyanın ileri demokrasilerinde, özgürlükler neyse, bizde de o kadar olsun.Medyanın, görünmez bir dokunulmazlık zırhı olmasın.Medya, devleti yönetenlere silah olarak kullanılmasın.Medya, hazineyi boşaltmak için hortum olarak kullanılmasın.Eğer bir komisyon gerekiyorsa, işte bu amaçlarla kurulmalıdır."ABD Senatosunda, Temsilciler Meclisinde böyle komisyonlar neredeyse mahkeme gibi çalışır. Adalet Bakanı Cemil Çiçek, "yasa değişiklikleri yapıldığını, artık çalanın, hortumlayanın yanına kâr kalmayacağını" açıkladı. Birisi "Aydın Bey de böyle mi düşünüyor?" diye sordu. "Aynen...Hatta tanık da oldum" cevabını verdim.Türkiyeye dönüşümde, geçmiş günlerin gazetelerine baktım... Aydın Doğanın açıklamasını okudum.Şu mesajı veriyordu."Bütün medya patronları şeffaflaşmalı. Bu
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Adalet Bakanı Cemil Çiçek, "yasa değişiklikleri yapıldığını, artık çalanın, hortumlayanın yanına kâr kalmayacağını" açıkladı.
Mutlaka yapılmalı bu.
Bakü gezimizde, eski milletvekilleri de vardı. TBMM Basın Komisyonu'nda görev yapmışlar. Medya patronlarını dinlemişler.
Onlara şu inancımı söyledim:
"Neden medya sorunlarını dinliyorsunuz? Neden 'medya için ne yapabileceğinizi' soruyorsunuz?