<#comment>#comment>Chirac'ın imzalamasıyla yasalaşan "1915'te Ermeniler'e soykırım yapıldığı iddiası", hukuki bir sonuç verir mi?
Fransa hukukunda "Negationism" diye adlandırılan "inkarcılık kurumu" düzenlenmiştir.
"Yasaya karşı geliş suçu"nu ifade eder.
Alman hukukunda da aynı kavram "Auschwitzluge" adıyla yer almıştır.
Avrupa'da en fazla Yahudi'nin öldürüldüğü ve yakıldığı Auschwitz Kampı'ndan esinlenerek "Auschwitz'i inkar" anlamına gelmektedir.
"Tarihin saptırılması" gibi bir suç olarak nitelenir.
<#comment>#comment>Paris Belediye Meclisi'nin, dün "Ermeni soykırım anıtı dikme kararı" alması, karalama coğrafyasının genişleyeceğini gösteriyor.
Tarihimize, çirkin ve aşağılayıcı "insanlık suçlusu" damgası vurulmak isteniyor.
Oysa... Rusya, II.Dünya Savaşı sırasında, Urallar'daki 2 milyon Alman kökenliyi, Kırım, Ahıska ve Kazak Türkleri'ni ve bir çok ulusu...
Fransa, onbinlerce Tunus ve Cezayirli'yi...
İngiltere, İrlandalı, Sudanlı ve Güney Afrikalılar'ı...
ABD, II.Dünya Savaşı'nda 250 bin Japon kökenli yurttaşını sürmüştü.
<#comment>#comment>"Kaybımız genç lider Gaffar Okkan'ın anısına..."
İngilizler, büyük bir projeyi uygulamaya koydular.
Ülke çapında 2000 yılı doğumlu 15 bin bebek, doğumlarından itibaren tüm gelişimleriyle adım adım takip edilecek.
Bu çocukların topluma en iyi şekilde kazandırılmaları sağlanacak.
Böylece, başarının koşulları, ortamı, etkenleri, parametreleri de çok uzun bir süreçte araştırılmış olacak.
<#comment>#comment>İki benzer eyleme dikkat!..
Bir örgüt, Şişli Emniyet Müdürü'nün odasının yanında tahrip gücü yüksek bomba patlatıyor.
Ardından... Bir başka örgüt, Türkiye'nin en duyarlı kenti Diyarbakır'da, Emniyet Müdürü'nü ve korumalarını, Emniyet Sarayı'nın hemen önünde öldürebiliyor.Her iki eylemde de, aynı mesaj var:
"Biz, imkansız sanılanı yapabiliriz..."Bu mesajın yaygınlaştığı ve inanırlık kazandığı toplumlarda, "destabilizasyon" diye adlandırılan "panik, korku ve güvensizlik" başlar.
Farklı taşoronların kullanılması, Türkiye'nin bütününe dönük hesapları sezebilmemizi engellemesin.
"Türkiye'nin, görünmez eller tarafından çıkmaz sokaklara itilmekte olduğunun" sezileri var.
<#comment>#comment>Doğu illeri, devlet memurlarının "sürgün" ya da "terfi" için "zorunlu şark hizmeti" coğrafyasıydı.
Zamanla bu deyimler, gündemden "söylem" olarak çıktı.
Fakat... Uygulama sürdü.
Doğuya sivil hizmetler için yıllarca "en az yetenekli olanlar" gönderildi. Kalite düştükçe, "ceberrut" görüntü tırmandı.
PKK ile savaşım sürerken, "devleti halktan koparan o tutumun yanlışlığı" anlaşıldı.
Önce Silahlı Kuvvetler, bölgeye en iyi kurmay subaylarını göndermeye başladılar.
<#comment>#comment>Türkiye için gene karanlık senaryolar mı sahneye konuluyor?
Daha önce de izlediğimiz tiksinti veren, kirli ve kanlı filmler, gene vizyona mı girmekte?
Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan'a ve arkadaşlarına yapılan dünkü iğrenç saldırı, böyle kuşkular veriyor.
"Türkiye'de suikastlar ve sabotajlar düzenlemek üzere 10 kişilik bir ekibin sınırdan girdiği" yolundaki haberler... Polis otolarının taranması... Ve son haftalarda sıklaşan siyasi şiddet olayları...
Siyasetteki bunalımlar ve Ankara'nın iktidar çatışmalarıyla kanlı olayların örtüşmesi, komplo teorilerinin en karşısında olanlara bile kaygı vermekte.
Üstelik... Diyarbakır Emniyet Müdürü'nün ve arkadaşlarının, gene irtica tetikçileri tarafından kıyılan Uğur Mumcu'nun ölüm yıldönümünde şehit edilmesi, daha da düşündürücü.
<#comment>#comment>Siyasetin tozduman manzaraları için bazı sorular:
Cuma günü, Anayasa Mahkemesi Başkanı Mustafa Bumin, Başbakan Bülent Ecevit'i ziyaret ediyor.
Anayasa Mahkemesi'nin "parti kapatma kararı için 3'te 2 oy çoğunluğunu öngören Anayasa değişikliği üzerine kaygılarını" dile getiriyor.
"Parti kapatmayı, demokratik Cumhuriyet'i bölücülüğe ve irticaa karşı korumayı imkansız hale getireceğini" söylüyor.
Ayrıca, "Anayasa Mahkemesi'ne güvensizlik anlamına gelebileceğini" de belirtiyor.
Ecevit, "bütün bunları dikkate alacağı" yolunda söz veriyor.
<#comment>#comment>Son zamanların siyaset sarsıntılarında bir bu mu eksikti?
Anayasa Mahkemesi, kuruluşundan bu yana belki de ilk kez bir bildiri yayınlayarak, parti kapatmayı neredeyse imkansız hale getiren Anayasa değişikliğine karşı tavır koydu.
Anayasa Mahkemesi'ne göre; "Bu girişim, görülmekte olan bir davayı etkileyebilir. Anayasa'ya aykırıdır".Gerçekten...
Anayasa Mahkemesi, iki partinin kapatılması davasını görmekteyken, TBMM'de parti kapatılmasını imkansız hale getirecek bir Anayasa değişikliği süreci, hakimleri etkilemez mi?
Eğer, böyle bir Anayasa değişikliği gerekiyor idiyse, bunca ay neden beklendi?