Ali Sami Yen stadının 34 bin 640 metrekare arsasını TOKİ (Devlet) sattı. Bu arsanın üzerine 41 kat binalar yapılacak.
TOKİ (Devlet) bu arsayı neden sattı? Para için sattı. Bu arsa kimin malı idi? Kamunun malı idi? Kamu kavramı kimi temsil eder? Halkı... Bu satıştan halkın menfaati nedir? Halkın yararı nedir? İstanbul’un göbeğinde boş kalan son arsalardan birinde 41 katlı bina yükselince halkımız daha da mı mutlu olacak? İstanbul şehrinin böyle bir binaya ihtiyacı mı var? Devlet para için her şeyi satabilir mi? Kamu malı satılırken halkın hiçbir söz hakkı olamaz mı? Eğer TOKİ bu arsayı 416 milyon dolara satmasa idi, batar mı idi? Bu arsadan gelecek para ile devlet “abad” mı olacak? Ekonomi düze mi çıkacak? İşsizlere iş, açlara aş mı bulunacak?
Ali Sami Yen Stadı 1964 yılında kamu arazisi üzerine inşa edildi. Galatasaray’a 49 yıllığına kiralandı. 1962 yılında kulübe devredildi. Şimdilerde parası TOKİ tarafından peşin ödenerek kulübe yeni bir stad yaptırılıyor.
Arsalar halkın malı
TOKİ, stadı, arsanın üzerinde 41 katlı bina yapılmak üzere satmak yerine, İstanbul halkının yararlanabileceği, halka açık yeşil bir alan olarak değerlendiremez mi idi?
Ne yazık ki, uzun süredir
Nebil Özgentürk cumhuriyetin ilk kuşak sanayicilerinden Asım Kocabıyık‘ın hayat hikâyesini “dokümanter film” haline getirdi. Filmin ilk gösterimi 21 Nisan’da “Haliç Kongre Merkezi”nde yapılacak.
Asım Kocabıyık, Borusan’ın kurucusu.
1958 yılında boru tesisleriyle çelik sanayiinde ilk yatırımını gerçekleştiren Borusan Grubu, 1970’li yıllarda motor supapları üretmek için Supsan’ı kurdu.
1984 yılında BMW’nin Türkiye distribütörlüğünü alarak otomotiv sektörüne girdi. Daha sonra 1994 yılında Caterpillar iş makineleri ve güç sistemlerinin Türkiye ve Türki devletler (Azerbaycan, Gürcistan, Kazakistan ve Türkmenistan) temsilciliğini alarak distribütörlükteki ürün yelpazesini ve faaliyet alanını genişletti.
1990’lı yıllarda soğuk haddelenmiş yassı çelik üretmek amacıyla Borçelik yatırımı gerçekleştirilerek, çelik sektöründeki büyümeyi sürdürüldü. 1998 yılında dev sanayi kuruluşu olan Alman Mannesmann firmasıyla ortaklık yaparak kaynaklı çelik boru kapasitesini artırdı.
Bu tesis üretim dalında Avrupa’nın üçüncü büyük sanayi yatırımı oldu.
1999 yılında “entegre lojistik” sektörüne girdi. Borusan Lojistik Gemlik Liman Tesisleri’ne yatırım yaptı.2000 yılında elektronik ticaret sektörüne
Ocak ayında işsiz sayısı 3 milyon 591 bine ulaştı. Çalışmaya hazır her 100 kişinin 14.5’i, çalışmaya hazır her 100 gencin 25.9’u işsiz.
Çalışan 21 milyon 162 bin kadın ve erkeğin sadece 12 milyon 213 bini kayıtlı olarak çalışıyor.
Başbakan Sayın R. T. Erdoğan, 1.5 milyona yakın TOBB üyesinin her birinin bir kişi istihdam etmeye başlamasıyla yaklaşık 1.5 milyon kişiye iş yaratılacağı görüşünde.
Diyelim ki TOBB üyeleri 1.5 değil de 1 milyon işsizi sigortalı (kayıtlı) işçi olarak çalıştırmaya başladı. İyi de, bu işin faturası ne olacak? Paralar kimin cebinden çıkarak kimin cebine girecek?
Ekonomiyi yakından izleyen, olan biteni çok iyi değerlendiren ekonomi yazarı dostum Alaattin Aktaş bir kişiye ek istihdam yaratmanın gider-gelir trafiğini hesapladı.
Faturayı işveren ödeyecek
Küresel kriz rüzgârları eserken, merkez bankaları piyasayı rahatlatmak için iki tedbire başvurdu (1) Faizler düşürüldü. (2) Piyasaya bolca para aktarıldı.
Şimdilerde ekonomiler rahatlamaya başlayınca bu iki tedbirin etkisinde “enflasyonun tırmanışa geçmesinden korkuluyor”.
İşte bunun için de her ülke, kendine göre “olağan dışı şartlardan, olağan şartlara dönüş” politikalarını belirliyor. Bu politikalara da “Krizden Çıkış Stratejisi” deniliyor.
Krizden çıkış stratejisinin “halk anlatımı” şudur: (1) Faizler ne zaman yükseltilecek? Ne kadar yükseltilecek? (2) Piyasalara kriz nedeniyle akıtılan paralar ne zaman geri çekilmeye başlanacak? Ne kadar para, ne yolla çekilecek?
Kriz rüzgârları bizim bankalarımızı büyük ölçüde sarsmadı. Ama gene de Merkez Bankası
(1) 2008 yılı sonunda yüzde 16.5 olan faizi, 2009 yılı sonuna kadar kademeli olarak yüzde 6.5’e kadar indirdi.
(2) Repo yoluyla piyasaya para akıttı. (Bana verilen bilgilere göre, 3 aylık repo yoluyla 14 milyar TL, haftalık repo yoluyla 7 milyar TL dolayında para piyasaya salındı.)
Yılın ilk 3 aylık döneminde (Ocak-Şubat-Mart):
- Dahilde alınan KDV (Katma Değer Vergisi) yüzde 40.0 oranında arttı.
- Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) yüzde 33.7 oranında arttı.
- İthalat yapıldığında, yurda giren ithal mallarından alınan KDV yüzde 57.5 oranında arttı.
Bu 3 vergi neden artar?
- Ülkede talep artınca artar. Alışveriş artınca artar. Üretici üretim yapınca, tüketici daha fazla mal ve hizmet almaya başlayınca artar.
- İthalat yapılınca, yurda daha fazla ithal malı girmeye başlayınca artar.
Ocak-şubat, iki aylık Döviz (Cari İşlemler) Hesabı’na göre, döviz girişi açığı kapatamadığından, döviz rezervini bozdurmak zorunda kaldık. Rezervden yemeğe başladık.
Halbuki söylenen “ülkeye oluk oluk döviz girişi olduğu” ve bu nedenle de döviz fiyatının devamlı gerilediğidir.
Her gün finansçılar bize müjde veriyorlar: “Döviz girişi oldu... Borsaya döviz girdi. Bonoya döviz girdi. Repoya döviz girdi” diyorlar...
İyi de... Ülkeye giren dövizin bir yerlerde görünmesi gerekmez mi? Merkez Bankası’nın dün açıkladığı Döviz Hesabı’na göre, yılın ilk iki ayında (ithalatın ihracatın önünde koşması nedeniyle) 5 milyar 572 milyon dolar döviz açığı vermişiz. Buna karşılık ülkeye net döviz girişi şöyle:
- Doğrudan yabancı sermaye olarak giren döviz 652 milyon dolar.
- Portföy yatırımı olarak (hisse senedine ve bonoya/tahvile) net döviz girişi yok. Tersine, 214 milyon dolar net çıkış var.
- Kredi olarak giren döviz net 1 milyar 766 milyon dolar.
Başbakan Sayın R.T. Erdoğan, geçen hafta sonu İstanbul’da esnaf için getirilen teşvik tedbirlerinin açıklandığı toplantıda istihdam konusunda çarpıcı açıklamalarda bulundu. Medyaya yansıyan haberlere göre, işsizlik sorununun yapısal değil, sanal ve insani bir sorun olduğunu belirterek, “Anadolu'nun birçok yerinde işadamlarımız olaya yaklaşımda ne yazık ki parasal çıkar noktasındaki adımlarını ön plana çıkarıyor" dedi.
Sayın R.T. Erdoğan: “Nasıl daha fazla kazanırım derken orada insanımızın sömürüsü, emek sömürüsü yapılıyor. Bu kadar açık konuşuyorum. Özellikle tekstil sektörü çok acımasız. Özellikle kadınların istihdam edildiği yerlerde acımasızca görüyoruz. Sosyal güvence noktasında acımasız davranışların olduğunu görüyoruz. Sıkıştırdıkça bunlar feryada başlıyorlar. Üzerine gideceğiz, gidiyoruz” dedi.
Tekstilciler ateş altında
TOBB’un 1 milyon 300 bin üyesinin her birinin 1’er işçi alma önerisini tekrarlayan Başbakan Sayın R.T. Erdoğan, “Bunu TOBB olarak siz çözdünüz çözdünüz. Çözmediğiniz takdirde bundan böyle dolaştığım illerde, arkadaşlarım olarak bakanlar dolaştığımız illerde, sanayi ve ticaret odalarıyla bire bir görüşeceğiz. Biz görüşeceğiz. Onlarla bu işi bire bir
Haldun Dormen geçen hafta 82. yaş gününü kutladı. Robert Kolej ve ABD’de Yale Üniversitesi’nde okuduktan sonra 1954 yılında Küçük Sahne’de profesyonel oyunculuğa başlayan Haldun Dormen 56 yıldır sahnede. Bu arada kendi adına tiyatro kurdu, oyunlar sahneledi. Hayatı boyunca tiyatroculuktan başka hiçbir iş yapmadı.
Türkiye’de özel tiyatroları ayakta tutmak, özel tiyatrolarda sahne alan bir tiyatro oyuncusu olmak zor mu zor... Hani “ekonomi” denilen bir şey var ya... İşte özel tiyatrolar ve özel tiyatrolarda sahne alan sanatçılar için bu işin “ekonomisi yok”. Bu iş büyük ölçüde gönül işi. Bir oyunun tutmaması, seyirci toplamaması halinde oyuncu da tiyatro da “işsiz kalıyor”.
Haldun Dormen şimdilerde “Tiyatro Kedi”de “Kibarlık Budalası” ve “Pazar Günkü Cinayet”
oyunlarında sahne alıyor. Tiyatro Kedi’yi Hakan ve İpek Altıner çifti kurdular. Dokuz yıldır yaşatıyorlar. Yılda 3 yeni oyunu sahneliyorlar, 4 oyunda dönüşümlü oynuyorlar. Şimdilerde Nişantaşı’nda Hadi Çaman tiyatro salonunu kullanıyorlar. Bolca turneye çıkıyorlar.
Enka tesislerinde tiyatro
Enka’nın Kültür Sanat Bölümü, yılın belli aylarında İstinye’deki Enka tesislerinde tiyatro şenlikleri düzenliyor. Şenlik boyu özel