Ayşe Hanım Teyzem, “Ben 10 bin dolarımı bozdurdum. Ali Rıza Bey Amcan ise vadesini uzattırdı. Sen olsan ne yapardın?” diye soruyor.
Ali Rıza Bey Amcamı uzun süredir görmemiştim. Ayşe Hanım Teyzem ile birlikte gelmişler.
“Hele ne olduğunu bir anlatın bakayım” dedim.
Ayşe Hanım Teyzem anlattı. “Bankada 10 bin dolarım vardı. Vadesi geldi. Baktım ki, dolara verdikleri faiz bir işe yaramıyor. Buna karşılık YTL faizleri tırmanışa geçti. Bankada hesabımle ilgilenen hanım kıza “Ne tavsiye edersin?” diye sordum. Bana, ”Ayşe Hanım Teyze” dedi, “10 bin doları YTL’ye çevirirseniz 12.500 YTL‘nizi yüzde 18 faiz ile vadeli hesaba yatırırız. Bir yılda, stopaj (vergi) kesintisinden sonra yaklaşık 1.900 YTL faiz alırsınız.
12.500+1.900=14.400 YTL eder. Dolarda kalsa, yılda yaklaşık olarak net 300 dolar dolayında 375 YTL kadar faiz alırsınız. Bunu da hesaba katalım. Demek ki bir yılda dolar fiyatı, 1.40 YTL’ye yükselse bile siz doları ucuza sattım diye dertlenmezsiniz. Dolar 1.40 YTL’nin üzerine çıkar ise diyeceksiniz... O kadar riski de göze alın... Bakınız bu
Beşiktaş’ta inşaatı tamamlanan “Bosphorus Four Seasons Hotel”, 15 Haziran’dan itibaren müşteri kabul etmeye başlayacak.
Otel müşteri kabul etmeden önce, otelin inşaatında çalışanlar ile müşterilere hizmet edecek otel çalışanları ve aileleri için iki gece düzenlendi. İnşaatta çalışanlar ve otelde çalışacaklar aileleriyle, otel müşterileri gibi, yediler, içtiler, eğlendiler.
İşçisinden mühendisine, oteli inşa edenler nasıl bir otel yaptıklarını ailelerine gösterdiler. Kapıcısından, aşçısına, büro görevlisinden servis elemanına otelde çalışacak olanlar nasıl bir otelde çalışacaklarını ailelerine gösterdiler.
Bu uygulama, Four Seasons otel zincirinin geleneği imiş. Yeni açılacak her otelde müşterilerden önce, ilk olarak otelin yapımına emeği geçenler ağırlanırmış.
Daha sonra otelde çalışacaklar ve aileleri, otelde düzenlenen bir geceye katılırmış. Otelde çalışacaklar için düzenlenen gecede, o gece için başka otellerden geçici olarak gelen personel hizmet verirmiş.
15’inci Dünya Ekonomi Kongresi 25-29 Haziran‘da İstanbul’da toplanıyor. Bu kongre için dünyanın değişik ülkelerinden 450 iktisatçı İstanbul’a geliyor.
Beş gün sürecek kongrede iktisatçılar 400 değişik konuda yaptıkları çalışmaları açıklayacak. Çalışmalar tartışılacak. 400 çalışmanın 25‘i yerli, 375’i yabancı iktisatçılar tarafından gerçekleştirilmiş çalışmalar.
Bu tür bilimsel toplantıların özelliği şu: Toplantılar çok sayıda salonda yapılıyor. Katılımcılar her konuşmayı ve tartışmayı dinlemek zorunda kalmıyor. Sadece ilgi duydukları konudaki çalışmaları izliyor. O konudaki tartışmalara katılıyor.
Kongreyi Uluslararası Ekonomi Kurumu (The International Economic Association ile Türkiye Ekonomi Kurumu düzenledi.)
Türkiye Ekonomi Kurumu 1929 yılında Mustafa Kemal’in direktifleriyle kuruldu. En yaşlı sivil toplum örgütlerimizden biridir. Merkezi Ankara’dadır. Ciddi araştırmaların ve ciddi yayınların yapılmasını sağlar. (Ben 48 yıldır üyesiyim.)
Küresel sorunlar
Devamlı olarak “Aman yabancılar kaçmasın!” endişesiyle yaşıyoruz. Ege Cansen, yüz elli yıldır bunun böyle geldiğini, böyle gittiğini, “Yabancılar para vermezse kalkınamayız, aç kalırız” korkusundan kurtulamadığımızı söylüyor. Eğer yeterli ölçüde üretebilsek, eğer ürettiğimiz kadar tüketmeye razı olsak böyle bir korkudan söz edilemez.
Biz ürettiğimizden çok tüketmek istiyoruz. Bu nedenle yabancılardan aldığımız krediler ve gönderdikleri paralarla, hakkımız olandan daha çok para harcıyoruz.
Kendi imkânlarımızın ne kadar üstünde para harcadığımızın göstergesi ‘cari açık’ (döviz açığı) rakamıdır. Bu yıl açığın 35-40 milyar dolar olabileceği tahmin ediliyor. Yabancılar bize nasıl para veriyor?
(1) Kamu ve özel sektör yabancı parayla borçlanıyor. İstedikleri faizi ödedikçe yabancı neden kaçsınlar?
(2) Yabancılar paradan para kazanmak için geliyor. Hazine bonosu ve tahvili, hisse senedi v bankalardan faiz almak için geliyor.
(3)
Hazine salı günü yüzde 21.54 faizle borçlanabildi. Halbuki geçen yılın sonunda yüzde 16.21 faizle para bulabiliyordu.
Hazine’nin faizi bütçeden ödeniyor. Bütçeden faize giden para halkın cebinden çıkıyor. Bu paranın yüzde 70 dolayındaki kısmını halkımız maydanoz alırken, dolmuşa binerken ödediği KDV ve ÖTV gibi vergilerle ödüyor. Faiz arttıkça halkın cebinden çıkan para artıyor. Halka hizmet parası azalıyor.
Hazine neden yüksek fiyatla borçlanıyor? (1) Hazine iç borcu çevirmek zorunda. Borcu çevirmek demek, vadesi geldiğinde borcun bir bölümünün anaparasını ve faizini ödemek için tekrar borçlanmak demek. Hazine temmuzda 20 milyar YTL, ağustosta 17 milyar YTL borç ödeyecek. Bu ödemeleri yapmak için tekrar borçlanmaya mecbur.
(2) Merkez Bankası halkı ve bankaları enflasyon ve faiz artırımı bekleyişine itti. Parası olan, Merkez’in faizi artırmasını bekliyor. Bu nedenle düşük faizle Hazine’den bono satın almak isteyen yok.
(3) İç
Sakıp Sabancı Uluslararası Araştırma Ödülü yarışmasında birincilik ödülü, Tel Aviv Üniversitesi Osmanlı Tarihi Öğretim Üyesi Dr. Amy Singer’in “Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyetinde Hayırseverliğin Devamlılığı” konusunu işleyen makalesine verildi.
Sakıp Sabancı’nın vasiyeti üzerine Sabancı Üniversitesi ile ABD’deki Brooking Enstitüsü 2005 yılında “Türkiye kültürü, toplumu ve siyasetiyle ilgili araştırmaları teşvik etmek, Türkiye’nin çağdaş dünyadaki rolüyle ilgili entelektüel merakı uyandırmak, yeni ve nitelikli araştırmaları desteklemek amacıyla”, her yıl tekrarlanacak olan uluslararası bir ödül yarışması başlattılar.
Yarışmaya katılan çalışmaları uluslararası bir jüri değerlendiriyor. Ve de birinci olarak belirlenen çalışmaya 20 bin, ikinci olarak belirlenene 10 bin, üçüncü olarak belirlenene 5 bin dolar ödül veriliyor.
2006 yılındaki ilk yarışmanın konusu “Türkiye’nin yeni jeopolitik ortamı: Politikalarda sorunlar ve yeni
Bizim piyasalarda artık oyuncu yabancı, film yabancı olduğundan, piyasalar içerideki gelişmelerden değil, dışarıdaki değişimlerden etkileniyor.
Onun için Anayasa Mahkemesi’nin kararı ne kadar önemli olursa olsun piyasaları etkilemiyor da Amerika’da Merkez Bankası Başkanı’nın yaptığı konuşma, işsizlik oranının veya enflasyonun beklenenden fazla çıkması, tüketicinin para harcama eğilimindeki değişim, günü gününe bizde döviz fiyatının değişmesine, faizin yükselmesine, borsanın çökmesine yol açıyor.
Anayasa Mahkemesi’nin türbanın üniversitelerde serbest bırakılmasının yolunu açan anayasa değişikliğini iptal kararı perşembe günü açıklandı. Cuma günü bu karar nedeniyle döviz fiyatının tırmanışa geçmesini bekleyenler vardı. Döviz fiyatı cuma günü bırakınız tırmanmayı, geriledi bile. Pazartesi (dün) piyasalar gene sakindi.
Bizim piyasalar “Türkçe dublajlı yabancı film”e benziyor. Biz filmi “Türkçe” olarak Türkiye’de seyrediyoruz ama, bu filmin
Perşembe günü Anayasa Mahkemesi, türbanın üniversitelerde serbest bırakılmasının yolunu açan anayasa değişikliğini iptal etti. AKP’nin kapatılmasıyla ilgili davanın görüşülmesinden önce alınan bu karar çok önemli bir karardır.
Cuma günü bu kararın “piyasalar”ı altüst etmesinden korkanlar vardı. Normal şartlarda olması gereken de bu idi. Ama geliniz görünüz ki cuma günü “piyasalar” bu karardan hiç mi hiç etkilenmedi de, “ABD’de işsizlik oranının yüzde 5.5’e çıkması nedeniyle İMKB-100 endeksi dış borsalara paralel olarak yüzde 2.02 değer” kaybetti. Dolar fiyatında zıplama bekleyenler şaşırdı. Çünkü perşembe günü 1.25 YTL’ye dayanan dolar fiyatı artacak yerde geriledi. Bankalararası piyasada dolar fiyatı 1.23 YTL’ye kadar düştü.
Bizde önemli gelişmelere ilk tepkiyi “finansal piyasalar” veriyor. (Aslında biz artık reel piyasayı yatırımı, üretimi, istihdamı, gelir dağılımını, fakirliği unuttuk. Sadece finansal göstergelerden